onunla ortak bir arkadaşımız var. çağırdı beni, sabaha karşı balığa çıkmış. temizliyorum şu an hadi gel dedi. kaptım 100'lük rakıyı, biraz meze aldım gittim evine.
yaptık balıkları, çıktık balkona. hava da güzeldi. zeki müren'den bir liste yaptık, yedik içtik, muhabbetimizi yapıyoruz. dalgaların hışımla kayaya vurduğu gibi hışımla, düşünmeden ,acıtarak bize verilen dertlerimizden bahsediyoruz. kim önce bitirirse bitirsin, kadehi tazelemek için diğerimizi bekliyoruz.
öbür taraftan şarkılarıyla zeki müren duygularımıza tercüman oluyor. ve o an kapı çalıyor. o dostumla bana bir numara yapmışlar, o giriyor içeriye. önce hiç birşey yokmuş gibi oturuyor masada. kadehini bitirdikten sonra başlıyor olanlardan konuşmaya. beraberken umursamadığı varlığımı özlediğinden dem vuruyor, sigarasından çekerek.
yok ettiği varlığımın yokluğunun onu nasıl acıttığını söylüyor yüzüme bakarak. bir şans daha istiyor benden. ben ise zamanla yine değişeceğini düşünüyorum, vereceği sözleri unutacağını.
o anlatıyor ben ise onun gözlerine bakarak rakıya benzetiyorum onu. ikisi de hayatımın en zor zamanlarında yanımdaydı çünkü. fakat temel olarak o rakıdan çok farklı. su katınca rakı da değişiyor ama sadece rengi. bana kattığı hep aynı. o ise kendini değiştiriyor rengi aynı olsa bile. oysa ne rakı ne de o bende hiçbir şey değiştirmedi.
sabah da yazılabilecek yazılardır. mesela,
geçen seni gördüm yine. her zamanki gibiydin kendini bir bok sanmıştın. sanki dünyadaki tek masum kızdın. anlasana sevmiyorum sen.