-Sözcüğün bir anlamıyla özgürsün sen: Kendini yönetmemek, eğitmemek, eleştiri getirmemek konusunda özgürsün. (sf. 13)
-Sana söyleyeceğim şu, küçük adam; içindeki en iyi şeylerin anlamını kaybettin. Boğdun diğerlerinde; çocuklarında, karında, kocanda, anne-babanda, gördüğün her yerde öldürdün. (sf. 33)
- Apartman girişindeki lambayı sen mi kırdın Bülent?
+ Hangisini?
- Otomatik yanan, sensörlü lamba.
+ Hayır.
- Komşu görmüş, yalan söyleme. Süpürge sapıyla kırmışsın dün gece.
Önüme baktım.
"Neden kırdın?"
Cevap yok
"Hasta mısın evladım? Söyle bana, neyin var, neden kırdın lambayı, yapma böyle."
"Kırdımsa kırdım, ne olacak! Çok mu değerliymiş?"
"Lamba senden değerli mi evladım, lambanın amına koyayım, lamba kim? Yöneticiye de dedim. Lambanızı sikeyim, kaç paraysa veririz. Sen değerlisin benim için."
"Beni görünce yanmıyordu baba."
"Nasıl ya?"
"Görmezden geliyordu, yanmıyordu. kaç sefer yok saydı beni."
"Ee beni görünce de yanmıyordu bazen, böyle el sallayacaksın havaya doğru, o zaman yanıyor."
"Hadi ya! Sahiden mi?"
"Evet. Ucuzundan takmışlar.Bizimle bir alakası yok!"
bu dünyada sana kötülük yapmak isteyen insanlar çıkacaktır karşına, ama unutma iyilik yapmak isteyen insanlarda çıkacak. kimi insanın yüreği karanlık, kiminin ki aydınlıktır. geceyle gündüz gibi! dünyanın kötülüklerle dolu olduğunu düşünüp küsme, herkesin iyi olduğunu düşünü hayal kırıklığına uğrama! kendini koru kızım insanlara karşı kendini kor!.
''Ne diyebilirim ki sana, varlığın sırları saklı senden, benden; bir düğüm ki ne sen çözebilirsin, ne ben. Bizimki perde arkasında dedikodu; bir indi mi perde, ne sen kalırsın, ne ben!''
Niçin insanlar birbirlerine karşı açık yürekli davranmıyorlar? Neden en iyi insan bile karşısındakinden bir şeyler gizliyor, bütün düşündüklerini söylemiyor? Sözlerimizin yabana atılmadığını bildiğimiz zamanlar bile neden içimizden geçenleri olduğu gibi söylemiyoruz? Nedense herkes olduğundan sert görünmek istiyor. Duygularını hemen açığa vurursa altta kalacakmış, küçük düşürülecekmiş gibi bir korkuya kapılıyor. -beyaz geceler
Kazmacılar çoktan işe koyulmuştu. Terleri fazla soğumasın diye, çoğu kez pek kısa tutuyorlardı yemek molasını ve gün ışığından uzakta, sessiz bir açgözlülükle yenen bu ekmek kurşun gibi çöküyordu midelerine. Yine yan yatıyor, gittikçe artan bir hırsla kazma sallıyorlardı, birkaç vagon daha doldurmaktan başka bir şey düşünmüyorlardı. Bu amansız yarışta insanlıkla ilgili her şey ortadan siliniyordu. Tavandan sızan ve her yanlarını şişiren suyu, iki büklüm çalışmanın doğurduğu damar sertleşmelerini, içinde bodruma atılmış bitkiler gibi sararıp soldukları boğucu karanlığı, kısacası her şeyi unutuyor, ha bire kazma sallıyorlardı. Oysa saatler ilerledikçe madendeki hava, lambaların dumanı, ciğerlerden çıkan vebalı soluklarla ve grizuyla hem ısınıyor, hem zehirleniyor, örümcek ağına benzer bir perde çekiyordu gözlerinin önüne; ancak bütün bir gece süren havalandırma çekip götürebiliyordu bu zehri. Ve onlar bu köstebek yuvasında, toprağın yüzlerce metre altında, ciğerleri havasızlıktan yanıp tutuşa tutuşa, durmadan kazma sallıyorlardı.
Bir sefer mutfakta tencere tava arasında ağlarken görmüştüm onu. Alakasız yerlerde ıstırap çekmek ıstırabı ikiye katlar. Bir mezar başında ağlamak çok daha makuldur, kimse neden diye sormaz.
Kavim kavim yaratılmış insanlar içinde, bir
kavme dahil olduğunu bile bile o kavmin
sorumluluğunu taşımamak, yokluğundan,
fakirliğinden, cahilliğinden, eksikliğinden
rahatsız olmamak, bunlara çare aramamak,
özellikle ''islam'a göre'' mümkün değildir. Kendisini bir kavme ait hissetmemek, kendisini
kavimsiz ilan etmek, kişiyi bu sorumluluktan
kurtarmaz.
Onun adına ''inkar'' denir ve islam'da soysuzlar
için de açık ifadeler bulunur.
Caner KARA Müslümanlar Dinleyin
Eğer birinin gözlerinin içine bakamıyorsanız ya görmekten korktuğunuz bir şey vardır ya da bilmekten. Zaten bu ikisi aynı şeydir ama bazen değildir. Öyledir çünkü böyledir.
Şarkı değil,yürüyüş marşı söylüyorlar.Sevgililerini kucaklamıyor,yalnızca becerip onları,bir gecede kaç kez seviştiklerini hesaplıyorlar.Benim gerçeğime karşı yapacak hiçbir şeyin yok,küçük Adam.
Wilhelm Reich/dinle küçük adam
Hawking, evrenin hayali zamandaki tarihsel başlangıcını Güney Kutbu’na benzetmektedir.
Ona göre “Başlangıçtan önce ne oldu?” diye sormanın hiçbir anlamı yoktur. Bu tür hayali zaman,
Güney Kutbu’nun güneyindeki noktalar kadar tanımsızdır.