Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver
Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider.
denize bakıyorum
deniz bomboş sokak
göğe bakıyorum
yarınlar sarımtrak
kalkıp yürüyorum
yürümek sanki ızdırap
rap rap rap!
tekme atacak kumdan kale olsan
yok artık buralarda duramıyorum
bak.
seviyoruz dedik işte
sorma, ne kadar
baya çok, aşırı şiddetli,
kuvvetli, heybetli,artı hiddetli.
kısaca söylersem, su kadar.
uzunca, mississippi kadar.
şirince, pisi pisi kadar
elimle, gösteriyim mi?
nah bak, şu kadar
ah, huma kuşu kadar
vah, işci maaşı kadar
tüh, az mı oldu bu kadar?
uzatma işte.
seviyorum dedim,
o kadar.
daha nasıl anlatayım
minare arkasına gizlenmiş ay kadar sobelenebilir aşkın.
bu aşk burada biter
ve ben çekip giderim
yüreğimde bir çocuk
cebimde bir revolver
bu aşk burada biter
iyi günler sevgilim
ve ben çekip giderim
bir nehir akıp gider.
seni beklemek ne güzel şey ümitli şey
dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkısını dinlemek gibi birşey
ama artık ümit yetmiyor bana
ben şarkı dinlemek değil
şarkı söylemek istiyorum.
nazım hikmet ran.
Sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır
Çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi
O vakit bir sufiyi tül darplarla gebertebilirsin
Hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin
Bir çift kanattınız hüznün rüzgarlarında
dağılıp gitti melekleriniz, beyazın öte dağlarında
ağlasın arkanızdan,bir ağızdan, tüm dehşetiyle kolera
tıbı, sen harbi hayalet, sağlam gariban
ruhuna el-fatiha
at ellerini arkaya at be canım
güneş doğmaz henüz gece
korkma neredeysen gelirim
hem yollar ıssız hem yatak soğuk
en kestirme deme bana
kirpiklerinden yürürüm
sar kollarını sar muhtacım
yarım bırakmışsın ümit yaşar gibi
yekpare bardagımda dudak izin
sar be canım sar
bunlar güneş yanığı değil
sana olan özlemim.
Dehşetli üşüyor
ansızın gözbebeklerinden alaturka kurtulmuş
yoksa saçları bütün saçları dünyaya akıyor
aksarayda ve üç kulaç derinde
beklemek daha başka sırtüstü yatıyor
bütün azaları kirlenmiş
günahlarından işlenmiş apayrı tüyleriyle
kızgınlığından tavşan dokunulmazlığı bir sahne mutlaka
ve galiba
karnının bir bölümünden sonsuz ürperiyor
topyekûn bahriyeden ve murtazadan
çırılçıplak saçlarıyla gizleniyor
delikanlı kuçaklardan hoşlandığı kadar
derin yataklarda anlaşılmış
haydarpaşadan binip kurtalanda
trenden iner gibi bir kız
beklemek daha başka şey
sen benim kızlığını bildiğim
kiliselerden kaçmış yağmur gibi gözyaşlarınla
minareler gibi tutuldun
sır vermez dip odalarına atıldın kahramanlığın
başkalarına kalırsa her an dokunulmaktasın
bunca tanışıklığımız varken
sana dair
bana söz düşmüyor eğer düşerse benimle kutsaldır
buna rağmen
başından bir maceradır geçmiş
bin türlü makam geçmiştir derim
b
yaratılmanın bir yoksulluğu da gereklilik
bir de
öğünmüş gibi değil oysa kuşların
ikimizi gece yirmi dört cephelerinde gözlemesi ustalıkla
yüzde yüz bir tanımazlık sorunu
her yanın dudaktır üstün bezelye taneleri
senin kır çiçekleri ayarında laleliğin
mayland'da hiç ama aşk değil
bir tutam göz ağrısı
aşk değil
kana bulanmış bir yürek
bir etek serüveni
sonuç zavallı ilkbahar giyotinleri
güneşin ilgisiz damarlarıyla yapayalnız bir keder
sendeki santa luçiya gözleri
benimkisi harzemşah
c
saygılı dudaklarınla yarıştım
ince bir ilgi yaşarım kıvranışlarında
gözleriyle 'harikulade' yaş bulutları
Yürek safındaydım sen bin mil uzaktan koska
göz değil aşk
aşk değil bin çeşit göz
bunca çıldırdım hem ilgisiz
koridor görüp ölüyorum
çizmeli tülbentli kız
saçlarında yirmi yedi yıl lodos
laleliden otobüse biniyor
kimbilir nerede oturuyor
her çizgisi ezmeyle bilenmiş
üç 'aziz' bakışını yakaladım
bin yıldır cephane taramış
hep blek börd bir gözdeyiz
sıra kimin
benimse - rölans
Bazen ağladığınızda kimse göz yaşlarınızı silmez
bazen içiniz yandığında kimse acınızı görmez
bazen endişelendiğinizde kimse derdinizi bilmez
bazen mutlu olduğunuzda kimse gülmenizi anlamaz
ama bi osursanız herkes duyar.
gök kuşağını vadedemem sana
yağmurlar yağdıramam
rüzgarlar ya da bulutlar tutamam avucumda
iklimler yaratamam yanıbaşında
ama pratik çözümler sunarım sana
sönmüş yıldızlar yakamam sana
kurumuş bir elma ağacı yeşertemem
otobanda olmüş bir kuşun gözlerini açamam
sabahları şehrine çöken sisi dağıtamam
ama pratik çözümler sunarım sana
destanlar,masallar,dramalar yazamam sana
işlediğin aşk cinayetlerinde polisiye roman dedektifi gibi dolaşamam
pelerinler giyip evinin kırmızı çatısında yatamam
ama pratik çözümler sunarım sana.
masanda iç çekerek baktığın fotoğraflar çekemem sana
kaybettiğin zamanın acımasız seslerini kısamam
her gece elleri cebinde pencereden boş sokaklara özleyerek bakamam
ama pratik çözümler sunarım sana...
ve nihayet
tozlanmış yokluğunu parantez içinde soru işaretiyle kapatamam
ama pratik çözümler sunarım sana...