güneşin mesaisini bitirip de ayın ve yıldızların nispi aydınlığı devraldığı, aşkımızın ve toprağın sessiz seslerinin beynimize türlü türlü oyunlar oynattığı, hüzünlü ve bir o kadar da romantik olan karanlık süre.
Baya yıllar önce yan komşunun bi kızı vardı. Yaşlarımız o zaman 17 falan. her gece gizlice odasının camında sigara içerdi. Hep aynı saatte. onun içtiği sigaranın dumanı, benim odamın açık camından odama sızardı. Bazen uyuyor olduğumda uykumdan uyanırdım. bazen, zaten uyumamış olurdum. Onunla beraber ben de pencereye çıkar bi sigara yakardım. Tek kelime etmişliğimiz yoktu öncesinde de. Yine tek kelime etmeden yan yana pencereden sigara içtik hep aynı saatte. bir keresinde apartmanın girişinde karşılaşmıştık. göz göze gelmiştik orada, o kadar güzeldi ki. Ve biz yine tek kelime etmemiştik. Daha sonra şehir dışında üniversite kazandığını öğrendim. 1-2 yıla ailesi de taşınmıştı bizim buradan. işte Bazen, bazı geceler, şu anda da olduğu gibi o bakışı geliyor aklıma. Göz göze gelmelerimiz, tek kelime etmeden her gece aynı saatte yan pencereden sigara içmemiz. Aramızda gizli bir anlaşma varmış gibiydi. Bu entryi yazdığım saatte içerdik hep, vaktin geldiğini bilir ve pencereye çıkıp yakardık.
Şimdi yine yatağımdan kalkıp, odamın camının önündeki yerimi alıyorum. baktığımız cephe yine aynı. bir sigara yakıyorum. Ama bu sefer tek başıma. O olmasa da ben yine kendimce ona eşlik ediyorum. onun şu an bundan haberi bile yokken.
Günün en çok gece geçirdiğim saatlerini seviyorum. Belki de bu yüzden uyumak istemiyorum. Sanki geceyi ben doğurmuşum da sürekli onla dolaşmak istiyorum. Benim için gündüzlerden daha kıymetlisin.
duygusallaştığım, yalnızlığım ile raks ettiğim zamanlardır. hey gidi hey. bazı şeyleri daha farklı yapsaydım şimdi sıcak bir el omzumda olabilirdi. evet olabilirdi. keşke keşke demeseydim... sevilmeyi beceremedik dünyaya sığamadık. reel hayat desen yuvarlanmaca. geceler oldukça derler artıyor. yoruldum.
sessizlik, tenhalık, huzur getiren gün dilimi. kas ve vücut sergileme çabasından, gürültülü ve fırlamalık içeren sohbetlerden uzakta sığınılan bir liman.
Ya bu millete ne olmuş bu ne böyle, hayy Allah'ım ya. akşam yürüyüşe çıkıyorum gecenin bı vakti filan da değil, yanımdan geçen arabalar yavaşlıyor, yavaslarken camı açıyor bakiyor bi andaval, hayır tam dönüp bakmıyorum ama hareketi görüyorum yani, hatta bazısı durup kapısını açıyor??? Neyi bekliyorsun, ay ben de seni bekliyordum deyip koşarak yanına gelmemi mi??? Önceden de böyle miydi bunlar ya... Ya da birlikte yürüyüş yaptığım arkadaşlarim artık yok ve onlar sadece tek olanlara mi bunu yapıyorlar..? ay ne bileyim ya... Cidden akşamın gecenin o sessiz, huzurlu hali maksimum saat 22.00'dan sonra bambaşka iğrenç bir şeye dönüşüyor. Yazın daha hareketli oluyor her yer umarım yaz aksamlarini da böyle berbat hale getirmezler.
sevdiğim zaman dilimlerinden. Dışarıda sessiz, sakin ve tek başımayken ve rüzgar eserken sigaramı yakmak gibisi yok. Ders çalışmak için ideal ama günü kaçırıyorsun. Her şeyin yararı ve zararı var işte.
Gündüz, ilerleme gibi görünen tekdüze bir süreçtir. Sabahın parlak ışıkları akşam karanlığına dönüşürken, bize bir gelişme olduğu hissini verir – belli bir yönde ilerliyormuşuz gibi bir duygu. Zamanın yapay göreceliği üzerinde nadiren durup düşünürüz. Allah’ın her günü, aydınlığın karanlığa doğru akışı bizi önüne katıp koşturur. Ama gün boyunca, ister sabah saat on, ister öğleden sonra üç olsun, hepimiz, gündelik düzenin, düzen güçlerinin köleleriyiz. Bizi ayakta tutan, zamanın geçmesi ve gecenin sunduğu kurtuluş umududur. Çünkü, sonunda gece olacağını ve (gündüzle kıyaslarsak) dilediğimiz gibi davranma fırsatına kavuşacağımızı biliriz.
Cehenneme Övgü - gündüz Vassaf
günün en sevdiğim zaman dilimidir gece.
Herkes uyuduktan sonra başlıyor gün benim için, yani gece. Telaşsız, kendinle başbaşa ama çözmeye çalıştığın ne varsa hepsini masaya yatırıp üstüne düşündüğün en yoğun zaman dilimi.
Uzun zamandan beridir üst üste köpek gibi içtiğim ikinci gece, üçüncü gece için saat sayıyorum. Dokuz günün dokuz gecesini de bu şekilde tamamlamayı planladım.
Cümleleri nasıl hâlâ bu kadar düzgün kurabildiğime de şaşkınım, çok ilginç.
Özlemişim uzun uzun onu düşünmeyi, sanki yan yanaymışız gibi onunla sohbet etmeyi.
Kızgınlığım aslında ona değil, hayata. Böyle olmamalıydı diyorum içimden yine en ağır küfürlerimle birlikte.
Bazen bazı şeyler inanılmaz ağırıma gidiyor, öyle böyle değil.
Gün içinde o kadar çok şey oluyor ki bana onu hatırlatan, bazen günü yaşamaktan çok anıları düşünmekle geçiyor bütün zamanım.
Özellikle bugün daha çok andım onu, niye bilmiyorum dün dediğim gibi şuan burada onunla olmak isterdim, sanırım bu yüzden.
Bugün tam 7 ay 27 gün oldu ayrılalı, hâlâ dün gibi, ne zaman geçer hiçbir fikrim yok. Geçer mi, hiç emin değilim.
Emin olduğum tek bir şey var, hâlâ çok seviyorum.
Sıkı sıkı sarılmak isterdim tam da şimdi...