eylülün ortasında damdan düşer gibi gidilen ankara'da yaşanabilecek durumdur. "bayram değil bir şey değil, bu oteller niye dolu?" diye sormak zahmetine de girişmezseniz, şansa bulduğunuz oteldeki asansör görevlisinin size "burdan buyurun doktor bey!" demesiyle ayılırsınız. evet evet geçen sene tusçuların arasında bozuntuya vermeden bir kaç saat geçiren o adam bendim.
sabaha kadar sürekli yürüyerek sanki bir işiniz varmış ve işinize gidiyormuşçasına, şehri ve sokakları biliyormuşçasına davranmanızla korkunuzu yenerek başınıza bir iş(!) gelmenizi büyük ölçüde bertaraf edebilirsiniz. *
doğduğun şehir birden yabancı olur,
uzun bir süre gündüzün bile gece olur,
kendini hiçbir yere ait hissetmezsin, mekansız kalırsın,
dahası hep için üşür, birde kışı yaşarsın.
şehir güven verici bir isme sahip ise hiç de endişe verici bir durum değildir.
örneğin sevilla
ama başka durumlar da söz konusu olabilir.
(bkz: cezayir)
yerleşmek umuduyla geldiysen eğer boş boş dolşırsın sokakları içini kemırır sorular. acaba nasıl bi şehir, insanları nasıl, nerden başlayacağım falan diye... sabredemezsin güneş doğsun diye.