Dövüs kulübünün memurlara ve kuryelere yaptigi gibi, Kargasa Projesi de medeniyeti yok edecek ve
böylece bizler de dünyayi daha iyi bir yer haline getirecegiz.
“Magaza pencerelerinden geyik avladigimizi, çürüyen güzel elbiselerin ve smokinlerin raflarda
kokustugunu düsün; seni hayatinin sonuna kadar idare edecek deri kiyafetler giyeceksin veSears kulesini
saran bilek kalinligindaki asmalara tirmanacaksin.Jack ve fasulye sirigi misali, nemli ormanin sayvanina
tirmanacaksin ve hava öyle temiz olacak ki, misir eken küçük sekiller ve sekiz serit genisliginde, Agustos
sicagi gibi binlerce kilometre uzunlugundaki bosaltilmis süper bir otobanin emniyet seridinde kurumaya
birakilmis geyik eti seritleri göreceksin” dediTyler .
Tyler’agöre bu Kargasa Projesinin amaciydi; medeniyetin tamamen ve dogrudan yok edilmesi.
Kargasa Projesinde bir adim sonra neler olacaginiTyler hariç hiç kimse bilmiyor. Ikinci kural, soru
sormayacaksiniz.
TylerSaldiri Ekibine “Kursun satin almayin dedi” dedi. “Böylece o endiseniz de ortadan kalkmis olacak,
evet, birini öldürmek zorunda kalmakla ilgili endiseniz.”
Kundaklama. Saldiri. Yikim ve Yanlis Bilgilendirme.
Soru yok. Soru yok. Mazeret yok. Yalan yok.
Zakaria’nın kazanılmış zenginlik kavramının Japonya için gayet uygun olduğu görülebilir,
zira Japonya gerek petrol, doğal kaynak ve değerli madenler bakımından gerekse de geniş
verimli ve tarıma, hayvancılığa uygun arazilerden yoksundur. Bu da Japonya’ya kalkınma
yolunda tek şans bırakmaktır: halkı zenginleştirerek, oturmuş kurumları kurarak
zenginleşmek. Eğer Japonya’da petrol gibi değerli kaynaklar bolca bulunsaydı Zakaria’nın
belirttiği gibi devletin halka ‘sizden vergi beklemiyoruz ama siz de bizden hizmet istemeyin
ve siyasal beklenti içine girmeyin’13 deme ihtimali gün yüzüne çıkacaktı. Oysa Japonya adeta
yoksunluklarıyla kutsanmış olarak sanayileşmeye ve kendi burjuvazisini oluşturmaya
mecburdu.
Zakaria’nın ikinci tezi ise ‘bağımsız burjuva’ üzerine olup Japonya’daki kalkınmayla çelişiyor
görünmektedir. Kendi doğal süreci içinde ortaya çıkan ve devlete kendini bağımlı
hissetmeyen, devlet tarafından baskı altına alınmayan, dilediği gibi mülk sahibi olabilen
burjuva sınıfı serbest piyasa ortamında kârını maksimize edebilecek, böylece toplumsal
refahı, artırdığı istihdam ve oluşturduğu katma değer çevresinde yükseltecektir. Devletten
beklentisinin olmaması ise kendisini diğer firmalara karşı rekabetçi konuma sokacak ve
verimliliğin artışına yol açacaktır. Japonya’daki feodal sistemin her ne kadar mülkiyet hakkı
halka karşı tarihsel süreçte Avrupa feodalizmindekinden daha cömert olsa da sağlıklı bir
üretim sürecine sahip, büyük çaplı üretim kapasitesi olan firmalar kurmak için sermaye
biriktirmeye yetecek ölçüde değildi. Bu birikim devlet eliyle yapıldı, yani Avrupa tarzı
burjuva gibi devlete rağmen değil devlet sayesinde firmalar uluslararası ekonomik sistem
içinde bugünkü yerine gelmesini sağlayacak temellerini atmış oldu.
Sırf bunun için yaratılmadı mı o
Bir anlığına da olsa,
Yakın olmak için senin yüreğine?..
i. Turgenyev
Hangi kitabında bilmiyorum ama beyaz gecelerin girişinde okudum. Şimdi birinci gece.
"geçtiğimiz yollarda kaybettiklerimizin bize en büyük kötülüğü, kendilerini tekrar tekrar hatırlatmalarıdır. bir kere kaybetmekle kurtulamadığımız şeylerdir. yoklukları hayatımızdaki varlıkları haline gelir. hep, ama hep hatırlarız. ne biçim kaybetmektir bu?"
"beklentisi yüksek kadınların yalnızlığı daha koyu olur. büyük lafların gölgesinde geçen hayatlar, bir daha iflah olmuyor. geçip gittiğiyle kalıyor zaman, aşk, herşey.."
"...delirmekten korkuyordum. bu korku bana kabullenmeyi öğretti."
Murathan Mungan
üç yüzük göğün altında yaşayan elf krallarına
yedisi taştan saraylarında cüce hükümdarlara
dokuz yüzük ölümlü insanlara ölecekler ne yazık
bir yüzük gölgeler içindeki mordor diyarında
kara tahtında oturan karanlıklar efendisine
hepsine hükmedecek bir yüzük hepsini o bulacak
hepsini bir araya getirip karanlıkta birbirine bağlayacak
gölgeler içindeki mordor diyarında.
"ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta...
itilâf devletleri, ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli bulmuyorlar.
birer bahane ile itilâf donanmaları ve askerleri istanbul' da.
adana iIi fransızlar; urfa, maraş, ayıntap (Gaziantep) ingilizler tarafından işgal edilmiş.
antalya ve konya'da italyan askerî birlikleri, merzifon ve samsun'da ingiliz askerleri bulunuyor.
her tarafta yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette.
hihayet, konuşmamıza başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 mayıs 1919'da, itilâl devletleri'nin uygun bulması ile yunan ordusu da izmir'e çıkartılıyor."
Tanrı içindeki tahammülfersa boşluğu doldurmak için evreni yaratır. Evrenin içine gezegenleri, gezegenlerin içine dünyayı, dünyanın içine hayatı, hayatın içine insanı yerleştirir. Ve onun içine koyucak bir şey bulamaz. işte insan denen tuhaf hayvanın, varlıkların en yücesi ve en anlamsızı kılınışının hikayesi. Evrenin orasını burasını felsefeyle, sanatla, aşkla, hatta ironik bir biçimde Tanrı’yla bezerken, ortak anlamsızların en küçüğünün elbette bir gerçeği unutması gerekmektedir: Hakikatte bütün kitaplar sayfaları doldurulmak için yazılır.
Oğullar ve rencide ruhlar - alper canıgüz
okumanızı şiddetle tavsiye ettiğim pişman olmayacağınız bir kitap dostlarım.
Fırıncı buralardayken ortalıkta artık kurt olmadığını bağıra çağıra söylemeyin lütfen, dedi Chantal'ın patronu, sesini alçaltarak; Bir duyulursa Bescos'a kimse gelmez.
-Ama ben bir kurt uluması duydum.
-Şu lanetli kurt olmalı, dedi belediye başkanının eşi. Chantal'dan pek hoşlanmazdı, ancak duygularını belli etmeyecek kadar iyi terbiye almıştı.
bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.
sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. hani ağzınla kuş tutsan "bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karşılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin. yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman.bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. iyi halin cezanda indirim sağlamaz.
sen, "ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "peki o ne yaptı" deme. herkes kendinden sorumludur aşkta. sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? hayatı ıskalama lüksün yok senin. onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.
her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.yine içeceksin rakını balığın yanında. üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....
sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yaşadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. elbet bitecek güneşe hasret günler. ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...