bugün

Bir bedene tutunup geçiyorum
Başka bir bedene
Yaprak ellerim
Yumuşak…
Haz.

O tene tutunup iniyorum
Başka bir tene
Sürüngen dilim
Islak…
Tuz.

(Yenilgi Oyunu: 60)
Nurduran Duman
Sebepsizken sebebin olur da
Derman olmaz yarana ,
Yarınlar güzel olacak diyor da
Belli mi çıkacağımız yarına ..

nargilebey.
YIKILMA SAKIN

Kötü şey uzakta olmak
Dostlarından, sevdiğin kadından
Yasaklanmak bütün yaşantılara
Seni tamamlayan, arındıran
Kapatıldığın dört duvar arasında
Sağlıklı, genç bir adam olarak

Neler gelmez ki insanın aklına
Sevinçli, özgür günlere dair
Kalmıştır yüzlerce yıl uzakta
Onunla ilk kez öpüştüğün şehir
Acı, zehir zemberek bir hüzün
Kalbinden gırtlağına doğru yükselir

Görüyorsun işte küçük adamları
Köhnemiş silahlarıyla saldıran sana
Kimi tutsak düşmüş kendi dünyasına
Kimisi düpedüz halk düşmanı
Diren öyleyse, diren, yılma
Yürüt daha bir inatla kavganı

Babeuf’ü hatırla, Nâzım Hikmet’i
Bir umut ateşi gibi parlayan zindanlarda
Hatırla Danko’nun tutuşan kalbini
Karanlıkları yırtmak arzusuyla
Ve faşizme karşı, zulme, zorbalığa
Düşün acılar içinde dövüşen kardeferi

Elbette vardır bir diyeceği, bir haberi
Bir kaçağa çay sunan Kürt kadınlarının
Dağlar dilsizdir yalçındır
Ama gün gelir bir diyeceği olur onların da
Ve dağlar, ıssız tarlalar başladı mı konuşmaya
Susmazlar bir daha, söz artık onlarındır

Kötü şey uzakta olmak
Dostlarından, sevdiğin kadından
Yasaklanmak bütün yaşantılara
Seni tamamlayan, arındıran
Ama bir devrimciyi haklı kılan
Biraz da acılardır unutma

Yıkılma sakın geçerken günler
Yaralayarak gençliğini
Onurlu, güzel geleceklerin
Biziz habercileri düşün ki
Ve halkın bağrında bir inci gibi
Büyüyüp gelişmektedir zafer.

ATAOL BEHRAMOĞLU

görsel
"Şimdiden bir hatırasın
Bulutsa, tozsa, uçarsa
Bütün (aşklar) paranteze alınsın
Rüzgar çanısın, rüzgarın diline dolanırsın
Ne bir şarkısın,
ne de dillerde nağme adın
Artık bazı şarkılar kadar yaralısın
Günler izmarit diplerinde biriksin
O zaman mutlaka bir trenle gelirsin
Köpüklerdensin, mavisin, sakinsin
istesen suyun tenine bitişirsin
ellerimi bıraktım, artık bunu sana yazsın
içimde iki yaşlı balık varsa,
içimde biri pulsuz, iki balık varsa
Biri sensen, gelirsen ve yok edersen
Bunu yazmak istiyorum sana
Sonra postalamak istiyorum
Pulsuz bir zarfla
Hiçbir mektup artık ikna etmiyor beni hayataBu kırmızı oyalarla saçlarımda
Beyaz bir tülbent gibi kalırsam
tenimde, süzemediğim tortularla
Gün olur sararırsa sayfalarda
Bıraktım ellerimi, sana bunu yazsın
Şimdiden bir hatırasınKırık kalplerle süslü bir sayfaysan
Camsan, saydamsam, beni kırarsan
Simlerimle sevişirim seninle
O süslü sayfaların üzerinde
içimde iki mutlu yıl varsa,
içimde biri simli iki kadın varsa
Sen, gelirsen ve yok edersen
Bunu yazmak istiyorum sana
sonra postalamak istiyorum
Simli bir yılbaşı kartıyla
Hiçbir mektup artık beni, ikna etmiyor hayataŞimdiden bir hatırasın
Açmışsa bir sardunya saksıda
Bütün (aşklar) paranteze alınsın
Bıraktım ellerimi, artık sana bunu yazsın
mektuplar postaya takılırsa...
Ey aşk sen
Artık bazı şarkılar kadar yaralısın."
https://youtu.be/qrs-e2ZeMuQ

Yıldız Kenter - bir sana tutkunum bir sana düşman
"Tahir olmak da ayıp değil
Zühre olmak da...
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte.
Yani yürekte...

Mesela bir barikatta dövüşerek,
Mesela kuzey kutbunu keşfe giderken,
Mesela denerken damarlarında bi serumu;
Ölmek ayıp olur mu?

Tahir olmak da ayıp değil
Zühre olmak da...
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Seversin dünyayı doludizgin,
Ama o bunun farkında değil.
Ayrılmak istemezsin dünyadan.
Ama o senden ayrılacak...
Yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın da seni sevmesi şart mı?

Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi artık,
Yahut hiç sevmeseydi;
Tahir ne kaybederdi Tahir'liğinden...

Tahir olmak da ayıp değil
Zühre olmak da...
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil..."
bir acıya flu sitemler eden bir satırlık hiçiz

bir rüyada tıkılı kalıp uyanmamayı dilemişiz

bir hevesle yaşayıp bir nefesle ölmeye biçilmişiz

bir seferde susup bir seherde dirilmişiz.
(bkz: yağmur)

uyu, gözlerinde renksiz bir perde

bir parça uzaklaş kederlerinden...
Kekremsi bir hayat dilimindeyiz
Bakır tadında geçiyor günler
Tutmuş yolları bir sürü harami
Geleni geçeni sigaya çekmekte Şüphesiz onlar ölüm getiricilerdir
Ve sevincin düşmanı olarak bilinirler
Yoktur gözlerinde sevgilerin ışıltısı
Aşk yoktur, duman bürümüştür büsbütün Onlar yalnızca ölümü bağışlayabilir
Yalnız kederi, kahrı ve zulümleri
Ve tarih onlarla bizim kavgamızın
Sürüp duran hadisatından ibarettir.Ne yazılmışsa bize ve onlara dair
Işıklı sularındadır bilincimizin
Hükmünü yerine getirse de acılar
Biz yine neşeli türküler söylemektedir Savurulup duran bir zaman diliminde
Sarsarak ve sarsılarak geçiyor günler
Ama kalbimiz çatlayacak kadar duyarlı
Hayatı savunabilecek kadar güçlüdür.

Ahmet Telli
Düştümse eğer sana bakarken düştüm.

Acz
"Allah'a dayandım!" diye sen çıkma yataktan...
Manâ-yı tevekkül bu mudur? Hey gidi nâdan!
Allah'a değil, taptığın evhâma dayandın;
Yandınsa eğer, hakk-ı sarîhindi ki yandın.
Elverdi masal dinlediğim bunca zamandır;
Ben kanmıyorum, git de sen aptalları kandır!

Mehmet Akif Ersoy.
"sen bana boş ver erik ağacı
Çiçeğini açmaya bak"

(bkz: bedri rahmi eyüboğlu)
...
azla avunmaya alıştık
ne yapalım paramız yoksa
şarabımız bitince yağmura çıkarız
kim güzelleşmiyor öpüşünce.
Gece gündüz gördüğüm başlıktır. Hayırdır ya ne dönüyor burda.
bu sözlüğe geldiğim ilk zamanlardı beş sene öncesi filan yazdığım bir şiir vardı. akşam karanlığında yağmur altında bir bankta oturan bir kadına dair. o aklıma geldi. bu başlığa çok uygunmuş. yine de insanlar güzel şiirler paylaşmış.
Ve biz, milyarlarca aşkın, yalanın, alçaklığın, kahramanlığın;
Kapıları, kapakları, kuş uçurmaz uzaklıkları ve ayrılıklarıyla,
Kahrolası yasaklarıyla,
Bir acayip kaos karanlığında,
Biz ikimiz!
iki müthiş hasret,
iki parça can...
Ve canımda o ölüm namussuzu...

Ahmed arif
Sen Eritre’desin çocuk

Sen Moro’da
Sen yıllarca zulmedilensin
Türkistan’da,Azerbaycan’da
Kırım’da
Kan denizinde boğulansın Ortadoğu’da
Terkedilensin Trakya’da
Mahzunsun Kosova’da

“çığlık içimde düğüm
çığlık gözümde yaş
yitik bir manadır yanağındaki damla
sen kuyrukçu düzen de parya

Bekle çocuğum
Uzanıyor namluya öpülesi eller
Geliyor başı dik,kan pahası,can pahası
insanca yaşatmak isteyenler

“çığlık içimde düğüm
çığlık gözümde yaş
bekle çocuğum
yeni bir dünya için
verdiğim savaş…

Salih Mirzabeyoğlu
ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞiiRi

Gözlerin gözlerime değince
Felâketim olurdu ağlardım.
Beni sevmiyordun bilirdim
Bir sevdiğin vardı duyardım
Çöp gibi bir oğlan ipince
Hayırsızın biriydi fikrimce
Ne vakit karşımda görsem
Öldüreceğimden korkardım
Felâketim olurdu ağlardım.

Ne vakit maçka'dan geçsem
Limanda hep gemiler olurdu
Ağaçlar kuş gibi gülerdi
Bir rüzgâr aklımı alırdı
Sessizce bir cıgara yakardın
Parmaklarımın ucunu yakardın
Kirpiklerini eğerdin bakardın
Üşürdüm içim ürperirdi
Felâketim olurdu ağlardım.

Akşamlar bir roman gibi biterdi
Jezabel kan içinde yatardı
Limandan bir gemi giderdi
Sen kalkıp ona giderdin
Benzin mum gibi giderdin
Sabaha kadar kalırdın
Hayırsızın biriydi fikrimce
Güldü mü cenazeye benzerdi
Hele seni kollarına aldı mı
Felâketim olurdu ağlardım.
yaralandıkça ne çok şeyi özlüyor insan...

gerekli, gereksiz ne varsa özlüyor.

çocukluğu değil.
genç günleri değil.
sadece eski evlerin arasında yokuş aşağı yürüdüğü sabahları.

ayaklarına dur diyemediği...
her şeye inandığı...
her şeyin mümkün olduğu sabahları..

bugünü dün, yarını çok önceden yıktıkları bu sabahlara ait değilim ben.
zaman akıyor, su akıyor, annem kapıdan sokağa çıkıyor.

ben evden çıkamıyorum..

bu kayıp sabahlar, benim sabahlarım değil.

büyüdüğünü, hiç yıkılmaz dediğin dağlar kendi kendini yıkınca anlıyormuş insan..

olacak gibi olanlar son anda olmayınca..

olmayacak olanın olmasına çoktan alıştım..

sevmeyi çok özledim...
She had blue skin.
So did he.
He kept it hid.
And so did she.
They have searched for blue,
Their whole life through
Then Passed right by
And never knew.
Açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın
En görkemli saatinde yıldız alacasının
Gizli bir yılan gibi yuvarlanmış içimde kader
Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
Rüzgar uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
Mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan
Onu çok arıyorum onu çok arıyorum
Heryerimde vücudumun ağır yanık sızıları
Bir yerlere yıldırım düşüyorum
Ayrılığımızı hisettiğim an demirler eriyor hırsımdan
Ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu
Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmuş
Tedirgin gülümser
Çünkü ayrılık da sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili
Hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
Her an ötekisiyle birlikte herşey onunla ilgili
Telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
Gittikçe genişliyen yakılmış ot kokusu
Yıldızlar inanılmıyacak bir irilikte
Yansımalar tutmuş bütün sahili
Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
Öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil...

Atilla ilhan.
...

ben seni sevdiğim zaman
bu şehre yağmurlar yağdı
yani ben seni sevdiğim zaman
ayrılık kurşun kadar ağır
gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın
yine de bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet

beni affet
kaybetmek için erken, sevmek için çok geç.

bir adın kalmalı, ahmet hamdi tanpınar
görsel

belki geceye neşe bırakan parmak izleri yaparım soğuk odamda,

ya da bir türk kahvesinin öyküsü olurum, sessizliğin kitap okuduğu koltukta,

Çorapsiz ayaklara eskortluk yapan terlikler bir neset Ertaş türküsü söyler,

odalarda konaklama ücretsiz derim yalnızlık çeken yataklara,

yastıklara su döker, gözyaşları diye kandırmak isterim goya' nın resminden bakan yüzü,

mona lisa' yı kuaföre gönderirim, git bıyıklarını aldır, akşam seni istemeye gelecek baş ucumdaki duvar yazıları,

aklımın solu seslenir dilimdeki havuzda sevişen harflere,

bir sisin içine (hayatt) öpücüğü üflediğimde ,

bakar kalırım avucumdan kayan yıldızlara,

belki geceye neşe bırakan parmak izleri yoktur, soğuk odamda..

"Şiiren"

(Heidi gülümse)
(bkz: benim sadık yarim yeşil dolardır)
görsel