koca hafta bekledim seni pazar günü,
cumartesi geç yattım sabah'ında geç uyandım,
gezdim dolaştım yoruldum,
şimdi yatağa uzandım,
ben yine bu pazardan bir bok anlamadım..
Yine çekemedim silahımı yine baktım gözlerine ve yine daha o tetiği çekmeden düştüm yere,kalbimden vurdu…Bildiklerimi unuttum işte!Hayat sınavından yine geçemedim…,
Şimdi bilindik tiyatrolarda klişe rollerim var.Ne gerekiyorsa onu yapıyorum,bir avuç maneviyat için veya yanlızlığımın bir an dinmesi için.Güneş ışıkları delip geçiyor her sabah gözlerimi,binbir haykırış çekiyorum gün doğumuna sessizce,gölgemden kaçıyorum biraz takıntılı birazda sarhoş…
Yüreğimin hedef tahtaları birbir doldu,atacak yer yok artık!Ama işte Atos,işte o geldimi o,yüreğimde yeni hedef tahtaları beliriyor…Allah kahretsin!
Söyle Atos söyle çekinme!
Konuşmazsın tabi,bilirsin sende;
“çekip git!” desen yüreğim gelecek benimle,”kalıp savaş!” desen kendimden geçeceğim!
Çıkmaz sokaklaramı diktin umutları Atos?
Sendemi silah çekeceksin bana?
Yo,yo….öyle kolay değil beni vurmak!
Ustasından öğrenmeden olmaz…
Onu bir tanısan Atos,
Ah bir tanısan…
Varsın baksın gözlerime,
Anlamını yitirdi zaten,
Bütün şekiller gözlerimde..
Bir kere daha gülse bana!
Kalbim acıyor be Atos,
Öyle bir his ki bu,
içkinin bittiği saatler vardır, bütün dükkânların kapandığı saatler
Ne ölümün kol gezdiği acil servisler, ne horuldayan nöbetçi eczaneler
Sarıp sarmalamıştır uyku sevecen kollarıyla bu kenti
Oysa ben, bir de gece. Sallanan ve nakavtına hazırlanan boksörler kadar dik
Ringin ortasına fırlatılmış havlular kadar yorgun, ayaktayızdır.
içkinin bittiği saatler vardır, bütün taksicilerin evinde olduğu saatler
Pavyonlar kapanmıştır, orospuların düşlerinde masum gülüşler
Yaşamak en fazla çürümüş bir ağaç kederiyle umrumdadır
Bundan sonra, bütün okul bahçeleri boş, bütün pazaryerleri
Dağınık kalacaktır. Çünkü dedim ya yaşamak en fazla
Kolları kendinden uzaklaştıkça şaşkın, gözleri uykusuzluğuyla sarhoş
Ormanlar kaçkını, yenilgiler yalnızı bir ağaç kadar umrumdadır.
içkinin bittiği saatler vardır, kanın alkole karıştığı sarhoş kederler
intihar, kısa bir sessizlik: bileğe giyotin fiyakasıyla inen jiletler
Bir canlı bombanın öfkesi kadar tutkuluyumdur oysa ben hayata
işgal edilmiş bütün ülkelerin kentleri birer barikat gibi ışır alnımda
Ve evet yenilecektir eninde ya da sonunda bütün işgalciler
Sarhoşluğum kendinden ırzına geçilmiş Babil kadar utansa da
Yemin edebilirim, yenilecektir memelerinden ölüm emzirenler
Tecavüz çocukları, babalarına bir hançer hışmıyla saplandığında
içkinin bittiği saatler vardır, yalnızlığıyla zehirlenmiş yorgun gülüşler
Uykulu devriyeler, şarampol vurgunu, uçurum konuğu ağlamaklı sirenler
Benimse şarapnel parçaları çıkarır yüreğimden bir hayat neşteriyle
Uzandığım ameliyat masasında kararmış elleriyle madenciler
Bir grizu patlaması lakin, bir grizu patlaması evrenin kulaklarında
Sevgilim! Uyu sen benden uzak uykuların büyük yatağında
Gözlerim tutar bütün nöbetlerini aşkın nasıl olsa!...
sizin hiç babanız öldü mü?
benim bir kere öldü kör oldum
yıkadılar aldılar götürdüler
babamdan ummazdım bunu kör oldum
siz hiç hamama gittiniz mi?
ben gittim lambanın biri söndü
gözümün biri söndü kör oldum
tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
söylelemesine maviydi kör oldum
taşlara gelince hamam taşlarına
taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
taşlarda yüzümün yarısını gördüm
bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
yüzümden ummazdım bunu kör oldum
siz hiç sabunluyken ağladınız mı?
gecenin ortasında ne işin var
yıldızlara dokunma yanarsın
bak birazdan ay da batacak
karanlık bulaşmasın ellerine
tersine döner yolunu bulamazsın
içi dışı uzay tozu yansımalar
sahi mi yalan mı anlayamazsın
bir rüya gemisi iskele sancak
dokunup geçiyor hayallerine
ağlayasın gelir ağlayamazsın
sevmek insanın yüreği kadar
küçükse büyüğünü taşıyamazsın
yalnızlığı da dene oldu olacak
nasıl yankılanır derinden derine
iyi midir kötü mü çıkaramazsın
insan insanı kendisi tamamlar
içinde başka dışında başkasın
eksikliğin fazlana elbet bulaşacak
öbürü sığacak bunun derisine
yoksa sabaha sağ çıkamazsın.
tut ki koyverdin kendini rüzgara
allı dallı bir uçurtmasın sen
ipin ucu bir çocuğun elinde
artık havalardasın
öbür uçurtmalarla bulutlar içinde
takla takla, cilet cilet
derken çocuk koyveriyor ipi elinden
serbestsin göklerde
takılmak üzre bir telgraf teline
bir mevsim orda kışlayacaksın
kuyruğu gitmiş, kağıtlar parçalanmış
çıtalar kalmış tek senden geride
gelen geçen bakıp yine çocuk düşüyle sana
iç çekseler de çekmeseler de
morgda morlaşmaktan daha iyidir
bunun ayrı bir aydınlığı
rüzgarı var
titreşimi, muştusu, ümidi.
pare pare olmuş duygularla karşılıyorum sonbaharı
mevsim hayata yenik, ben bezgin, solgun nefeslerim
bir daha gelsem dünyaya, seçmezdim bu ayları
yenik düşmemek için yokluğa, doğrultuyor beni ellerim.
yana yana yontmuşum kader denen kütüğü
talih mi bana küs, ben mi makûsluğa gebeyim?
her halukarda eşitliği bozamadı yılmazlık yüzüğü
tek başına harb ediyor tüm gücüyle bedenim.
şairden bir bok olmaz sabaha karşı
sebepsiz hüzünler yazar ehliyetinde
ve ne söylese yalandır
alkol kontrolünde
sevmek bizahiti yaralanmaktır
ve yaralar hiçbir zaman iyileşmez teninde
yanlış vurulmuş bir aşıdan sızar da
diriltir solgun baharları
şiire sebep istemez
şairden bir bok olmaz ve
hiçbir yara
hiçbir zaman tam olarak iyileşmez
(bkz: yılmaz erdoğan)
Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye
Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar
Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
Bütün kara parçaları için
Afrika dahil
Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Birçok çiçek adları gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
Birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
iki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok
Aklıma kadeh tutuşların geliyor
Çiçek Pasajında akşamüstleri
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında
Afrika hariç değil
bu gece
belki falımda çıkarsın diye
yıldızları izledim sessizce
bu gece
kolumda sen varmışsın gibi yürüdüm sokaklarda özgürce
bu gece
bir ilahi mırıldanırcasına adını söyledim ağladım gizlice
bu gece
hatırladım seni gördüğüm günü
ve heyecanımı bana gülünce
bu gece
seni düşündüm yine
bi kez daha sevdim delice
bu gece
anladım tek aşkım olacaksın
bir bu aşk kalacak
Her sey birdenbire oldu.
Birdenbire vurdu gün isigi yere;
Gökyüzü birdenbire oldu;
Mavi birdenbire.
Her sey birdenbire oldu;
Birdenbire tütmeye basladi duman topraktan;
Filiz birdenbire oldu, tomurcuk birdenbire.
Yemis birdenbire oldu.
Birdenbire,
Birdenbire;
Her sey birdenbire oldu.
Kiz birdenbire, oglan birdenbire;
Yollar, kirlar, kediler, insanlar...
Ask birdenbire oldu,
Sevinç birdenbire.
uzaklarda öpüştüler gördüm onları.
sen uyurken
yediler içtiler,
hesabı yine bana kaldı
ben dertlendim kırmızı ojeli kıza
gitmiş bir haytaya tutulmuş dedim.
uçaklar geçti üstümden,
güneyeydi biri kesin güneyeydi
ben içinde değildim
sen uyurken.
cemal süreya yetmez dedim bize
afrika dahil olsa da küçük kalır dedim
şiire niyetlendim
ne rakım vardı ne sigaram
beceremedim,
sen uyurken.
yürürken yorulduk seninle
ve çok yakıyordu güneş
su satan çocuğa beşlik banknot verdim üstü kalsın dedim
seninle yürüdük biz,
sen uyurken.
sen uyurken ben yine seni sevdim
sen bilmedin ki
ne kadar yandım nasıl söndüm
güneş doğdu mu doğmadı mı sen bilmedin ki?
sen uyurken ben şehir adları türettim isminden
içimde kaldı hepsi
hep içimde kaldılar zaten
bilmedin.
sen uyurken.
hayatımın şiiri diyebilirim,yüregine sağlık,nur içinde yat,Osman Yüksel Serdengeçti..
mektup 1
dilimin ve kalemimin ucundasin,
fakat kalbimin icinde,
su tukenen yillara sor, gecelere
gunduzlere sor: kiminleyim ben?
hic sizin semtinizde vefa ruzgari esmez mi?
daglara seslendim, onlar bile ses verdi de
sen neden susuyorsun...
sen ses ver de senin semtinden esecek vefa
ve ask ruzgarlarina bagrimi acayim..
cigerlerime cekeyim...
'beni ne yapacaksin' deme
'benim yuzumden ne hale gelmissin' de!
yollarda ayak izlerini gordum,
bu izlere yuzlerimi surdum.
evet, buralardan gecen sensin!..
yollardan gectigin gibi benden de mi gececeksin?..
yollardaki izlerini baska izler bozar siler...
fakat kalbimde biraktigin izler ebedidir, bozulmaz, silinmez...
seni dusune dusune dusume giriyorsun
onun icin ben, gunduzlerden cok geceleri sever oldum
senin olmadigin yerde gunes yok bana
ates yok bana..hayat yok bana...
muhacir kuslar sicak iklimlere goctuler
demek ki goc zamani..benim kusumsa
'ask' denilen kafeste cirpinip dudu.
seninle olduktan sonra her sey sicaktir bana
son bahar bile ilk bahar gibidir.
bir baktin canimi yaktin
bir daha bak ki , kul olayim, savrulayim...
bu bayram da sensiz gecti.seninle her gun bayram bana
sen olmayinca bayramdan ne haber?
is bildigin gibi degil.bilmedigin gibi...
sen kendine bakma, bana bak..neler oluyor o zaman anlarsin
oldugum zaman mezarima gel
de ki ' bu adam benden neler cekti
ey toprak, boyle bir dertliyi sen nasil cekiyorsun...'
her şey yapılabilir bir beyaz kağıtla
uçak örneğin
uçurtma mesela
altına konabilir biri ötekilerden
kısa olduğu için sallanan bir masanın
veya şiir yazılabilir
süresi ötekilerden kısa bir ömrün üzerine
bir beyaz kağıda her şey yazılabilir
senin dışında
güzelliğine benzetme bulmak zor
sen iyisi mi sana benzemeye çalışan her şeyden
bir gülden, bir ilk, bir sonbahardan sor
belki tabiattadır çaresi
senin bir güle bu kadar benzemenin
ve benim bilinci nasırlı bahçıvan çaresizliğim
anlarım bitkiden filan
ama anlayamam
toprağın güneşle konuşmasını
sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla
sen bana ışık ver yeter
bende filiz çok
köklerim içimde gizlidir
gelen giden, açan solan, bere budak yok
bir şiir istersin
içinde benzetmeler olan
kusura bakma sevgilim
heybemde sana benzeyecek kadar
güzel bir şey yok
uzun bir yoldan geldim
tedariksiz, katıksız bir yolcuyum
yaralı yarasız sevdalardan geçtim
koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
her şeyi anlattım
olan olmayan, acıtan sancıtan
bilsem ki sana varmak içindi
bütün mola sancıları
bütün stabilize arkadaşlıklar
daha hızlı koşardım
sever adım gelirdim
gözlerinin mercan maviliğine
sana bakmak, suya bakmaktır
sana bakmak, bir mucizeyi anlatmaktır
sana sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
aşk sorgusunda şahanem
yalnız kelepçeler sanıktır
ne yazsam olmuyor; çünkü bilenler hatırlar
hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar,
bahçıvanlar değil, tüccarlardır.
sen öyle göz, sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
sen teninde cennet kayganlığı iken
sana şiir yazmak ahmaklıktır.
bir tek söz kalır dişlerimin arasında
ben sana gülüm derim, gülün ömrü uzamaya başlar
verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim
ben sana gülüm derim, gül sana benzediği için ölümsüz
yazdığım bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz
sana bakmak, bir beyaz kağıda bakmaktır
her şey olmaya hazır
sana bakmak, suya bakmaktır
gördüğün suretten utanmak
sana bakmak, bütün rastlantıları reddedip bir mucizeyi
anlatmaktır
sana bakmak, allah'a inanmaktır.
yılmaz erdoğan.
diğerleri çok kalabalıktı,
yağmur da vardı bir görsen.
şemsiyeler rengarenk, damlalar saydam
küçücük pencereden izledim hepsini...
sen de gittin o kadar tektim ki
diğerleri çok kalabalıktı.
şiirlerle gittim üstlerine bilmediler
seni de tanımıyorlarmış zaten
anlattım anlattım, güldüler
yağmur yağdı
ben seni bekledim.
hani gelirsin de arkana saklanırım diye
güldüler onlar.
arkamı döndüm
yağmur yağdı
kalabalıktılar
kaçamadım da.
ben bu gece seni çok özledim,
çokça geceler olduğu gibi.
bizden başkaları
diğerleri
çok kalabalıktılar.
yağmur vardı, sigarayı bırakmıştım.
uzak bir ülkede savaş vardı, adını unuttuğum.
bu ülkede bir iç savaş
adını unuttuğum.
ölenler, adını bilmediğim.
sevgilim diğerleri çok kalabalık
dünya çok kalabalık
adlarını bilmiyorum bin tane ülke var belki.
ben seni çok özledim bu gece,
sigara da içmedim yemin olsun ki
uyumadım da.
yağmur saydam,
şemsiyeler rengarenk
diğerleri çok kalabalık.
ben seni çok özledim bu gece.
kanatsız olmak zordur
güvercin olsaydın bilirdin
ve istanbul kasımda çok soğuktur
hele ki sen sessizce uyuyorsan
buz tutabilir beyoğlu.
italyanca aşık oldum sana belki
ne biliyorsun?
şimdi sola dönsem tanrı istifa edebilir
sağa dönsem darwin imana gelir
hele ki sen sessizce uyuyorsan
kırılabilir gökyüzü.
hikayelerim var
sokaklarda bağıra çağıra satabilirim
sevişenlere meze olurlar
yokluklarım var
sessizce verebilirim sana el altından
korkarsın, ondan korkuyorum.
birkaç kelime ötede seni seviyorum var
bi el at da çekelim yanımıza.
ben seni italyanca seviyorum sevgilim
ve beyoğlu buz tuttu az evvel.
sen uyuyordun ve sessizceydi.
seninle hiç istanbulda olamadık
göremedi istanbul ikimizi
ne emirgânda bir semaver tüketebildik
ne aşîyanda hüzün
bir tepeden seyretmek için bu güzelim kenti
ne çamlıca kısmet oldu ne piyer loti
hiç bir vapur taşımadı bizi marmarada
bir güvertede seni
liseli aşıklar gibi dakikalarca öpemedim
ellerini avuçlarımda tutup ta içimi dökemedim
şöyle bir elimi atıp ta omzuna
kolun belimde
yürüyemedim seninle beyoğlunda
bir sinema ya da tiyatro koltuğunda
parmak uçlarıma değmedi dudakların
pasajda arjantinleri çekip
nevizadede bir iki tek atamadık
doyulmaz uykulara bir türlü yatamadık
seninle hiç istanbulda olamadık
duyamadı istanbul sesimizi
sahaflarda yorulup ta kitaplara bakmaktan
çınaraltında mola veremedik
karışıp çılgın kalabalığına kapalı çarşının
tadına varamadık bir öğlen rakısının
ya da sultanahmette bir müzeyi gezip
dostlara uğrayamadık
gülhaneden uzanıp sarayburnuna
intiharı düşünemedik enine boyuna
ne lâleliden geçebildik sevgilim
ne kendimizden
bir çalgılı kumkapı meyhanesinde
ağlayamadım doyasıya sımsıcak göğsünde
eski istanbulda gezdiremedim seni
yemişte, asmaaltında
ne kaldırımlarımı gördün ne çayhanelerimi
ne çocukluğumu bildin ne gençliğimi
seninle hiç istanbulda olamadık
saramadı istanbul hiç bizi
çılgınlar gibi dolanamadık otobüslerle
trenlere binemedik
bırak bütününü bu koca kentin
sadece bir tek semtin
içinde bile olamadık
istanbul hiç doymadı bize bir tanem
biz de ona doyamadık
yarayı okşadıkça dökülüyor kabuklar
diyemezsin
oysa belirsizliktir
ormanlarına pusu kurdurtan hayvanları. kim bilir
hangi çağın karanlığında iki ateş böceği
gibi iki omzuna konmuştuk sevgili siyahını öpecek
ve ölecek olan, kanını
terine nişanlanmış o yaralı delikanlının.
hayır, bugün inanmıyorum ben gitgide büyüyen ellerine
ellerin büyüdüğü şehirlerde
gözlerin ettiği sözleri kesme cüreti gösterilir
ve o kesilen sözlerin üstüne
oğlanlardan yüzülmüş ipek tenden tüller serilir
gümüş yünden kuşlar örtülür
gideceksin. belli. git o halde seni çağıran beldeye
benim ilmim sistir de!
benim ilmim suçtur de!
ve unut sonra o iki ateş böceğini
kaldır başını ardından
gökyüzünde tek bir ateş böceğinin
bölünüp
kendisinden iki ateş böceği oluşunu
şaşkın bakışlarla, utanç içinde gözle!
benim sisim sensin de!
benim suçum sensin de!
belli belirsiz bir akyanus beni üstlensin
yarayı okşadıkça dökülen kabuklarla dolu sesinde!
dakikalar eriyor yanındayken.
dudakların, ellerin ve gözlerin deli edercesine seni sevdiğimi söylüyor bana.
ama özellikle gözlerin, içine bakıp derin bir oh çekermişcesine hapsediyor seni kalbime.
denizin tuzlu tadı yakıyor genzimi.
herdefasında yutuyorum birazdaha severmişcesine seni.
bazen bir tekne olasım, kaçırasım geliyor seni hiç bilmediğimiz bir yere.
bazense bir yıldız kaymasında tuttuğun dilek olasım geliyor.
ama seninle olasım gitmiyor bir yere, o hep içimde.
hiç duymadığım adın, şimdi dudaklarımdan düşmüyor.
yağmurları özleyen kurumuş topraklar gibi hasretim sana.
hiç bilmediğim bir su damlasına.
hiç konuşmasan,
saatlerce bakışarak anlasam seni,
kimin ne dediğinin bir önemi olmasa, sadece sende anlasan beni.
belkide aynı duygular içerisindeyiz seninle.
bir saatin, akreple yelkovanı olma hevesinde.
bir birine ulaşma ve kavuşma sebebinde.
soğuk bir birayı yudumlarcasına, sigaradan bir duman çekermişcesine dertleniyorum sana.
ya severse nin heycanı içerisinde,
düşüyorum hayallerimin peşine..
yazan : fatih altinağaç
seslendiren : fatih altinağaç
video :