bugün

Acısı sevdasından daha büyük.
Her sey birdenbire oldu.
Birdenbire vurdu gün isigi yere;
Gökyüzü birdenbire oldu;
Mavi birdenbire.
Her sey birdenbire o...

Orhan Veli Kanık/birdenbire.
uzaktan seviyorum seni
kokunu alamadan,
boynuna sarılamadan
yüzüne dokunamadan
sadece seviyorum

öyle uzaktan seviyorum seni
elini tutmadan
yüreğine dokunmadan
gözlerinde dalıp dalıp gitmeden
şu üç günlük sevdalara inat
serserice değil adam gibi seviyorum
öyle uzaktan seviyorum seni
yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden
en çılgın kahkahalarına ortak olmadan
en sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan
öyle uzaktan seviyorum seni
kırmadan
dökmeden
parçalamadan
üzmeden
ağlatmadan uzaktan seviyorum
öyle uzaktan seviyorum seni;
sana söylemek istediğim her kelimeyi
dilimde parçalayarak seviyorum
damla damla dökülürken kelimelerim
masum beyaz bir kağıtta seviyorum

Cemal Süreya

görsel
Ömür dediğin nedir canım be.
Sen ve ben ikimiz bir sinemada.
Önümüzdeyse akıyor bir hayal perdesi.
Biraz sonra gireceğim bardan içeri,
Belimde tabancalar ağzımda sigara,
Sense ayağında rengarenk bir uzun etek,
Kısık gözler, şuh bakışlar barın kenarında.
Geldi her zaman ki gibi kötü adamlar,
Yüklenmiş barmen, götürüyor aynayı.
Patlayan tabancalar, kesif bir duman,
Kurtardım seni gene kötü adamlardan.
Bazen de sen kötüsün ben iyi.
Her yerde peşindeyim bir gölge gibi.
Bir keresinde de uzaylılar yaralamıştı,
Sen iyileştirmiştin beni.
Evinin bodrumunda saklayarak.
Hani dünyayı kurtardığım zaman.
Ama her seferinde de olacaklar belli
The end, fine, hepsi bu kadar.
işte buna ömür diyorlar güzelim,
işte buna ömür diyorlar.
. . ismail oral . . .
Ezberimden okudum, umarım hata yoktur.

0:00 0:41


Ahmet hamdi- sen ve ben
hayatın en hüzünlü anı,
mevsimine kapıldığın kişinin
bahçesinde açabilecek bir çiçek olmadığını
anladığın andır…
bırak, gitsin…
bırak, git…

vladimir vladimiroviç mayakovski
Bunu bir gece sevdiğim kız için 750 kilometre gidip penceresinin altında söylemiştim.

Nehirler denizlere karıştı,
Gece gündüze ulaştı,
Ve
Ben sana ka vuş tum(heceleyerek)...
Edip cansever, saate bakmak.

Varsın her şey sonraya kalsın
Sonraya, en sonraya
Sözgelimi iki bin altı yüz kırk bir mil. Bir papatya ne kadar uzağı görebilirse
O kadar yakın kalplerimiz birbirine
Ölü bir denizi bile bir tartışmaya çevirdik
Kayaları taş devrine göre ölçtük biçtik
Kalemlerimizi kesilmiş çiçek sapları gibi attık
Kapıları açarken birbirimize ağladık.

(Ne kadar da çok severmişiz birbirimizi
Sahi ne kadar da çok severmişiz
Yıllarca, yüzyıllarca öpüştük
Sigaralar tuttuk, içkilerin en iyisini sunduk
istersen bu gece burada kal, dedik
Sağlığımızı sorduk, bir sürü ilaç adları saydık
Sık sık görüşelim, olmaz mı dedik
iyi bildiğimiz ne varsa yaptık, ayrıldık
Ortada
Her zamanki gibi bir karanfil kaldı.)

Köşedeki tütüncü silaha çevirdi sigaralarını
Ödemesi çok güç sigaralara
Manav yarı anlamlı güldü biz geçerken
Eriklerden, çileklerden, o canım kirazlardan bile utanmadan
Hani o çocukluk küpesi olan kirazlardan
Hani rengi içimize göre değişen: mor, mavi, pembe, sarı
ilk defa merhaba dedi bir balıkçı
Çırparaktan elindeki suyu ölgün bizlere
Sigarası dudağında:merhaba!
Ya peki biz ne dedik, ne dedik
Yoldaki bir taşı şöyle bir kenara koyduk
Yakamıza rastgele bir çiçek iliştirdik
Su satılan dükkanlara baktık, yüzümüz cam cam ışıdı
Ve leylak kokuları gibi kendi kokumuza uzandık
Köşeyi döndük, bütün köşeleri hızla döndük
Su birikintilerinin ağaçlandığı eski bir sokağın tarihinde
Şöyle yazdı:
Her şey sonraya kaldı.

Ey ayaklarımızın dibindeki yoksul gül
Gölgesi yüreklerimizin
Öfkemiz sevgiye benziyor şimdi, sevgimiz öfkeye
Ve tartışmaya çevirdiğimiz deniz ölüler bırakıyor
Çıplak ölüler
Birbirine kenetlenmiş ölüler halinde.

Bir otobüse biniyoruz, sahiden biniyor muyuz
Söyle, nerde “Göğe bakma durakları”, nerde
Birinin elinde gazete ve süt
Gazete mi, evet gazete
Bütün manşetler tutsaklığı ve yenilgiyi çağrıştırıyor
Paramızı veriyoruz, üstünü alıyoruz, bozuk paralar
Cebimizde nikel
Cebimizde sarılmış ölüler halinde.

Her şey bir hızlı adım olmamaya
Ama dün gibi taşıdığımız bir umut gözlerimizde
Saatlerimize bakıyoruz hiç yoktan
Çok uzaklara bakmaktır, diyoruz, durmadan saate bakmak
Yemyeşil bir su takılıyor akrebe, bir çavlan
Yüzü akide gibi parlayan bir gün takılıyor yelkovana
Anılardan anılardan çoktan vazgeçtik
Yaşadığımız bugün nasıl
Güzelliğimiz hangi güzellik.

Biliyor muyuz, hayır, bilmiyoruz da
Acılarımızdan bir yaz kurduk onarıyoruz
Belki bir hazırlık bu başka yazlara
Yakın yazlara, uzak yazlara
Çünkü her şey eskiye kaldı, anılar bile
Her şey ama her şey eskiye kaldı
Vakit yok bir daha yemyeşil eylül tramvaylarına
Seni böyle seversem asarlar beni
Bir deniz fenerinin söndüğünü görürsün
Evlerine kapanır gemiler
Sis basar bütün limanları



Seni böyle sevdiğimi bilseler
Asarlar beni
Yokluğunu anlatırlar önce bir güzel
Dudaklarım çatlayınca susuzluğuna
Sabah beş buçukta ipe çekerler
Seni böyle sevdiğimi bilemezler

Bilseler de bilemezler
Ay batar
Gün doğar
Yer oynar yerinden

Duyamazlar..

iBRAHiM KARACA-giz.
an gelir, paldır küldür yıkılır bulutlar.
gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet..
O eski heycan ölür,
an gelir biter muhabbet.
Şarkılar susar,
heves kalmaz,
şataraban ölür.

Son umut kırılmıştır, kaf dağının ardındaki.
ne selam artık ne sabah...
Kimseler bilmez neredeler namlı masal sevdalıları..
recep tayyip erdoğanın dombıra adlı seçim şarkısına tam uyuyor!

Yetimlerin biricik babası!
Mutluluğumuzun pınarı!
Yem kovalarının sultanı!
Gökyüzündeki güneşi andırırsın,
Dingin ve buyurgan bakışınla
Yüreğime coşku salarsın,
Napoléon Yoldaş!

Kullarının sevdiği her şeyi
Sensin onlara bağışlayan,
iki öğün yemek, tertemiz saman döşek;
Büyük küçük her hayvan
Rahat uyur her akşam,
Sensin onları koruyup kollayan,
Napoléon Yoldaş!

Bir gün bir yavrum olursa,
Daha ufacık bir bebekken
Altı karış olmadan boyu
Öğrenmeli senin değerini bilmeyi,
Gözlerini açar açmaz dünyaya
Ciyak ciyak basmalı çığlığı:
"Napoléon Yoldaş!"

edit: george orwell'in "hayvan çiftliği" adlı kitabından...
Bir körün gözüyle gördüm ben.
Dağı, tepeyi, dereyi, denizi.
Bir dilsizin ağzından söyledim,
En kahredici türkülerimi.
Sizin duyamadığınız en güzel nağmeleri,
Sağır dediğiniz bu kulaklarım duydu benim.
Ama sakın sanmayın ki ben,
ne sağır, ne kör, ne de dilsizim.
. . ismail oral . . .
Seviyorum Seni

Seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
Ağır posta paketini
neyin nesi belirsiz
telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi
Seviyorum seni
denizi ilk defa uçakla geçer gibi
istanbul’da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldayan birşeyler gibi
Seviyorum seni
Yaşıyoruz çok şükür der gibi.

Nazım Hikmet Ran
Her şeyin farkı

Var mıdır şu dünyada daimi mutluluk?
Yoktur, üzüleceğini bilir insan
Ama yine de üzülür, çünkü;
Hep aynı hızda koşamaz ayakları
Rüzgar tenini serinletmez aynı hazda
Gökkuşağına ilk gördüğündeki gibi bakmaz
Aşık olmaz kimseye ilk aşık olduğu gibi
Koklamaz hiç bir çiçeği ilk kez kokladığı gibi
Düşer ve yükselir insan
Her şey ardında kalır
Ve farklıdır her bir şey
Alışmak değerini düşürmez
Her şeyin farkı da ordadır.

şahsıma aittir.
"
Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak…
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle.
imânı olan kimse gebermez bu ölümle:Ey dipdiri meyyit, ‘iki el bir baş içindir.’
Davransana… Eller de senin, baş da senindir! His yok, hareket yok, acı yok… Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana… Sen böyle değildin.Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz?
Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz? Âtiyi karanlık görüvermekle apıştın?
Esbâbı elinden atarak ye’se yapıştın! Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver… Kalma yolundan.Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk! Herkes gibi dünyâda henüz hakk-i hayâtın
Varken, hani herkes gibi azminde sebâtın? Ye’s öyle bataktır ki; düşersen boğulursun.
Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun! Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar;
Me’yûs olanın rûhunu, vicdânını bağlarLânetleme bir ukde-i hâtır ki: çözülmez…
En korkulu câni gibi ye’sin yüzü gülmez! Mâdâm ki alçaklığı bir, ye’s ile sirkin;
Mâdâm ki ondan daha mel’un daha çirkinBir seyyie yoktur sana; ey unsur- îman,
Nevmid olarak rahmet-i mev’ûd-u Hudâ’dan,Hüsrâna rıza verme… Çalış… Azmi bırakma;
Kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma! Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş…
Sesler de: ‘Vatan tehlikedeymiş… Batıyormuş! ‘Lâkin, hani, milyonları örten şu yığından,
Tek kol da demiyor bir tarafından! Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar…
Uğraş ki: telâfi edecek bunca zarar var.Feryâd ile kurtulması me’mûl ise haykır!
Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır! ‘iş bitti… Sebâtın sonu yoktur! ‘ deme, yılma.
Ey millet-i merhûme, sakın ye’se kapılma.
"
(14 Mart 1913)
Aferin virgül sana, sansara dikkat!
Bekçi gibi düdüğünü uzaktan çalıyor,
Uzaktan çiftliğe bir ölüm çiziyor,
Çiziyor bir mezar, kazıcısı ibikten,
Taşları tavuk tüyü, orduları ibikten,
Bir manga sansar almış, kümesi kaçır;
Çünkü aydede sansarı sevmiyor.

Virgül sana aferin, bence çok önemlisin,
Belki nokta değilsin, ama virgülsün;
Ödevimin sonuna nokta koyarım;
Sansarın boynuna ben silgi astım
Silsin diye burnuyla pençerelerini,
Sen çok cesursun virgül, saklanmıyorsun,
Çünkü silgilerden hiç korkmuyorsun.

Sana aferin virgül, silgi sansarı sildi,
Bütün düşmanlar öldü, silgi de öldü;
Piliçler geri dönsün çiftçinin yatağından,
Tirenle geri dönsün, ördek şeftiren olsun,
Tavuklar bando çalsın, horoz da teftiş etsin,
Kazlar madalya versin, sana virgül aferin,
Çünkü sansara bile meydan okudun.

Mor bir kalem gelecek siz hepiniz uyurken,
Düşmanlar öldü diye mışıl mışıl uyurken,
Bir denizi kümesin duvarına çizecek,
Ben boğulunca defterler üzülecek,
Öğretmenime kızdım, kıskansın seni nokta,
Sana nişan takmadım, ama gücenme virgül,
Çünkü bu şiirim virgülle bitecek,

ülkü tamer
Sen beni öpersen belki de ben Fransız olurum
Şehre inerim bir sinema yağmura çalar
Otomobil icad olunur, Zarifoğlu ölür
Dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.

-Senegalliler dahil değil

Sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır
Çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi
O vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin
Hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin

-Yoksa seni rahatsız mı ettim?

Sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur
Ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek
Elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim
Elbette gayet rasyoneldir attan atlamak

-Freud diye bir şey yoktur.

Sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
Belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma
Bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün
Yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.

-Haydi iç de çay koyayım.
...
kaç kişi var bu şehirde ruhunu sana kubbe, etmiş?

alsın yorgun başımı
alsın cümlemi usulca kalbine koysun.

benim cümle taşıyacak halim yok.

(bkz: birhan keskin)

o kadar yorgunum ki ağrıdan uyuyamıyorum o yüzden gecenin şiiri ilan ettimbu şiiri.
Senin dudakların pembe
Ellerin beyaz,
Al tut ellerimi bebek
Tut biraz!

Benim doğduğum köylerde
Ceviz ağaçları yoktu,
Ben bu yüzden serinliğe hasretim
Okşa biraz!

Benim doğduğum köylerde
Buğday tarlaları yoktu,
Dağıt saçlarını bebek
Savur biraz!

Benim doğduğum köyleri
Akşamları eşkıyalar basardı.
Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
Konuş biraz!

Benim doğduğum köylerde
Kuzey rüzgârları eserdi,
Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
Öp biraz!

Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
Benim doğduğum köyler de güzeldi,
Sen de anlat doğduğun yerleri,
Anlat biraz!
Kadehim benden sarhoş,
Sezen Aksu, gitme diyor..
Kırlangıç uçuşunda olan kusursuzluklar,

Maziden çalan Gramafon gibi,
Maviye çalıyor..

Boşver, sen aynada beni göreceksin zaten.
Bir kızımız olacak üstelik..
Ben ölmeden,
Sen görmeden..
Haberin dahi olmayacak.
Tam bir kepazeyiz,
Kalk dans edelim..
Korkma, zaman durmayacak.
biraz afyon
biraz istanbul
biraz ankara
birazcık da bolu
•••anılarıma selamlar veren şiir•••

terketmedi sevdan beni
aç kaldım,susuz kaldım
hayın,karanlıktı geceler
can garip,can suskun
can...paramparça
ve ellerim kelepçede
tütünsüz,uykusuz kaldım
terketmedi sevdan beni

•••şu şiirler gibi insanlar bulursanız,onları bırakmayın.belki konu olursunuz.•••
- her şey akıp gider, bir katı hüzün kalır
her zaman geceleyin kalır o, bazen gündüzün kalır
beyaz gömleklerin ve kayıt defterlerinin
banka sıralarının ve sıra beklemelerin
ve bir düzenle yüzyüze gelmenin anısı
bugün başka şey ve başka bir şeydir yarın
ah! işte öyle bakmayın
bir geçmişi anmaya var mısınız
biraz benimle, biraz benimle, biraz uzak ama yarın
geçer gidersiniz uzaklardasınız.
ben de bu dünyaya geldim geleli
benden böylece işte ne umarsınız.
ah! her şey akıp gider, bir tarlalar ve sevda kalır
ne sevdadır ne bıçaktır, utançlardır saklanır
çocuklar bir gecedirler girerler yatağımıza.
birisi sağımıza, birisi uykumuza ve biri mirasımıza
ve gizli bir başeğmedir sizde aşk
kilimlerle ve orkidelerle oyalanan
bizde bunun kim farkına varır. –

Turgut Uyar
Malaty alı abdo için bir konuşma.
Karanlık, derin karanlık, artık her yer karanlık.
Zifir gibi koyu karanlık, ölüm gibi ağır karanlık.
Yok artık en ufak bir ışık, her yönden sarıldık.
Kapladı dört tarafı gece her yandan kuşatıldık.

Gözler ışığa hasret, kulaklar tetikte,
Tutulmuş nefesler, insanlar beklemekte,
Yüzler dönmüş yukarı, açılmış eller havaya,
Çığlıklar duyuluyor karışıyor yakarışlar duaya.
Yükleniyor bütün suç, işlenen günahlara.

Yalvaran insanların, titreyen, elemli sesleri,
Esirge bizi, bağışla bizi, ver ışığımızı yarabbi.
Korkuyor herkes, umutsuzluk sarmış her yanı.
Hızlanmış nefesler, güven yok, her yer de acı.

Nasıl oldu, nedenidir bilinmez, değişti bazıları.
Alıştılar karanlığa, oldular gecenin evlatları.
Kötülük her yerde, açıldı cehennemin kapıları.
Kardeş öldürüyor artık kardeşi kendi eliyle,
Beslenmeye başladı insan yeniden insan etiyle

Uzadı canavarların tırnakları, sipsivri dişleri,
Tam bur katliam şimdi bu, öldür öldür bitmedi.
Yerde yatıyor kurbanlar, yenmiş ayakları, elleri.
Dağıldılar dört bir yana, insanlar korkuyla,
Saklandılar can havliyle mağaralara, kovuklara.

Öldürmüyor artık insanları, gecenin evlatları.
Bağlıyorlar bir direğe, içmek için kanlarını.
Dünya eski dünya değil, her taraf hep karanlık.
Bir daha olmayacak hiç gündüz, ışık yok artık.

Dünyada yaşamak için, yok başka seçeneğin.
Bağlayacaklar seni bir direğe, içecekler kanını,
Yada uzayacak tırnağın, sivrilecek dişlerin,
bağlayacaksın direğe insanları yaşamak için.
Karanlığın içinde içeceksin iştahla kanlarını.
. . ismail oral . . .
Ben mesela bir sesteyim, sana ait her nefesteyim.
Bu dünyanın kahrını çeke çeke,
Yoruldum dostlar,
Ben çok yoruldum.
El kadar bebekken, konuşmayı bilmezken,
Karnımı doyurmak için,
Ağlamaktan yoruldum.
Küçük bir çocuktum,
Bir çukulataydı en büyük mutluluğum.
O çukulata için anneme,
Yalvarmaktan yoruldum.
Küçücükken bayramlarda,
Sokulup da sıraya, güneşin altında,
Beklemekten yoruldum.
Alınırken herkese, herşeyin en yenisi,
Vitrinleri seyretmekten yoruldum.
Aşık oldum lisede, bir güzele.
O çok güzel idi ama,
Tafrasından yoruldum.
Bitirdim bir üniversite,
Ya çektiğim çile.
Fakirlikle yoksulluktan,
Ben çok yoruldum.
Yoruldum arkadaş,
Ben bu dünyadan yoruldum.
. . ismail oral . . .
güncel Önemli Başlıklar