bugün

Doğduğum günden bu yana
Hayatımda çok fırtına esti geçti
Dertlerden yana fakirken zenginim şimdi.

Aşk her zaman yarım kalır.
(bkz: ) talha bora öge
Senden bana yar olmaz
Olsa cefakar olmaz
Kışa çevirme yazımı.
Sessiz Gemi
Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,

Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.

Yahya Kemal Beyatlı
Şu dünyanın gam yükünü,
Çeken var mı benim gibi.
Gece gündüz gözyaşını,
Döken var mı benim gibi.

Talihim yok bahtım kara,
Böyle hayat batsın yere.
Sinesine vura vura,
Ölen var mı benim gibi.

Gitmezki başımdan atam,
Ben bu derdi kime satam.
Saçlarını tutam tutam,
Yolan var mı benim gibi.
http://www.youtube.com/watch?v=tHtliXJLsig

Erkek kadına dedi ki:
- Seni seviyorum,
ama nasıl?
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya,
çıldırasıya...
Erkek kadına dedi ki:
- Seni seviyorum,
ama nasıl?
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beşyüz
yüzde hudutsuz kere yüz...
Kadın erkeğe dedi ki:
- Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana...
Ve artık biliyorum: Toprağın Yüzü güneşli bir ana gibi
En son, en güzel çocuğunu emzirdiğini...

Fakat neyleyim saçlarım dolanmış
ölmekte olanın parmaklarına
başımı kurtarmam kâbil değil!
Sen yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak...

Sen
yürümelisin,
beni bırakarak...

Kadın sustu.

SARILDILAR

Bir kitap düştü yere...
Kapandı bir pencere...

AYRILDILAR...

Nazım Hikmet Ran
Yarım kalan bir öyküde
Birleştirdi zaman bizi.

Cp 2018 eksik şiir
zaman, bizi birbirimizin aklından silecek. bugün aklımızdan çıkmayanlar yarın denk geldiğimiz bir şarkıyla hatırlanacak, hepsi bu.
Acıdır geceler sensizken bana
Ya sen olacaksın yanımda
Ya da gece olmayacak bana.
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.

Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse…
Doktor!
Doktor!
Benim derdim bambaşka bir dert
Ağrıyan yerimi sorma boşuna
yazdığın reçete değer mi zahmet
Kağıtla kalemi yorma boşuna
Kerem eyle fayda vermez yardımın
Tıp ilminde çaresi yok derdimin
her tarafı gurbet olmuş yurdumun
Düşünceme tuzak kurma boşuna
Gönlüm yığın yığın hasret yüklüdür
Içimde tarifsiz keder saklıdır
Sökemezsin be yaralarım köklüdür
Merhem sürüp sargı sarma boşuna
Dost yollaŕı nakışlandı kanımdan
sevdiklerim vergi keser canımdan
Sükuta muhtacım ayrıl yanımdan
Incitip günaha girme boşuna
Aşk koymuşlar ızdırabın adını
Alamadım yaşamanın tadını
Yapacaksan eğer bana yardımı
Öldür Kurtar
ilaç verme boşuna.
"Her yere yetişilir
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
Çocuğum beni bağışla
Ahmet Abi sen de bağışla
Boynu bükük duruyorsam eğer
içimden öyle geldiği için değil
Ama hiç değil
Ah güzel Ahmet abim benim
insan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Toprağını iten çiçeğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
Konyanın beyaz
Antebin kırmızı düzlüğüne benzer
Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
Denize benzer ki dalgalıdır bakışları
Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
Öylesine benzer ki
Ve avlularına
(Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
Ve sözlerine
(Yani bir cep aynası alım-satımına belki)
Ve bir gün birinin adres sormasına benzer
Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne
Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına
Minibüslerine, gecekondularına
Hasretine, yalanına benzer
Anısı işsizliktir
Acısı bilincidir
Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi.
Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
Dirseğin iskemleye dayalı
-- Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben --
Cıgara paketinde yazılar resimler
Resimler: cezaevleri
Resimler: özlem
Resimler: eskidenberi
Ve bir kaşın yukarı kalkık
Sevmen acele
Dostluğun çabuk
Bakıyorum da simdi
O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.
Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi
Biz eskiden seninle
istasyonları dolaşırdık bir bir
O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar
Nazilli kokardı
Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası
Kıl gibi ince istanbul yağmurunun altında
Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
Kadının ütülü patiskalardan bir teni
Upuzun boynu
Kirpikleri
Ve sana Ahmet Abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
Sofranı kurardı
Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
Cezaevlerine düşsen cıgaranı getirirdi
Çocuklar doğururdu
Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar...
Bilmezlikten gelme Ahmet Abi
Umudu dürt
Umutsuzluğu yatıştır
Diyeceğim şu ki
Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
Çocuklar, kadınlar, erkekler
Trenler tıklım tıklım
Trenler cepheye giden trenler gibi
işçiler
Almanya yolcusu işçiler
Kadınlar
Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
Ellerinde bavullar, fileler
Kolonyalar, su şişeleri, paketler
Onlar ki, hepsi
Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
Ah güzel Ahmet Abim benim
Gördün mü bak
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
Gelse de
Öyle sürekli değil
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
O kadar çabuk
O kadar kısa
işte o kadar.
Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri."
Söylenmemiş sevgilerde
Açılmamış şarapların tadı var
Geceler senden önceydi
Şafağı gördüm sende
Tutkulu duyguların yansıyan ışığıydı
parlayan gözlerinde
Yasaklar davet gibi çağırdı olmazlara
Her zaman hep sana yöneldi duygularım
Aklımın dur dediği yerlerde duramadım
Yasaklar davet gibi çağırdı olmazlara
Çıkmazlar sokağında hep seni sabahladım
Olmazı olur sandım
Yoruldu umutlarım
tutku duygularımın yansıyan ışığıdır
Parlayan gözlerimde.
Dr. Metin vural
Yaz
Bil ki sen beni
Arınması imkansız yağmurlarda yıkadın.
Yaz
Sen ki beni
Yağmayan yağmurların
Ateşinde sınadın.

Cp 2018 eksik şiir
neyzen tevfik - mecnun
yürü bre ehli deve endamını
göreyim.
sensiz geçen gecelerin ecdadını
sikeyim.
mecnun gibi top muyum bir am
için öleyim.
leylayı da sikeyim mecnunu da
sikeyim.
bana yar olmayan karının
izzetini itibarini sikeyim.
yansın karıların alayı su veren
itfaiyenin hortumunu sikeyim.
düşmüşüz bir orospunun
belasina,
koymadik diye taaa amının
ortasina.
kader böyle yazmış hatırasına,
ben böyle hatiranin hikayesini
sikeyim.
kerem dagları deler bir amcık
uğruna,
aslı gitsin de, ona buna
vurdura.
bir kari için değer mi hiç bütün
bunlara,
her taraf amcık dolu mala iyi
vurana.
fuzuli am pesine düştün
gurbete.
am serindir, am derindir, şifa
verir millete.
ye kebabı, iç şarabı, vur karpuz
göte.
bu gidişle, yarrrağımı gidersin
cennete
ölümdür yaşanan tek başına
aşk iki kişiliktir.
ömrün o büyük sırrını gör bir bak da.
bir tek kökü kalmış ağacın toprakta.
dünya ne kadar tatlı ki binlerce kişi
kolsuz ve bacaksız yaşayıp durmakta.

orhan veli kanık
http://www.youtube.com/watch?v=Qwvb17qjC3s

bir şiir degilde osman sonantın dilinden bir dizi şiir bırakıyorum sayın sözlük.
-ÇOBAN ÇEŞMESi-
Derinden derine ırmaklar ağlar,
Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,
Ey suyun sesinden anlıyan bağlar,
Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi.

"Göynünü Şirin'in aşkı sarınca
Yol almış hayatın ufuklarınca,
O hızla dağları Ferhat yarınca
Başlamış akmağa çoban çeşmesi..."

O zaman başından aşkındı derdi,
Mermeri oyardı, taşı delerdi.
Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi.
Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi.

Vefasız Aslı'ya yol gösteren bu,
Kerem'in sazına cevap veren bu,
Kuruyan gözlere yaş gönderen bu...
Sızmadı toprağa çoban çeşmesi.

Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda,
Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda,
Ateşten kızaran bir gül arar da,
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi,

Ne şair yaş döker, ne aşık ağlar,
Tarihe karıştı eski sevdalar.
Beyhude seslenir, beyhude çağlar,
Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi...

Faruk Nafiz ÇAMLIBEL
Zaman, can çekişirken,
Akrep yelkovan, arasında;
Bir adım öteye gidemezken geceden,
Ay, ışığını çekerken sinesine,
Yıldızlar çekilirken kuytu karanlıklara,
Hüzün, Bakır bir çaydanlıkta demleniyordu,
Ve ben, son sigaramdaki dumanları da hapsediyordum içime,
Saat on ikiyi beş geçiyordu.
Ekmek bıçağında dilimleniyordu ömrüm;
Masum, yalınayak çocukluğum;
Umudun kıyısından geçmeyen gençliğim,
Ulu orta seriliyordu, harami sofrasına,
Düş bahçelerim yağmalanıyordu,
Her kes payına düşeni alıp giderken.
Bütün kimsesizliğimle,
Bütün çaresizliğimle,
Bütün çıplaklığımla, kalıyordum karanlığın koynunda;
Üşüyordum,
Tepeden tırnağa buz kesiyordu yalnızlık.
Saat on ikiyi beş geçiyordu.
Dişlerimle, şafağı sökmek isterken karanlığın göğsünden;
Gün ağarıyordu saçlarıma,
Tel tel,
Raylarımdan çıkıyordum,
Vagonlarım kopuyordu bir biri ardına,
Savruluyordum,
Bir cinayete kurban gidiyordum,
Kaza süsü verilmiş,
Faili meçhul bir ölüm biçiyordu terzi masasında,
Bir tabuta çivileniyordum.
Saat on ikiyi beş geçiyordu.
Özlem

Bir gece,
Gecede bir uyku..
Uykunun içinde ben..
Uyuyorum,
Uykudayım,
Yanımda sen.

Uykumun içinde bir rüya,
Rüyamda bir gece,
Gecede ben..
Bir yere gidiyorum,
Delice..
Aklımda sen.

Ben seni seviyorum,
Gizlice..
El-pençe duruyorum,
Yüzüne bakıyorum,
Söylemeden,
Tek hece.

Seni yitiriyorum
Çok karanlık bir anda..
Birden uyanıyorum,
Bakıyorum aydınlık;
Uyuyorsun yanımda.
Güzelce..

Özdemir Asaf
Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kâseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
işte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu.

Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.
Islak ıslaksa kirpiklerim
Bilsinler ki aklıma gelmişsin
Hayalini kurmuşum seninle olmanın, seni istemişim.
Ve bilsinler ki
Bir ihtimal için, kaç gece kirpiklerim ıslanmış.
"tanrım kötü kullarını sen affetsen ben affetmem.. bütün zalim olanları sen affetsen ben affetmem.. sen tanrısın affedersin bağışlarsın kulum dersin. neler çektim sen bilirsin.. sen affetsen ben affetmem.. bütün zalim olanları sen affetsen ben affetmem.."
Buram buram bir heves başımda bulutlar gibi.
Ne insanları görüyorum ne sesleri duyuyorum.
Rahat bırak beni içine hapseden düşünce.
istemiyorum hiç gelmemiş günleri özlemeyi.

Uzaklaş benden.
Yanağımı bugün de omzuna yaslamadıysam,
Bu gecem de öyle huzurlu geçmediyse
Hayalimdeki, filmlerdeki, kitaplardaki gibi,
Sahillerdeki gibi,
Seni ne aklımda isterim ne fikrimde.

Rahat bırak beni kapkara günahkar bulutlar.
Uzaklaşsın, tüm heveslerim arzularım.
Bize kalan insanlığa bırakmak
istediğimiz değildi
Binlerce fidan ektik halkın çölüne
Su vermediler eğildi

Bizim eskiden öfkelerimiz vardı.
Kızaran yanakları öpmeye utandık,
Sonra suç olmak girdi araya.

Bizim eskiden umutlarımız vardı.
Yıkılan duvarların gövdesine yaşlandık,
Sonra yanılmak girdi araya.

Bize kir bize pas bize tortusu kaldı.
Dostlar tükenip düştüler,
Yok olma korkusu kaldı.

Bizim eskiden gülüşlerimiz vardı,
Kırılan yüreklere öylesine dağıttık;
Sonra ağlama girdi araya...
Bizim eskiden öfkelerimiz vardı,
Tutuşan dağların seherine yar olduk,
Sonra vurulmak girdi araya.

Bize kan bize ter bize gözyaşı kaldı,
Yıllar çiğneyip geçtiler;
Yaşama telaşı kaldı.

Yusuf Hâyaloğlu