bugün

Onu, sevebileceğinin en yücesiyle sevdin.
Titreme daha fazla kalbim...

Birhan Keskin.
Çığlık

Önce düğmelerimi çözüyorsun,
sonra
okşuyorsun.
Ağız dolusu öpüyorsun
sonra
göğüslerim avuçlarında
uç veriyor.
Sen
soluk soluğa,
Ben
çığlık çığlığa.

Süheyla Taşçıer
Böyle Başlar Sevişmek

önce
gözlerimi öptün
sonra
gözlerinin takıldığı tüm noktaları

Süheyla Taşçıer.
kahpe geceler, uzun karanlığın sonsuz olduğu,
geçen dakikaların, göz yaşlarına mendil olduğu,
bağır, ağla korkma sakın sessizlik en büyük düşmanın senin.

kahpe yıldızlar, umutların ışığı olan,
kimsesizlerin kimi, gölgelerin daha uzun olduğu yalancı ışıklar,
güvenmem sana, hakksızlıkların şahiti olan parlak yalanlar.

ey gecenin derin sessiziliği, bir ben miyim düşmanın,
yakarışlarımı, gözyaşlarımı dost mu buldun kendine,
karanlığını kendime siper ettiğim kahpe geceler, sende düşmanım ol sonum ol bu gün de dostlarım yine cırcır böcekleri...
(bkz: firari)

Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin,
Sana kafir dediler, diş biledim Hakka bile.
Topladın saçtığı altınları yüzlerce elin,
Kahpelendin de garez bağladım ahlaka bile...
Sana güzel diyorlar,
Sakın olma.
Ne yalanlarda var, ne hakikatta,
Gözümü yumdukça gördüğüm nakış.
Boşuna gezmişim, yok tabiatta,
içimdeki kadar iniş ve çıkış..

n. fazıl
görsel
Aşığım sana Sabahattin âli.
Gel demek kolay,
git demek zor.
Kal demek kolay,
Doyurmak zor.
Ölmek kolay,
Yaşamak zor,
Çok zor.

Bana ait.
Unutalım mı şimdi kente indiğimiz o ilk günü
Sabahlara kadar okuduğumuz o kitapları
Sabahlara kadar düşüncelerimizde yaşattığımız hayallerimizi
Kar aydınlığında yürüdüğümüz o yolları
Sen dostumdun benim gülünce güneşler açan
Bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam
Her akşam mektup yazarım dağlar kadar
Kayıp bir adresten geliyor sesin şimdi, üşüyorsun
Unutma dostumsun sen, neredeysen orda ölmek isterim.

Ahmet Telli
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiçbir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ataol Behramoğlu.
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
Azıcık okşasam sanki çocuktular
Bıraksam korkudan gözleri sislenir

Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir

Yalnızlıklarımda elimden tuttular
Uzak fısıltıları içimi ürpertir
Sanki gökyüzünde bir buluttular
Nereye kayboldular şimdi kim bilir

Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir

Hayır sanmayın ki beni unuttular
Hala ara sıra mektupları gelir
Gerçek değildiler birer umuttular
Eski bir şarkı belki bir şiir

Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir.

(bkz: Attila ilhan)
Sen istinye'de bekle ben burdayım
içimde köpek gibi havlayan yalnızlığım
Çünkü ben buradayım karanlıktayım
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Çünkü elimi kestim beni kan tutuyor
Şarabım bütün ekşi suyum soğuk
Yanımda olmadın mı seni daha bir çok seviyorum
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git

Yüzünü ıslatmadan ağlayabilir misin
Yarı geceden sonra telefon ettin mi hiç
Karanlık adamlar hüvviyetini sordu mu
Ben senin olmadığını arıyorum
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Bana ait ne varsa hepsi seni korkutuyor sana ait ne varsa
Hiçbiri benim değil
Belki ölmek hakkımı kullanıyorum
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git

Attila ilhan.
Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.
Orhan Veli Kanık
bu gece attila ilhan'ın piası makamındayız efenim:

Ne olur, kim olduğunu bilsem pia'nın
Ellerini bir tutsam ölsem
Böyle uzak uzak seslenmese
Ben bir şehre geldiğim vakit
O başka bir şehre gitmese
Otelleri bomboş bulmasam
içlenip buzlu bir kadeh gibi
Buğulanıp buğulanıp durmasam
Ne olur, sabaha karşı rıhtımda
Çocuklar pia'yı görseler
Bana haber salsalar bilsem,
içimi büsbütün yıldızlar basar
Bir hançer gibi çıkıp giderdim
Ben bir şehre geldiğim vakit
O başka bir şehre gitmese
Singapur yolunda demeseler, bana bunu yapmasalar
Yorgunum, üstelik parasızım pasaportsuzum
Ne olur, sabaha karşı rıhtımda seslendiğini duysam pia'nın
Sırtında yoksul bir yağmurluk
Çocuk gözleri büyük büyük,
Üşümüş, ürpermiș, soluk
Ellerini tutabilsem pia'nın
Ölsem, eksiksiz ölürdüm
Hangi ruh duydu seni benim kadar derinden?
Hangi gönülde yandın böyle bir yangınla sen?
Ya benim gözlerimdir seni bambaşka gören
Ya hepsinin gözleri, sana, görmeden baktı...

y. n. nayır
Bitmekte olan günü uğurlayan karanlık.
Sararıp düşmekte olan yaprağım artık.
Denizin karaya attığı enkaz parçası.
Kökünden biçilmiş bir ekin tarlası.
Yaşadığım her gün aldığım her nefes,
Dayanılmaz bir acı artık bedenimde.
ızdırapla dolu çekilmez bir kahır.
Bu öylesine bir yük ki omuzlarımda.
Taşıması ağır, çok ağır.
Çökmüş her yere sis her yer bulanık.
Zihnim alt üst olmuş anılar karışık.
Durmuş benim için bütün saatler artık.
Dönmüyor eskisi gibi zamanın çarkları.
Acıtıyor ruhumu geçmişin yaraları.

Bana ait.
Pâyın sadâsı gelsede sen hîç gelmesen
Men dinlesem kıyâmete dek vuslat istemem

i. Hami Danişmend
Bir şarkısın sen ömür boyu sürecek, dudaklarımda yıllarca bitmeyecek.
Özür dilerim,
En çok da kendimden
Yakışmadığım her renkten...
iki Serseri
Nazım Hikmet Ran

iki serseri var:
Birinci serseri
köprü altında yatar,
sularda yıldızları sayar geceleri..

iki serseri var:
ikinci serseri
atlas yakalı sarhoş sofralarında
Bağdatlı bir dilencinin çaldığı sazdır.
Fransız emperyalizminin
idare meclisinde ayvazdır..

Ben:
ne köprü altında yatan,
ne de atlas yakalı sarhoş sofralarında
saz çalıp Arabistan fıstığı satan-
-ların
şairiyim;
topraktan, ateşten ve demirden
hayatı yaratan-
-ların
şairiyim ben.

iki serseri var
ikinci serseri
yolumun üstünde duruyor
ve soruyor
bana
"PROLETER
dediğimin
ne biçim kuş
olduğunu?"
Anlaşılan
Bağdadi şaklaban
unutmuş,
Mösyö bilmem kimle beraber
Adana - Mersin hattında o kuşu yolduğunu...

iki serseri var:
ikinci serseri
halkın alınterinden altın yapanlara
kendi kafatasında hurma rakısı sunar.

Ben hızımı asırlardan almışım,
bende her mısra bir yanardağ hatırlatır.
Ben ne halkın alınterinden on para çalmışım
ne bir şairin cebinden bir satır...

iki serseri var:
ikinci serseri,
meydana dört topaç gibi saldığım dört eseri
sanmış ki yazmışım kendileri
için.
Halbuki benim
bir serseriye hitap eden
ikinci yazım işte budur:
Atlas yakalı sarhoş sofralarının sazı,
Fransız sermayesinin hacı ayvazı,
bu yazdığım yazı
örse balyoz salanların şimşekli yumruğudur
katmerli kat kat yağlı ensende..
Ve sen o kemik yaladığın
sofranın altına girsen de,
- dostun KARAMAÇA BEY gibi -
kaldırıp kaldırıp yere çaaal-
-mak için
canını burnundan al-
-mak için,
bulacağım seni..
Koca göbeklerin RUSEL kuşşağı sen,
sen uşşak murabbaı,
sen uşşak mik'abı,
satılmış uşşakların aşşağı sen!!!

1930
biz sarhoş iken henüz üzüm yaratılmamıştı.

ibn farıd
öylece parçalandı yüreğim,

dertler sessiz beklerken,

anlatmaktı sesimden isteğim,

ve zaman akıp giderken,

çağlamaktı nefesimden tek dileğim,

derken adam yerine konmadı yüreğim..
bu can içimde kuştur kunâla
seni görünce titrer
bu can gözümde mahabbettir kunâla
seni görünce yanar
bu can burnumda soluk olur kunâla
uçar gider

a. h. çelebi
Bunların hiçbiri onları kurtaramayacak

Devamına Gerek yok.