yazmak, dinlemek, okumak için mükemmel bir zamandır. etraftan seni rahatsız edecek seslerin gelme ihtimali çok azdır.
kahveni yaparsın. kendinle başbaşa kalırsın. tom waits parçalarını eklersin playliste. sabahlara kadar okursun.
hiç bitmesin istersin bu karanlığın. odandaki loş ışığınla birlikte pek bi rahatsın. güven duygusuyla birlikte derin düşüncelere dalmanın hazzını anlatmak imkansız. charles bukowski tarzı bir hayat gibi. böyle bir hayata özlemi anlatır bize "gece"
öyle bir şarkıdır ki gece, mor ve ötesi'ni mor ve ötesi yapan temel taşlarından biri haline gelmiştir. çünkü yıllar geçmiştir, izi kalmıştır bu şarkının.
mor ve ötesinin en güzel şarkısını bir türlü seçemediğim bir gerçektir ama gece kesinlikle ilk 5 tedir. "aslında sen hiç sevmedin" cümlesi bir haykırış olsa gerek...
yalnızlığın anlaşıldığı andır, herkes uyur, saçma sapan şeyler yaparsın. kimsenin umrunda bile değildir; yalnızsındır çünkü. ne olursa olsun .mına koyayım dersin. sarılırsın biraya. kayarsın hafiften. hay gözünü sevdiğimin gecesi dersin. sen de olmasan...
mor ve ötesinin kanımca "en iyi" albümü olan gül kendine nin dokuzuncu parçasıdır. patlamış ve bitmiş bir ilişkinin ardından dinlemesi acı verir ancak; harun tekin insanının sesi insanı rahatlatır, huzura erdirir.
geldiğinde, gündüzleri o kadar kötü şeyler görüyor ki, hemen gidiyor.
sonra bakmaya geliyor bir daha düzeldik mi diye.
pes etmiyor, pes ettiği güne kıyamet deniyor.
tutturdum yıldızları gözlerimle 'gök 'yüzün'e.
bakışında milyon tane sevda vurdum
içim hücre hücre..
ve her hücresine 'sen'i hapsettim yalnızlığımın..
ben bu gece yıldızları tutturdum yüzüne
ve beklenmedik bir şekilde kaydılar gözlerinden avuçlarıma
her kayışta bir dilek tuttum
fincanın altına hızla akan kahve telvesi gibi
parmağımı yalayıp, tadını unuttum..
tutturdum yıldızları gözlerimle 'gök 'yüzün'e.
bakışlarında milyon sevda gördüm.
içim tümsek, çukur
ve ne kadar aşk varsa geçmişimde
ben bu gece gömdüm eski sevdaları derine
ve beklenmedik bir şekilde kaydılar gözlerimden avuçlarına
her kayışta bir dilek tuttun
fincana yapışan çikolatalı lokum gibi
parmağını yalayıp, tadını unuttun..
(28.03.2008)
" el ayak çekilince, sohbetler tükenince, dostlar eve gidince, bu geceler işkence.." demiş şair *.
gece, gündüze nispeten daha sessiz olduğundan düşünce-hayal ortamına güzel bir fon oluşturur.
kimse bölmesin, balkonumdan yıldızları izleyeyim, en çok parlayanını seçip bu benim olsun diyeyim. hilal şeklindeki ay'a bakıp çocukluğumu anımsayayım: - ay dede bana bisiklet getir..
sigaramdan derin bir nefes çekip sevdiklerimi düşüneyim; fonda hüzünlü bir müzik çalsın, sözleri olmasın, ben yazayım..
gece, melankolizmin ağır bastığı zaman dilimi..