Biraz değiştim,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar;Değiştim,
Unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum,
Bir yanım kendimi kolluyor bir yanım seni
Ben benimle savaşıyorum, Seninle değil! ...
başka biri olacaksın istemesen de.
tenine başka bir ten dokunduğunda,
gövden buluştuğunda başka bir gövdeyle,
başka bir nefesle karıştığında nefesin...
başka biri olacaksın istemesen de.
gece uykunda ya da gün oratasında
irkileceksin apansız bir duyguyla,
bir uçurum kıyısında sendelemiş gibi.
başka biri olacaksın istemesen de.
bakışlarımın izini taşıyan giysilerin,
tüketicek ömürlerini birer birer.
değişecek yeri bir dolabın, pencere de bir çiçeğin...
başka biri olacaksın istemesen de.
dudaklarında benden sonraki bir çizgi,
tanımadığın bir ton gülüşünde
ve artık beni unutmaya başlayan gözlerin...
GÜZEL HAVALAR
Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.
Akşamın bir vakti,
Belki beklendik bir telefon...
Titreyen eller uzanmış telefona.
Yine titreyen bir ses arkada;
"Merhaba...
Rahatsız etmedim ya?"
Bu ses tanıdık.
Bu bizim deli.
Yoktu bayağıdır,
Kim bilir nerden esti.
Belki de vardı hep;
Ama çıkmazdı sesi.
Diyecekleri var belli.
Belli de dönmez ki dili.
Gerçi hangi birini desin...
Altı yıl sonra bizim deli yine kem küm...
Cümleler giyinmiş, kuşanmış, hizalanmış,
Gelmiş boğazına dizilmiş bizim delinin.
Bir kaçı aradan çıkıvermiş ama nafile.
Dolmuş, dolmuş, dolmuş, yine kendi içine taşmış garibim.
"Açsam şu gönlümü de kendi konuşsa!
Ezilmese bu dil arada,
Bu gözler dolmasa..."
Dile gelmemiş o gönül,
Yarım kalmış bu sevda,
Geçmiş üç beş dakika...
Altı yılın ardından,
Altı uzun dakika!
Sen sığdır ey akıllı,
Deli ne yapsın...
ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım,
şu kaçamak ışıklardan, şu şeker kamışlarından,
bebe dişlerinden, güneşlerden, yaban otlarından,
durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar.
şu aranıp duran korkak ellerimi tut.
bu evleri atla, bu evleri de, bunları da
göğe bakalım.
falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım.
inecek var deriz otobüs durur ineriz.
bu karanlık böyle iyi, afferin tanrıya,
herkes uyusun, iyi oluyor hoşlanıyorum
hırsızlar, polisler, açlar, toklar uyusun.
herkes uyusun, bir seni uyutmam, bir de ben uyumam
herkes yokken biz oluruz, biz uyumayalım.
nasıl olsa sarhoşuz, nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
beni bırak göğe bakalım.
senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım,
tuttukca güçleniyorum kalabalık oluyorum,
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi,
sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor,
seni aldım bu sunturlu yere getirdim,
sayısız penceren vardı bir bir kapattım,
bana dönesin diye bir bir kapattım,
şimdi otobüs gelir biner gideriz,
dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç,
bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin,
seni aldım, bana ayırdım, durma kendini hatırlat,
durma kendini hatırlat ,
durma göğe bakalım .
şiir değil aslında ama . şiirsel bir tirad . öyle diyelim.
'' Bir zaman sonra da unutulur gider. Olsa olsa eski program dergilerinde soluk birer hayal olur kalırız. Görourum, hepiniz gardoroba koşmaya hazırlanıorsunuz. Birazdan teatro bomboş kalacak. Ama teatro işte o zaman yaşamaya başlar. Çünkü Satenik'in bir şarkısı şu perdelere takılı kalmıştır. Benim bir tiradım şu pervaza sinmiştir. Hıranuşla Virginia'nın bir dialogu eski kostümlerden birinin yırtığına sığınmıştır. işte bu hatıralar o sessizlikte saklandıkları yerden çıkar, bir fısıltı halinde sahneye dökülürler.
Artık kendimiz yoğuz.
Seyircilerimiz de kalmadı. Ama repliklerimiz fısıldaşır dururlar sabaha kadar. Gün ağarır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır…
Perde!..'' *
buna bağlı olarak şarkımız da '' show must go on '' oluyor.
Seni sevdiğimi göreceksin sevmediğim zaman,
Çünkü iki yüzüyle karşına çıkar hayat.
Bir sözcük sessizliğin kanadı olur bakarsın,
Ateş de pay alır kendine soğuktan...
içimdeki Sen Hiç Üzmedi Beni...
Her Geceye içimdeki Senle Yattım, Her Sabaha içimdeki Senle Uyandım Ben...
Hiç Yalnız Bırakmadı Beni...
Ben Ona Hiç Git Demedim O'da Hiç Gitmek istemedi...
Ayrılmak Zorunda Bırakılmadık Mesela...
El Alem Ne Der Demedik...
Bilirsin Ben Hep Sessiz Çığlıklar Atarım Sen Duymadın Beni...
içimdeki Sen Duydu...
Sen Anlamadın Nasıl Sevdiğimi Ama içimdeki Sen Hep Bildi Sevgimi...
Hastayken Başımda Bekledi, Her Derdime Ortak Oldu...
Hep Anladı Beni...
Çünkü Bilirdi Benim Yaşama Sebebimdi...
Ben Onu Üzmezdim, Kaybetmeyi Göze Alamazdım...
Hiç Sıkmazdı Beni Hiç Sıkılmazdı Benden...
Biliyor musun Sevgili?
Senden Habersiz Bir Sen Büyüttüm içimde...
Dokunulmaz Erişilmez Bir Sen...
Benden Başka Kimse Sevmedi Seni, Benden Başka Kimse Görmedi...
Sakladım Hep içimde Bu Yalancı Dünyaya Karıştırmadım Onu...
Yalan Nedir Bilmedi, ihaneti Görmedi...
içimde Bir Sen Büyüttüm Herkesten Gizli...
yine hurdaya çıkmış hüzünlerim
ve namussuzca gülüyorsun ya yüzüme
pas tutmuş sanki o sakındığım,
sanki kırılası bir bebek gibi koynumda
o dokundukça üşüten ellerin.
en altta bademler
Üstünde asma yaprakları ve ekşi erik
Üstünde asma yaprakları ve tatlı erik
Üstünde asma yaprakları ve üstünde ufalanmış beyaz gül.
Ve kalbim bir koli gibi kucaklanmayı bekler.
o günün her saatinde saklanıyor,
sen yollara düşüp deli divane aramıyorsan;
o sana acıların en büyüğünü tattırıyor,
sen bundan en yüce hazzı duymuyorsan;
boşuna aldatma kendini,
onu sevmiyorsun demektir.
Elindeki içki kadehinde,
dudağındaki sigarada ,
okuduğun kitapta,
mırıldandığın şarkıda,
söylediğin şiirde,
gördüğün rüyada
ve yaşaman için
ciğerlerine doldurduğun havada
o yoksa;
Onun vazgeçilmezliğini anlamamışsan;
onu sevmiyorsun demektir.
Renkler onunla değerlenmiyorsa,
örneğin onsuz kırmızı kırmızılığının,
mavi maviliğinin farkında değilse,
beyaz yalnız o giydiği zaman
yorsa,
sabahları onu görünceye kadar
güneş doğmuyorsa
ve onsuz gökyüzü geceleri
aya, yıldızlara
hasret değilse
onu sevmiyorsun demektir.
Sokakta gördüğün her yüzde
ondan birşeyler aramıyorsan,
güzel bir manzara,
hüzünlü bir musiki onu hatırlatmıyorsa,
uykudan uyandığın zaman
yaşamakta olduğundan önce
onu hatırlamıyorsan,
her zaman gülen,
ışık saçan gözleri
aklına gelmiyorsa,
durup durup avuçlarının
sıcaklığını özlemiyorsan;
Onu sevmiyorsun demektir.
Dünyada yaşıyan öteki insanların
senin için hala bir değeri varsa,
ona karşı tutumunu
toplumun köhne ve manasız
kurallarına göre ayarlıyorsan
ve açık açık
sanki var olduğunu haykırırcasına
sevgini söylemiyorsan;
Onu sevmiyorsun demektir.
Yok o senin için
herşeyden değerliyse,
gözünü yumduğun anda
onu görebiliyorsan,
o bütün şarkılarda,
bütün şiirlerde,
bütün resimlerde ise,
ona muhtaç olduğunu
söylemekten utanmıyorsan,
senin içten ve büyük sevgine
karşılık vermiyeceğinden
korkmuyorsan,
bütün bencil duygularından
sıyrılabilmişsen
onun için herşeyi,
ama herşeyi yapacak gücü
kendinde buluyorsan,
her hali sana
ayrı ayrı güzel geliyorsa,
karşısında kendini
bir çocuk gibi hissediyorsan,
istediği anda onun için
ölebileceksen,
onun için yaşıyorsan
ve yine onun için
bildiğin bilmediğin
bütün düşmanlıklara
karşı koyabileceksen,
o her geçen dakika
sende biraz daha büyüyorsa
ve kendi kendine bile
çok sevdiğini bütün
samimiyetinle,
inanmışlığınla
itiraf edebiliyorsan,
bir gün o seni hiç,
ama hiç sevmediğini söylese bile,
senin sevginde azalma olmayacaksa
ve ölünceye kadar onu aşkların
en ölümsüzü ile sevebileceksen;
işte o zaman
onu seviyorsun demektir.
O sana sevmeyi,
gerçek aşkı öğretti.
Sen onu hep sevecek
ve sevilmenin mutluluğunu tattıracaksın.