ölüsünden değil dirisinden korkan yazardır. avrupa nın en büyük üçüncü mezarlığının yanındaki bir apartmanda 20 yıldır oturan biri olarak mezarlıklardan korkmanın ne kadar gerizekalıca olduğunu bilmenizi isterim.. biz o mezarlıkta saklambaç ve koşturmaç oynardık çocukken, mahalle maçlarından sonra su içmeye hep o mezarlığa giderdik. kozalak toplayıp fıstık çıkarmak için yine mekanımız aynıydı. o mezarlıkta kazandık ilk paramızı su çapa yaparak. zerre zararını görmedim. bilakis içinde bulunan dev gibi çam ağaçları sayesinde taze taze çektim nefesi içime.
mezarlıklar iyidir be...ölüm de var bu dünyada diye bakar insanın gözünün içine. bu mezarlık sayesinde öğrendim ben insanları kırmamayı, üzmemeyi. çünkü bilirim ki ölüm var ve son pişmanlık fayda etmez.
ee ne var bunda gezemeyecek veya yanından içinden geçemeyecek kadar. korkmayınız efenim ölülerden siz asıl sokakta nefes alan kendini bilmezlerden korkun.
mezarlıktan korkulmaz zira ölülerin yaşayan insanlara hiç bir zararı dokunmaz. asıl korkulması gereken hayatta olan zalimlerdir. sonuçta her insanın sonu mezarlıktır ve mezarda yatanların pişman olduğu şeyler için hayatta olan birbirlerini yemektedir.
ölmüş insanlardan asla zarar gelmeyeceğini bilen, gece saat geç ortalık görece olarak loş bile olsa yoluna devam eden insandır.
mesela taksim in ortasında onca alkol almış sağa sola sataşmaya hazır tipin arasından giderken korkmuyoruz hakkın rahmetine kavuşmuş huzur içinde orada yatan insan evladından ne zarar gelecek..
ölen insanın ölmüş olduğunun farkındadır, insandan başka hiçbir şeyden zarar gelmeyeceğini bilen yazardır.
hatta mezarlık yanında bir zamanlar evi bile olabilir. (bkz: mithra)