Günün en güzel saatleri gece saatleri olsa gerek. Ay ışığının oluşu bile geceyi ayrı kılar. Gece dendi mi birde aklıma Ahmet Haşim gelir. Gecenin şairi. Kendini beğenmediği için sadece geceleri çıkan adam. Evet doğru duydunuz. Kendini o kadar çok çirkin görüyormuş ki gündüzleri insan içine çıkmazmış. Hatta şiir yazarken bile geceleri yazarmış. Gündüzleri değil.
Bu vakit beni insanlardan soğutup tiskindiriyor. her gece bu oluyor. böyle kusasım geliyor.hep bu saatlerde oluyor.elime kalem alıp sayfalarda sövmek içimdeki kini aktarmak istiyorum. öyle bi etkisi var.
Günün en huzurlu, birlikte takılacağın biri olduktan sonra en eğlenceli zamanıdır. Yalnızsan biraz sıkıcı olabiliyor evet ama yine de huzurlu bir zaman dilimi olduğunu düşünüyorum. Tek gürültü sana ait oluyor, seni rahatsız edecek hiçbir ses yok. Aslında eğlenmek istedikten sonra yalnız başına da bir şeyler yapabilirsin. Aç bir film, dizi ya da ilgini çekecek bir belgesel izle sabaha kadar. Tabii sabah gidecek bir işin ya da okulun yoksa. Ben okula akşam gittiğimden bir bakıma gece takılmak zorundayım. Sizin gibi bir uyku düzenimin olması için dersim biter bitmez koştura koştura eve gelip hemen vurup kafayı yatmam gerekiyor. Onu da asla yapmayacağıma göre bu demek oluyor ki her gece benim ani duygu değişimlerime şahit olacaksınız ve siktir git uyu artık diye isyan edeceksiniz.
Kafiristan ülkesinde bir inanışa göre gece ile gündüz yaratıldıkları zaman birbirine aşık olmuş. Bu aşkı gören tanrı tebessüm etmiş ama sağ kolu olan azazil, (iblis) tanrı'nın aksine nefretle duruma bakmış. Ne yapıp ne edip bunları ayırıp, birbirlerine bakmasını engellemek olmuş.
Tanrı'nın göksel planına göre, gece ve gündüz birbirine sarmal olacak şekilde, iki renkli ve havalı gökkuşağı şeklinde imiş. Fakat bu taslak azazil'i içten içe öfkelendiriyor, içi içini yiyiyormuş.
Sağ kol olarak tanrı'ya biribirini (gece ile gündüz) uçtan uça bezemenin daha estetik duracağını, geceye eşlik edecek olan yıldızların ve ay'ın geceyi ışıldatacağını, güneşin ise gündüzle apayrı bir güzellik katacağını söylemiş. Tanrı bu fikre sıcak bakmakla kalmamış, bunu okunmuş bir şiir gibi hissederek, yedinci günün sabahına heyecanlanmış.
Azazil'in bu fikri, onu 'tanrı'ya ilk ve tek şiir okuyan' yapmış. Gece ile gündüz ayrı düşmüş. Gün doğumu ve gün batımı'nın kavruk kırmızısı onların gözyaşı hareleri oluvermiş.
Azazil, kovulduktan sonra şeytan olarak anılmaya başladı ya şiir bir anda kendini düzyazıya bırakmış. Tanrı işittiği ilk ve tek şiire farklı anlamlar ve yüklemler bindirmiş.
Gündüz çatık kaşlılığı, hoyratlığı, meşakat ve dikenli tarafı hep bu bindirmeden. Öte yandan gecenin hüznü, acıların gece azması, buhran ve keder de gecenin istihkakı olmuş.
şeytan boş durmayıp geceye cinayetleri ve kirli işleri serpti. Gündüz'e geçim sıkıntısı ve yorgunluk verdi. Tanrı da boş duranlardan değildi. Gündüze esenlik geceye sükunet verdi. Gündüzün üzerine güneşten, gecenin üzerine ay ve yıldız motifli örtüler çekti.
Kafiristan'da her gün doğumu ve batımı gece ile gündüz kavruk kırmızısı portakal çiçeklerini andıran gözyaşları döker.
Yine böyle bir gece vaktiydi.
Belki biraz daha soğuk, çok daha sessiz ve dizlerini göğsüne çekmiş bir çocuk yalnızlığındaki yolculukla, harikulade yıldızların serpilmiş olduğu gökyüzünü seyre daldığım bir gece vaktiydi; ya uyandığımı zannettiğim ya da rüyaya daldığımı fark edemediğim güzellikteydi.
Bakışlarımı yükseklerde gezdirdiğimde insanlar da o yıldızlar gibi kayıp giderlerlerken hepsi güzeldi; sıcacıktı, onlar kadar parlak ve anlaşılırdı.
Yavaş yavaş yıldızlar azaldı, zamanla kayboldu ve yerini üryan bir boşluğa bıraktı...
yine uyudum ya da rüyadan uyandığımı zannettim; gökyüzü değiştikçe insanların bıraktığı hissiyat da değişti sanki,durmadan değişti gece.
Durmadan değiştik.