“Virane olmuş kalbime ne yaptın?
Bak! Divane aşkım ne yaptın?
Alışkanlığın ipeğinde rahat uyuyordum
Kelebek gibi kanadıma ne yaptın?
Gözünün kadehinden daha içmeden sarhoş oldum
Meyhanem sarhoş oldu, ne yaptın?
Omzuma yaslanmaya değmez miydim?
Omuzlarımın hasretine ne yaptın?
Beni yordun kendin de yorgun gittin
Ey yolcu, Evime ne yaptın?
Gözyaşlarının yağmurundan dünyam ıslandı
Yuvamın çatısına ne yaptın..”
“Bir beyaz kağıda her şey yazılabilir
Senin dışında..
Güzelliğine benzetme bulmak zor
Sen iyisi mi sana benzemeye çalışan her şeyden
Bir gülden, bir ilk bir sonbahardan sor
Belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
Ve benim bilinci nasırlı bahçıvan çaresizliğim
Anlarım bitkiden filan ama anlatamam
Toprağın güneşle kavuşmasını
Sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla”
var mı bilen başıma seni saranlar arasında adını
mantık mı diyorlar idrak mısın hafıza mı
sahici bir şeysen eğer söyle bakalım
neydi sevgilinin koynuma kaçtığı tarih
yıllardan hangisiydi hangi mevsimdeydik ayın kaçıydı
koynummuş madem sevgilinin göz diktiği yer kaçmak için
incecik ürperişli gölgesi cismime neden kıydı
sor gücün sormaya yetiyorsa var mıymış
gönlümü bin parçaya böldüğünün bir sebebi.
Seni düşünmek güzel şey
Seni düşünmek ümitli şey
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey
Fakat artık ümit yetmiyor bana
Ben artık şarkı dinlemek değil
Şarkı söylemek istiyorum.
Sonsuzluğun diyarından mı geldin
Ağlarken de, gülerken de güzeldin
Toprağından kaldı bende bu yare
Sen baharın yâr gününde açan gül
Ben baharın her gününde avare..
Dağ başında bir avcı kulübesi
Yerler diz boyu kar
Ocakta ateş
Dışarda rüzgar
Hadi gel
Önce sevişmeliyiz uzun uzun
Yerdeki ayı postunun üzerine uzanmalıyız
Bütün vücudunu santimetre karelere ayırıp
Birer birer öpmeliyim
Ve sonra sımsıkı sarılmalıyım sana
Böylece ölmeliyiz
Aradan yıllar geçip
Bizi buldukları zaman
Etlerimiz çürümüş olsa da
Kemiklerimiz ayrılmamalı birbirinden
Hadi gel
Nefes almak hüner değil
Seninle ölmek istiyorum...
“…
Sen varken darılmazdım çiçeksiz baharlara, Yağmurlu havalara... Bu kasvetli akşamlara
Sen varken
Bakıp içlenmezdim tren istasyonlarına, Otobüs duraklarına...
Sen varken ayrılanlara ağlamazdım...
Yıkılmazdım biten sevdaların ardından
Gidenlere küsmezdim, Kalanlara acımazdım...
Sen varken böyle üşümezdim, titremezdim Masumdum, çocuklar gibi
Böyle delirmezdim, küfretmezdim...
Hele ölmeyi hiç düşünmezdim.
Simdi soruyorum sana
Adı sevdaysa bu cehennemin,
Sen yaktın da ben yanmadım mı?”
Kardır yağan üstümüze geceden,
Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,
Ormanın uğultusuyla birlikte
Ve dörtnala, dümdüz bir mavilikte
Kar yağıyor üstümüze inceden
Sesin nerde kaldı, her günkü sesin,
Unutulmuş güzel şarkılar için
Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan
Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu'dan
Sesin nerde kaldı? Kar içindesin!
Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!
Uyandırmayın beni uyanamam.
Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,
Allah aşkına, gök, deniz aşkına
Yağsın kar üstümüze buram buram
Buğulandıkça yüzü her aynanın
Beyaz dokusunda bu saf rüyanın
Göğe uzanır -tek, tenha- bir kamış
Sırf unutmak için, unutmak ey kış!
Büyük yalnızlığını dünyanın.
Ne çıkar ben bir kapıyı açsam…
Açmasam ne çıkar
Çarpıp gitsem?
Ardındaki odalar çoktan yitmiş,
Kapılar yansa, ne çıkar…
Benim şu hayatta yaptığım en iyi ikinci iş;
-ki beni bilirsin kendimle ilgili çok hoş düşüncelerim yoktur
benim şu hayatta yaptığım en akıllıca iş;
Oltamın ucuna, uçurtma takıp
Gökyüzü avlamaktır.
Benim şu hayatta yaptığım en iyi sonuncu iş;
Kafamı duvarlara çarpıp çarpıp,
nihayet anlamaktır.
Diyeceğim o ki;
Kan revan bir ahmaklıktır…
Benim şu hayatta yaptığım en iyi üçüncü iş.
Ne çıkar sarsan yaramı?
Sarmasan, öldürsen ne çıkar
Ben çoktan tükürmüşüm ciğerimi.
Nefes olsan, ne çıkar…
“Yalnız senin ellerin gezinsin ömrümde
Beni yalnız sen mahkûm eyle, sen azad
Ve yalnız sen benden canımı iste ki
Nereye saklayacağımı şaşırmadan vereyim”
Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında.
Aşklarım, inançlarım işgal altındadır
tabutumun üstünde zar atıyorlar
cebimdeki adreslerden umut kalmamıştır
toprağa sokulduğum zaman çapa vuran adamlar
denize yaklaşınca kumlar ve çakıltaşları
geçmiş günlerimi aşağılamaktadır.
Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında.
Ve rüzgftr buruşturuyor polis raporlarını
kadınlar fazlasıyla günaha giriyorlar
bazı solgun gömleklerin çözük düğmelerinden
çelik tırpan gibi silkiniyor çocuklar
denizin satırları arasında.
Gece arsızca kükrüyor paslı beyninde şehrin
küfre yaklaştıkça inancım artıyor.
Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında
öyle yoruldum ki yoruldum dünyayı tanımaktan
saçiarım çok yoruldu gençlik uykularımda
acılar çekebilecek yaşa geldiğim zaman
acıyla uğraşacak yerlerimi yok ettim.
Ve şimdi birçok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabın
başından başlayabilirim.