bugün

Küsmesinler !
Her sabah geç uyanıp kaçırdığım ilk ışıklar küsmesin bana.
Küsmesin bana kaçırdığım dolunaylar
Küsmesin çiğnemek zorunda kaldığım çiçekler, otlar.
Küsmesin zorundalık saydığım hiçbir şey
Küsmeyin adını hatırlayamadığım bir sürü ben
Yanlış isimlendirdiğim duygular
Küsmeyin bana sakın
Kiminizin adını karıştırırken kiminizin varlığını karıştırdım
Hayallerin yokluğuna ihanet ettim gerçeklerin varlığına..
Küsmeyin bana sakın sesini kapattığım şarkılar
Küsmeyin ve gitmeyin hiçbiriniz
Ben kaçırdım diye yok olmadınız
Benim yok sayabilmem için vardınız
Küsmeyin görevinizi yaptınız
Hepiniz başarıyla yok sayıldınız
Küsmeyin bana eyy benler
Hepinizi susturup birinizi konuşturdum
Sizi susturabilmem için vardınız, sustunuz
Susunuz.
gözlerim istanbul'a ilk geldiğim gibi, daha kimselere küsmedi.

telefon faturasını ödeyemedim. 
olsun. 
ceplerimdeki bozuklukları sayıyorum.
olsun. 
kötü bir kardeşim. 
olsun. 
enkaz gibi geziyorum. 
olsun.
bencilim. yalancıyım. korkağım. 
olsun.

her şeye inat. 
en çok kendime..

gülmekten gözlerim yaşarana kadar mutlu olacağım bundan sonra..

filmin sonu mutlu bitiyor.
Saçlarına kiraz miraz tak, zalim olma
Hippi olma, aklın eşşeğine bin
Duygunun güvercinlerini kuşat
Sevginin köçeğini oyna
Tambur mambur çal
Bak, hele Yaz günleri
Daha dün gebe kalmış
Bir kız olarak başlıyor bu Yıl daÖlüm üstüne uzman şiirler, Kırmızı bir Gülüm var
çünkü yüzümün suluboyasından
Vurulmuş çocuklar damlarKendi yerimde olsam çıkar sokağı dolaşırım
Yeni yağmış karların acı sıcaklığında
Hippi olmam, günlerim sayılıdır
Ne de olsa Kimlik Kâğıdımda
“Bir yaz ölümüne hazırlan! ” diye yazılıdır
“Ekmek vesikası verildi”
“Memur ailesidir”
“Bahtiyar oğlu, islâm, Melihadan doğma”
Sıkıyönetimde duruşmaya çağrılmaktadır
Bulunursam bana da bir telefon edin
insan dalgın hayvandır
Nerdedir hiç belli olmazB i r i n c i K e s i mŞu uzun ömrümdür eşkenar üçgenimdir
Yamuk çizilmiş biraz teğetler geçilmiştir
Kendime göre bıyıklarım Pir Sultan Abdal
Çileden çileye uzanan bir çizgi, bir alandır..........
.......
Kadın bacakları

Her ayağın bastığı yerde sanki kalbim var,
kalbim ki vahşi bir zevk alır ezilişinden.
Ömrümün geçtiği yolda bana sorsalar,
gidiyorum bir kadın bacağının peşinden.

Bir kadının içinden ağlayışı, gülüşü,
gözlerinden ziyade bacaklarına yakın,
bir lisandır onların duruşu, bükülüşü,
Kadınlar! Onlar varken konuşmayınız sakın.

ince sütunlardaki ilahi güzelliğe
bacakların ruhudur şekil veren diyorum
bacakları bir kalın örtüde saklı diye
mermerde kalbi çarpan Venüs’ü sevmiyorum.

Boynuma doladığın güzel putu görseler
insanlar öğrenirdi neye tapacağını.
Kör olsam da açılır gözüm, ona sürseler
isa’nın eli diye, bir kadın bacağını.

-Necip Fazıl Kısakürek
Öyle bir havada gel ki, vazgeçmek mümkün olmasın.

(bkz: orhan veli kanık)
Çekildi mi kılıçlar
Türk'ün gönlü hoşlanır
Kağanlığı kurmaya
Yeni baştan başlanır

Gözler ayda güneşte
ilteriş Kağan başta
Yazlar geçer savaşta
Ötüken'de kışlanır

içelim kımızları
Yosma Gök Türk kızları
Esritirken bizleri
Yavuzlar yavaşlanır

Hüseyin Nihal Atsız.
Yanlış bir hayalin şehrinde kaldım
Gerçek dünyaya dönemiyorum
Kabus gibi bir hayal
Uyanamıyorum...
Oysa hayallerim
Onlar geçekleşmesi zor olan şeyler değillerdi ki
Ne ara kabuslara döndüler
Ne ara...
Hayallerim hayata tutunmamı sağlayan
Hayallerim nefes almamı sağlayan
Hayallerim kanımda dolaşan oksijenim...
Yanlış bir arzunun zincirinde vurulu kaldım
Kıramıyorum zinirimi
Zincirimi diyorum
O denli sahiplenmişim...
Napıyım hayat beni sahiplenmedi
Ben ona alışamadım
Doğduğum dakika ağlattı beni
Öleceğim saniye susacağım
Seveceğim ölümü
Kucağına düşeceğim
Kara ölümün...
Yanlış bir ağacın salıncağında sallandım
Ondan pek sallamadı beni hayat
Ondan sevmedi
Dışladı...
Gıcırdadıkça salıncağımın ipleri
Döndükçe dünya
Sevdikçe biz
Güldükçe
Ağladıkça
Ölüyoruz...

Paramedik.....
Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim
Güneşi bahardan koparıp
Aşkın bu en onulmazından koparıp
Bir tuz bulutu gibi
Savuran yüreğime
Ah uzatma dünya sürgünümü benim
Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
Ayaklarımdan belli
Lambalar eğri
Aynalar akrep meleği
Zaman çarpılmış atın son hayali
Ev miras değil mirasın hayaleti
Ey gönlümün doğurduğu
Büyüttüğü emzirdiği
Kuş tüyünden
Ve kuş sütünden
Geceler ve gündüzlerde
insanlığa anıt gibi yükselttiği
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkis'in
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikârsın sen bellisin.
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim.
Çisel onat- biraz değiştim

biraz değiştim,
her şey kadar, herkes kadar, sen kadar…
değiştim,
unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum,
bir yanım kendimi kolluyor bir yanım seni
ben benimle savaşıyorum,
seninle değil!
sonucu kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın
ne kazanabileni ne de kaybedeniyim,
sorun değil!

elbet alışırım,
biraz alıştım,
her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
alıştım,
varlığını istemediğim tüm eksik yanlarıma,
ve çokluğunu da yokluğunu da istemediğim bu iki arada bir derede duyguya alışıyorum,
bir yanım bırak diyor bir yanım –ma,
kesin değil!

henüz tanıştım,
her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
tanıdığımı sandığım bana daha da yakınım artık,
duvarlara anlatırken öğrendiklerim kendi hakkımda,
ve aynalara ağlarken gördüklerim kendi tarafımda…
bir yanım memnun oldum diyor, bir yanım tanıyamadım daha,
samimi değil!

bir hayli kırıldım,
her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
canıma batan her halin felç gibi indi bedenime,
gözlerimden tut da ciğerime kadar kırgınım!
aslında ne sana, ne olanlara…
kendime kırgınım…
maziye hiç değil, an’a kırgınım.
anlatamadığım, anlayamadığım masalların bana yaptıklarına,
dinlediğim şarkılarda bana seni anlatan şarkıcılara,
beni anlamadığın kelimelerin bana her şeyi anlatıyor gibi geliyor oluşlarına…
bir hayli kırgınım…
beni ben kırdım oysa,
iyi değil!

galiba yoruldum,
her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
kendime kalbimi kanıtlamaktan,
ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan,
ve dahası kocaman bir sahada tek başına koşmaktan yoruldum...

edit: uzun zamandır can Yücel’e ait zannettiğim bu şiir çisel onat adlı hanımefendiye aitmiş yanlış anlaşılma olmasın çisel onattan özür diliyorum
Kalbim diyorum kalbim,
Daha dün tezgâhtan çıkmış bir su sayacı gibi.
Aşkı anılar besliyor düşler kadar.
Bu yüzden diyorum ki aşk eskidikçe aşktır,
Sevgi eskidikçe sevgi.

Cemal Süreya
Sen benim sarhoşluğumsun
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış
üstüm başım çamur içinde
yanıp sönen ışığına düşe kalka giderim.
Ne ki ölmek zaten ya... Ölmek
Uyumak sadece.
Düşün ki yalnız uykuda bitebilir bütün acıları yüreğin.. 
Çektiği bütün kahırları insanoğlunun.. 
Uyumak.. 
Ama düş görebilir insan uykusunda.. 
Çok kötü..  
Çünkü o ölüm uykularında, sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından; öyle düşler görebilir ki insan.
Bir düşünsene.. 
Ama işte bu düşüncedir uzun yaşamayı cehennem eden.
Yoksa kim dayanabilir ki zamanın kamçısına, zorbanın kahrına, gururun çiğnenmesine, 
sevgisinin kepaze edilmesine, kanunların bu kadar yavaş, yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine.. 
Kim dayanabilir? 
Kötülere kulluk etmesine iyi insanın, bir bıçak sağlayıp göğsüne kurtulmak varken kim dayanabilir? 
Kim ister ki tüm bunlara katlanmak? 
Ağır bir hayatın altında inim inim inleyip ter dökmek.  
Ölümden sonra ki bir şeyden bu kadar korkması, 
bu kimsenin  gidip de dönmediği o bilinmez dünya ürkütmese bu kadar yüreğini kim dayanabilir? 
Bilinç.. 
Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi. 
Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor gönülden gelenin o doğal rengini 
ve nice büyük yiğitçe atılışlar yollarını değiştirip, sırf bu yüzden bir iş bir eylem olma amacını yitiriyorlar..
HiKÂYE

Senin dudakların pembe
Ellerin beyaz,
Al tut ellerimi bebek
Tut biraz!

Benim doğduğum köylerde
Ceviz ağaçları yoktu,
Ben bu yüzden serinliğe hasretim
Okşa biraz!

Benim doğduğum köylerde
Buğday tarlaları yoktu,
Dağıt saçlarını bebek
Savur biraz!

Benim doğduğum köyleri
Akşamları eşkıyalar basardı.
Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
Konuş biraz!

Benim doğduğum köylerde
Kuzey rüzgârları eserdi,
Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
Öp biraz!

Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
Benim doğduğum köyler de güzeldi,
Sen de anlat doğduğun yerleri,
Anlat biraz!

Cahit KÜLEBi
Mutsuza kim bakacak

Müjde Bilir'e

iki sigaram kaldı bu gece için maviş anne
iki muhabbet kuşum.
iki kendim varmış maviş anne
Biri benmişim, biri mutsuz
Ben ölürsem maviş anne, mutsuza kim bakacak?
Dünyaya bile bir dünya anne lazım.
Biri sen ol maviş anne, biri ben.
Dünyanın bütün sabahlarına iki bilet al da
birlikte gidelim maviş anne
Bana da kendi serüvenimden bir yer ayırt,
Şefkate söyle o da gelsin.
Özledim onu, o da gelsin saçlarıma dokunsun
Bilir misin, büyüler bile ninniyle büyür
Temiz kokan pazen gecelikler, şehriye çorbası...
Hepsi, hepsi ninniyle büyür.
Bilir misin maviş anne?
Ben çekildiğim her fotoğrafta
Defolu bir kelebek gibi çıkarım.Mavi kareli gömleğiyle hatırladıkça babamı
Kırpıp kırpıp fotoğrafları, döküyorum başımdan aşağı
Sanırım ben assolist oldum maviş anne
Şimdi mutluyum
Geçmişini mi yok ettin kızım diye soran
Bir babadan kurtuluşumu kutluyorum
Babama söyle, o gelmesin maviş anne
Birileri mutsuzsa, mutsuzlara nergis yolla,
Bir kırmızı battaniye,
onlara bir mutluluk çadırı yolla
sonra belki, ben de gelirimKuşlarımı da bırakayım gitsinler
Dışarıda ölürler mi sence
Postacı mektup bile getirmezse onlardan
Ben bir anne gibi ağlarım sonra
Bırakmayayım, gitmesinler bari maviş anne
Ölürler yazık dışarıda!
Onlar birer yıldız olursa
Biri mavi, biri yeşil
Ben onlara bakarım maviş anne.Kalbimi de büyüttüm sonunda
Artık bazen gözlerime tırmanıp bakıyor sokağa
Kirpiklerime tutunuyor, o ince parmaklıklara
Öyle çok büyüdü yani, görsen şaşarsın.
Kalbim sanırım büyüyünce
Sokaklarda ağlayan biri olacak
Rezillik yani maviş anne!
Kalbim komik kaçacak
Kaçmaması için sen en iyisi kalbime de
Benim serüvenimden bir yer ayırt
Aman, mutsuz bir yer olmasın! iki sigaram kaldı bu gece için
Yüzyıl yetecek çocukluğum,
iki muhabbet kuşum,
Biraz da ateşim var.
Dua ediyorum ateşe
Vazgeçsin diye beni yakmaktan bu gece
Dünyanın bütün sabahları için iki bilet al maviş anne
Aman umutsuz bir yer olmasın!
iki kendim varmış maviş anne
Biri benmişim biri mutsuz
Ben ölürsem maviş anne, mutsuz için
Dünyanın bütün sabahlarına bir bilet al.
Ben ölürsem mutsuza iyi bak!

Didem madak
Elbet bir gün buluşacağız,
Bu böyle yarım kalmayacak
ikimizinde saçları ak,
Öyle durup bakışacağız…
Belki bir deniz kenarında,
El ele mâziyi konuşacağız..
Benim içimde yanan ateş var,
Sevgilim, ne zaman buluşacağız..
Belki bir gemi güvertesinde,
Sen beni unutmuş için kupkuru..
Benim gönlümde hâlâ o arzu,
Sevgilim, ne zaman kavuşacağız..
Geceleyin bir ses böler uykumu,
içim ürpermeyle dolar: -Nerdesin?
Arıyorum yıllar var ki ben onu,
Aşıkıyım beni çağıran bu sesin.

Gün olur sürüyüp beni derbeder,
Bu ses rüzgarlara karışır gider.
Gün olur peşimden yürür beraber,
Ansızın haykırır bana: -Nerdesin?

Bütün sevgileri atıp içimden,
Varlığımı yalnız ona verdim ben,
Elverir ki bir gün bana derinden,
Ta derinden bir gün bana “Gel” desin.

Ahmet Kutsi Tecer
Ben Sana Mecburum -Atilla ilhan.
ah o gemide bende olsaydım - onur ünlü nün en sevdiğim şiiri.
alper’den 700 lira borç aldım bugün
israil devleti gömülsün diye karanlıklara! 
çünkü eğer borcu varsa bir mazlumun
başka bir mazluma
bir mazluma
mazlum…
sevgilim
tam buraya uygun bir ayet bulamıyorum.
oysa ne çok ayet vardı 90’larda…
baktığımız her yerde ayrı bir allah
gördüğümüz her peygamber yeni bir mağara.
insan olmak bizatihi sansasyoneldir.
diline döktüğüm dilleri hatırlasana…

alper bana 700 lira borç verdi bugün
israil kaç mermi yapabilir bu parayla? 
tarık ali’nin muhammed ikbal için söyledikleri doğru mu? 
frengiden öldü diyor lahor pavyonlarında.
işte 90’larda böyle şeyler düşündük biz sevgilim
düşündük şiir yazınca temizlenir ülkemiz.
şimdi ikbal cennette, tarık ali ingiliz
merminin de biliyorsun, bini bir para
ve diyelim ki humeyni’yi de seviyorum jack daniel’ı da
diyelim ki ev kirasından muaftır bütün şehir
diyelim ki zalimler de centilmen olabilirler…
bana duyduğun sevgiyi azımsasana! 
lira bana alper borç bugün verdi 700.
hemen iki paket malbora, biraz mızrak, biraz kuz.
bilhassa ecnebi reyonundan seçtim bunları sevgilim
fosforun pişirdiği çocuklarda bulunsun tuzumuz.
ah evet biliyorum demode lakırdılar bunlar
demode irrasyonalizm, antikapitalizm demode.
dünya kocaman bir köy, en iyi sigara malbora
araplar arkadan vururlar, meşru bir ülke israil.
eğer bir gemi dolusu hayvan
haksız yere böğürüyorsa
ölen her zaman suçludur ne yapabilir ki katil? 
biliyorsun zalimin dediği olur ortadoğu’da
dur küfretme. zalimler de allah’a dahil!

söylemiş miydim alper’in bana borç verdiğini? 
mızrak aldım, çok arabesk, fazla anakronik.
kuz desen; alnım açık, dolaşmam kuytularda.
belki de lirayı kapar kapmaz 700
yüzümü dönmeliydim olduğu gibi batıya.
bir bakmışım karşıdan tarık ali geliyor
hey bayım; şu var ya; şu koca london bridge…
90’larda espriler hep böyleydi sevgilim
çok açık göstermeci, nobran, edepsiz ve kitsch! 
90’larda zalimler biraz racon bilirdi.
karıları çocukları köpekleri olurdu.
yalnız kalan bir zalim allah’ı düşünürdü
dur gevşeme. zulüm, allah’tan hariç! 
ah o gemide ben de olsaydım eğer
mızrağı sallardım aştot’a kadar
belki gider çirkin bir faşiste değer
belki de bir masumun tam kafasına.
ama savaş böyleymiş bazen siviller
ölebilirlermiş devlet uğruna.
90’lar bitti artık onlar var ve hey
siz devlete inanan bütün reziller
cehennemde karşıma çıktığınızda
öyle bir yumruk patlatacağım ki tam burnunuza
hayatınız gazze şeridi gibi geçerken gözünüzden
anlayacaksınız allah ne demek
ahlak ne demek
ve rüya…
bu sözlerimi cennet ehline aynen ilet sevgilim:
devletin bekasının da allah belasını versin
malboranın da!
KELiMELER
Yarıda kalmış aşklarının hesapları içinde
Denizlere açıldı içimizden biri
Niçin gittiğini söylemeden.
Doyulmamış arzularla doluydu yelkenleri.
Yıpranmış kelimelerin verdiği güvenden.
Bulacak sanıyordu yenilikleri.
Her an bir yeni su vardı,
Her yeni suda bir yeni an.
Deniz, dalgalarıyla gösteriyordu dışından
Yaşananla düşünülenler arasındaki farkı.
Bitmiyordu köpüklerle renkler
Bir başka damlada, bir başka ışıkta başlamadan.
Gözlerinin önünde bir oyun, ardında bir oyun.
Dışında ne varsa yeni, ne varsa gerçek.
Yeni manzaralarla gelen yeni duygular
Hani, eski kelimelerle olmasa
insanın ömrünce devam edecek.
Gözlerinin önünde bir oyun, ardında bir oyun.
Anladı, ölmekle yaşamanın birleştiği noktada
Yeni rüzgarlarla esen yeni korkulara
Yeniliklerini bağışlamayan kelimelerin
Nasıl düşman sığınaklar halinde direndiğini.
Anladı, bütün olmuşlarla olanların
Ve bütün olacakların
O kelimelerin içinde
Kendisine varmadan eskidiğini. Özdemir ASAF
görsel
SES

Günlerce ne gördüm ne de kimseye sordum,
'Yarab! hele kalp ağrılarım durdu!' diyordum.
His var mı bu alemde nekahat gibi tatlı
Gönlüm bu sevincin heyecanıyla kanatlı
Bir taze bahar alemi seyretti felekte,
Mevsim mütehayyil, vakit akşamdı Bebek'te,
Akşam!.. Lekesiz,,saf, iyi bir yüz gibi akşam!..
Ta karşı bayırlarda tutuşmuş iki üç cam;
Sakin koyu,şen cepheli kasrıyle Küçüksu,
Ardında vatan semtinin ormanları kuytu;
Bir neşeli hengamede çepçevre yamaçlar
Hep aynı tehassüsle meyillenmiş ağaçlar
Dalgın duyuyor rüzgarın ahengini dal dal.
Baktım süzülüp geçti açıktan iki sandal.
Bir lahzada bir pancur açılmış gibi yazdan
Bir bestenin engin sesi yükseldi boğazdan
Coşmuş yine bir aşkın uzak hatırasıyla,
Aksetti uyanmış tepelerden sırasıyla,
Dağ dağ o güzel ses bütün etrafı gezindi:
Görmüş ve geçirmiş denizin kalbine sindi.
Ani bir üzüntüyle bu rüyadan uyandım.
Tekrar o alev gömleği giymiş gibi yandım,
Her yerden o,hem aynı bakış ,aynı emelde,
Bir kanlı gül ağzında ve mey kasesi elde;
Her yerden o, hem aynı güzellikte göründü,
Sandım bu biten gün beni ram ettiği gündü.

Y. KEMAL BEYATLI
Nerden çıktın karşıma böyle Sitare
Efsaneler dökülüyor gülüşlerinde
Kirpiklerin yüreğime batıyor
Telaşlı bir kalabalığın ortasında
Ayaküstü konuşuyoruz
Nedimin nigehban nergisleri gibi
Üstümüzde bütün nazarlar
Çok utanıyorum Sitare
Dün oturup hesap ettim
Sen doğduğun zaman
Ben bir askeri mektepte talebeymişim
Sen bilmezsin Sitare
Burada gündüzler çekip durduğumuz bir mercan tespih
Geceler içinde uyuduğumuz birer siyah buluttu
Her akşam dokuzda yat borusu çalardı
Yat borusu baştan aşağı hüzün çalardı
Bir derin uykuya atardım kendimi
Siyah benli bir kız düşlerime kaçardı
Bende onu alır anamın düşlerine kaçardım

Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum

dilaver cebeci-sitare
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdımı, hatta boğarım! ...
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.
çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
irticâın şu sizin lehçede ma'nâsı bu mu?

mehmet akif ersoy
Bir karanlık geliyor yokluğunun ardından
Ne zaman güneş batsa bu son gecem diyorum
Vazgeç yalan dünyanın köhne saltanatından
Yetişir bunca keder, bunca elem diyorum

Her şey sağır içimde ne şiir ne musiki
Dünyadan bezginliğim dünyalar kadar eski
Öylesine çözülmüş, öyle dağılmışım ki
Bu ne bitmez ayrılık bu ne özlem diyorum

Beni çağırdığını bir defa duyabilsem
Avuçlarımda ateş, yorgun gözlerimde nem
Aşarak denizleri bir gün kapına gelsem
Başımı duvarlara vurup ölsem diyorum.

ümit yaşar oğuzcan
gece başlı başına bir şiir
kimsede yok ayda ki kibir
iki şişe rakı üç balık bitir
yoksa gece seni bitirir.