gecenin notu

    19.
  1. insanlar, bir şekilde içinde bulunduğu durum, zaman ya da mekandan sıkılan bir canlıdır. Mesela ben Çocukken hep bir olayım olsun isterdim. O zamanlar okuduğum roman karakterlerinin problemlerine benzer probemlerimin olmasını ve ben de o problemlerin çözümü için çabalamak isterdim. Çocukluk işte. Halbuki hiçbir roman karakterinin ne acıkmak, ne duş almak, ne oyun oynamak, ne de fatura ödemek gibi insani ihtiyaçları yoktu. onların acılarının yanında benim acılarm lüzumsuz ve yavandı.

    Ama büyüyor insan. Büyüdükçe anlıyor bunları ve her türden insanı anlayacak kapasiteye geliyor. anlıyorum ben hepsini. Yaşamak varken, bilinmezlik varken intihar etmek isteyenleri de anlıyorum. Ya da anladığımı varsayıyorum. yağlı urganı boynuna geçirip sandalyeye tekmeyi basanları, glock'un namlusunu ağzına sokup tetiğe asılanları, jiletle bileklerini dik kesenleri, çok yüksek bi yerden aşağı atlayıp zeminle öpüşenleri. her birini.

    onların eyleme döktükleri şeyi ben bunca yıldır dökemediğimden olsa gerek. düşüncede kusursuz gelen bu eylemin pratikte sırıtacağını hissettiğimden ya da. aslında benim telaşım şıklıkla. ağıza sokulup çekilen bi' tetikten sonra dağılmış bir kafatası ve yüz neye yarar? kim ibret alır böyle bir ölümden, kim ilham alır? kötülükten, vahşetten, terörden ve acıdan ilham alınsaydı eğer, bu boktan dünyanın çoktan şirinler köyüne dönmüş olması gerekirdi.

    şıklıktan beslenmeli bence her şey. ölüm ve doğum mesela. savaş ve barış. sevgi ve şefkat. şehvet.. Çünkü şıklıktan yolu geçmeyen hiçbir şey onurlu gelmiyor bana. acizlikten kaynaklı bir ölümdense, doyum sonrası gerçekleşen gerçek bir ölüm daha asil geliyor bana. Doyumsuzluktan kaynaklı bir öfkedense, doyumdan dolayı gerçekleşen bi' sancı daha manalı.

    Mesela ölüm düşüncesi gündüzleri gelmez aklımıza genelde. Bu yüzden ölüme karanlığı yakıştırdım hep. bir kadına en çok beyazı yakıştırdığım gibi. aşka gök mavisini yakıştırdım, şehvete kırmızıyı.

    hayata ölümü yakıştıramadım ama hiç. aşkın kapısına gittim Kendimi bırakarak. aşık olunan kişiyle beraber kahvaltı yapmayı düşündüm. Film izlemeyi, film izlerken abur cubur yemeyi ve öpüşmeyi.. Sevişmeyi düşündüm onunla, tenine dokunmayı, beraber uyumayı, uyanmayı.
    sonra intihar edenleri düşündüm. beraber film izleyecek bir sevdikleri olmayanları, ölümcül bir hastalığa yakalanmış kıvranırken yalnız kalanları/bırakılanları, aşkla kavrulurken doya doya öpüşemeyenleri.. Ve hayatın adil olmadığını büyüdükten sonra anladığında, Çocukken okunan romanlardaki karakterlerin o sorunları senin için bi anlam ifade etmemeye başlıyor artık. Çünkü içinde bulunduğumuz hayat çok gerçek ve katı. O yüzden eğer imkanlar varsa, çok geç olmadan yaşanılmalı.
    26 ...
  2. 35.
  3. dün, sabaha karşı 2-3 saat uyuyabilmek için uykuya teslim olmaya karar verdim ve korkunç bir rüya gördüm. çok kişisel bir kâbustu. eli bıçaklı katiller tarafından kovalandığım rüyalar hiç görmedim zaten. gördüğüm rüyada on yedi yaşımda ve o yıllardan şu ana kadar tek 'gerçek' arkadaşım olan kerem'in evinde buldum kendimi. evde annesi, babası, kız kardeşi ve birkaç arkadaşı vardı. kerem'in gittikçe bozulan hayatını fark ettiklerinden, beni de bu durumunun tek sorumlusu olarak gördüklerini düşünüyordum. konuyla ilgili tanıklık ettikleri itibariyle, bundan emin olacak kadar bilgi sahibi olabilirlerdi. kerem'le ne zaman görüşsek, ikimiz de daha önceden değer verdiğimizi sandığımız birkaç şeyden vazgeçiyorduk. bazen bir anı, bazen bir arkadaş, bazen bir eşya.. rüyamda, evin bütün odalarına girip çıkarken, kerem'in annesi ve babası da beni ayrı ayrı yanlarına çağırıp konuşuyorlardı. ağızlarından, dünyanın en küçük ama buna karşın en acı verici iğneleriyle dolu cümleler çıkıyordu ikisinin de. kerem de evdeydi. ailesinden saklamaya çalıştığı sigara paketi, pantolonunun cebinden belli oluyordu. ve ben, kendimi bundan da sorumlu hissediyordum. hiçbir şey yapmadan evin içinde geziyor ve ailesinin bana çektirdiği işkenceyi seyretmekle yetiniyordu. sanki bana, ''evet. senin yüzünden. ben senin yüzünden üzüyorum ailemi'' der gibiydi. gördüğüm bu rüya yüzünden fazla uyuyamadım zaten. uyandığımda beni uyutmayan bu rüyayı düşünürken, eski anılar da başladı gözümün önüne gelmeye, birer birer. rahat bırakmadılar beni.
    on beş yaş sularındayken, gezmek için ailemle gittiğimiz şehirlerin mezarlıklarına uğrardım mesela. annem ve babam beni birkaç saatliğine serbest bırakırlar ve gezmek için geldiğimiz şehrin sokaklarında gezmem için cebime biraz para koyarlardı. ben de hemen gidip ilk gördüğüm taksiye atlar ve en yakın mezarlığa gitmesini isterdim şoförden. bir sürü şehrin mezarlıklarını gezdim. tabii bu bayramlarda yapılan bir tür mezarlık ziyareti gibi değildi. ben kimseyi ziyaret etmiyordum, çünkü kimseyi tanımıyordum. sadece havasını solumak istiyordum mezarların, toprağın, mermerin. mezar taşlarının üzerindeki yazıları okurdum. altında yatan, bir zamanlar nefes alan, kitap okuyan, film izleyen, kavga eden, sevişen, kahvaltı hazırlayan, yani kısacası, 'yaşayan' ama artık cesedinin çoktan böceklere yem olmaya başladığı bu kişilerin nasıl biri olarak yaşadığını hayal etmeye çalışırdım. tabii bir mezar taşının karşısında durmak, filmin ya da kitabın sonuna bakmaya benzer. ne olmuşsa olmuş, ne yaşanmışsa yaşanmış, ne yapmışsa yapmış ve sonunda kendini gömdürmüştü. en azından, kesin olarak bildiğim bir şey vardı bu hiç tanımadığım adam ya da kadında. o da, nefes almadan yıllarca toprağın altında duruyor olmalarıydı.
    tuhaftır anılar. insanı huzura da sürüklerler, huzursuzluğa da. keşke unutabilseydik her şeyi. sıfırlayabilseydik zihnimizi. nasıl ki doğa ölen kişileri unutmamız ve artık nefes almayan cesetlerinin kokusunu hissetmememiz için onları gömmemizi emrediyor, bizler de doğanın emrettiği gibi unutabilseydik keşke gerekli gereksiz tüm bilgileri, anıları, insanları. ve eminim o zaman, bu kadar zor olmazdı insanların mutluluğu yakalaması.
    23 ...
  4. 16777214.
  5. Yaşama dair ne varsa, bir kitap, bir hayat, bir nefes alma özgürlüğü veya bir melodi. Hepsi geceye dair birikir, ve sabaha dair yasanır.
    10 ...
  6. 146.
  7. Ben de burada anlatırım anlatmasına hikayemi. Lakin gecenin bir yarısı kalkıp, karanlığı izlemeyi nasıl açıklarım bilmiyorum.
    12 ...
  8. 40.
  9. Özleyenler bilir; uyku bir gereksinim değil, sığınma biçimidir geceye..

    Nazan Bekiroğlu.
    10 ...
  10. 28.
  11. Bugün çevremdeki insanlardan ilginç bir şekilde ortak bi' cümle duydum; "n'apıyorum ben?" Şirkette, durakta, kafede, orda burda. ilginçti gerçekten evet. Herkes kendisine bu soruyu soruyor; napıyorum ben? Ben söyleyeyim, yaşıyoruz. Ve yaşamak bence en büyük Sanattır. Ama herkes sanatçı olmadığı için de 'yaşam' ile 'hayatta kalmak' birbiriyle karıştırılır çoğu kez..

    Yaşamak, sanatçısına keyif veren ender sanat dallarından biridir. çay bardağıyla rakı içen yaşlı bir balıkçının estetik duygusunun kredisi sonsuzdur mesela. ya da kendini yollara vurmuş bir maceraperestin kafasındaki düşünce olgusunun sınırları sonsuzdur.

    insanlar dünyaya gelirler. ağlaya ağlaya. öbür tarafın daha güzel olduğunu hissederek. Bu tarafta oyalanırlar biraz. bazıları çocuk yapar. bazıları ise hayvan besler. bitkilerle dost olanlar bile olur. hatta onlarla konuşanlar.
    herkes bir şekilde doldurmaya çalışır hayatının içini. Ama unuttukları bir şey var. altı delik olan hayat dolmaz hiçbir zaman. ne koyarsan koy içerisine, altındaki ölüm denen delikten uçup gider her şey.

    işte o deliği dikmek için uğraşır insanlar. kimileri tüm eğitim öğretim kariyerlerini yalayıp yutar. evinin salon duvarı madalyalarla/diplomalarla dolu olur.
    kimisi ise boş duvara çivi çakamadığı gibi yaşayamaz hayatı. ruhundaki o estetik eksikliğini hissettiği için de debelenir durur. Bi' mana arar. ne kendini öldürebilecek kadar vazgeçer bu taraftan, ne de sımsıkı sarılabilecek kadar değerli bulur bu tarafı. öylece bekler. neyi beklediğini bilmeden. ölümü bekler gibi. hayatı komada yaşar gibi. hayata hakkını vermek adına gider aşık olur. sever. sevilir. Sevgi ister sevgi yoksunu gönüllerden. geri çevrilir isteği. iade-i itibar ister kutsallıklardan. siktiri yer. öylece bekler. yaşam denen sanat dalının ne kadar zor bir sanat olduğunu bildiği için budamaya çalışır dalları. Budamaya kendinden başlar, kendinde biter, kendinde bitirir.. yaşamak zor gelir. ağır gelir. kötü gelir. hastalanır. hastalandığında kabul eder; yaşadığımız için hastalanıyoruz.
    paslanır. paslandığında kabul eder; oksijene ihtiyacımız olduğu için paslanıyoruz.

    öylece bekler. beklediği bi' mucizedir belki. ya da çok uzaklara göndermiş olduğu kendi zihni..
    10 ...
  12. 20.
  13. Kuşku duyduğun herkesi çıkar hayatından.
    7 ...
  14. 22.
  15. Buzdolabında patates yemeği var. Isıtır yersin.
    6 ...
  16. 6.
  17. Cümlelerde saklı kalan hayatları ne gerçek kılar?
    6 ...
  18. 16777215.
© 2025 uludağ sözlük