ve yine çıka geldim en zemherir örülü kapılardan,
kahrını eskiz ederken bir üsküdar dönüşü...
bir gidimlik kuruşlarım kalmıştı,
nasılda soğuktu kız kulesi bir bilsen,
sanki yandım.. sanki gidişin üşütmüştü
bir yudum sen içtim;
terk olunmuş kir pas içinde bir ihtiyarın şarabından
sen benim şahını koruyan mücrim ismail'im...
sen benim boynu bükük tevbekar uzza'm...
sen zindan aşiftesi züleyham....
bir yakub'un 'ama' gözyaşlarını kırdın..
kıtfir'in hünsalığına rahmet...
seviyorum seni kuyu dibi yusufları gibi...
anlıyorsun değil mi?
kimse karışmasın..
son trende geceler benden.
gözü uzaklara dalanlara, ışığı yanan evleri sayması benden
kimse karışmasın..
sabah korkularına serseri hülyaları benden,
son trende ağlayanlara, sessiz ninnisi benden.
uzatmayın işte son bir tren kalmış, buyrun geceniz benden..
bir öpücüğe bir gülücük,
bir gizli cigaraya kırpılan göz benden..
son trende ağlayanlara sıska omuzum değil ama
sessiz ninnisi benden..
a b c
Adını bulmuş cümle
D e f
Dudaklarım efkarlı falan
G h i
Gebersin haram inceliklerin
J k l
Japon kılıklı lanetlerin
M n o
Memelerin neden ortanca
Prs
Papapatya ruhlu sıradan
Ştu
Şıpır şıpır tanelenir ufuktan
Üvyz
Ümit verdin yarram zorlan!
nasıl iş bu
her yeri çiçek açmış erik ağacının
ışık içinde yüzüyor
nerden baksan gözlerin kamaşır
oysa ben akşam olmuşum
yapraklarım dökülüyor usul usul
adım sonbahar
Ben sana hep üşüyordum,
çünkü kıştım..
inkar etmiyorum da bunu..
Seni sevmek gibi büyük işlere kalkıştım..
Ve lütfen inkar etme;
Sana en çok ben yakıştım..
üşüyorum üşüyorum üşüyorum
gece
kurtların sırtında yüzen su damlası
bu titreme acaba neyin dansı
portakal kabukları ve birkaç izmarit
senden daha kalabalık
üşüyorum çünkü
yırtmış atmışsın ben yokken o valsı.
kar yağıyor
ve belki bu akşam
ıslak ayakların üşüyordur
kar yağıyor
ve ben şimdi düşünürken seni
şurana bir kurşun saplanabilir
ve artık bir daha
ne kar, ne rüzgar, ne gece...
yorgunum
sessizliğin kulağımda yankılanan yalnızlığı kadar yorgun
suç işlemiş bir çocuğun babası karşısındaki duruşu kadar mağrur, çaresiz ve güçsüz
uyusam, şöyle birkaç ömür kadar uyusam
öyle ki sabah olduğunu senin sıcaklığınla anlasam, uyansam
rüyamda tükettiğim her ömür için sadece gülümsesem
yorgunum
depremden yeni çıkmış virane bir şehir kadar yıkık haldeyim, üstümde molozlar
desen ki tut elimi beraber yürüyelim; doğuştan bacağı tutmayan biri kadar uzak kalırım sana
bir yaprak misali sonbahar üşümesindeyim
biliyorum ki bu üşümenin sonunda dalından, canından kopmak var
biliyorum ki hasret var
ta ki ilkbahar gelene kadar
Sus
Bırak dudağını mahsus
Sus
Sevişelim duvarları teperek sonsuz
Konuş
Bu sana tanrı gibi tapış
Konuş
Sarılsam sana yapış yapış
Dokun
Ellerimiz ayrılmasın sakın
Dokun
Çünkü sen kalbimdeki kadınsın.
Sen bir gece gelsen
Güneş doğmasa
Gitmeden yine gelsen
Bu yeni geleni
Bu bize bakanı
Sana bir anlatsam
Güneş doğmasa
Sandıkların içini göstersem sana
Çizdiğim resmin
Yalnızlığın geyik gözlü köşesinde
Bir rafa koyabilsen
Olup biteni ve onları
Sabaha kadar konuşsak
O ürkek ürkek bakanı sana bir anlatsam
Ateşi karı tüfeği çeksem
Ocağa pencereye kapıya....sezai karakoc
Nisanlarda, mayıslarda, ayak bastığın yerde
bir garip ürpertiyle büyürdü çimenler
başlardı günlerim o sımsıcak ellerinle
bahçemde çiçeklerim açardı birer birer...
"Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun,
meyve çağında ağacın,
serpilip gelişen hayatın düşmanı.
Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına :
çürüyen diş, dökülen et ,
bir daha geri dönmemek üzre yıkılıp gidecekler.
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet..."
Nâzım Hikmet
dört bir yanda, her şekilde direnen yoldaşlara selam olsun!
bundan bilmem kaç yüz gün önce ateşe verilmiş
arabesk günler geceler kaçmıs genzimize
tanrıdan habersiz
bir gün çıkıp gelir bakarsın
hayatı sıfırlanmış mazimiz
zamansız düşmüş yüzüme
arka bahçedeki nefesinin izi
sinsi hastalıklar etrafımda
sürgün eder dizi dizi
yokluğun bir roman
iki nokta üst üste parantez ve düz çizgi... *