her şair bir gece bekçisidir. gecede bir sırrı vardır şairin... geceyi yoldaş bilen ediplerimiz, gece içini kağıda dökmese sanıyorum, edebi dünyamız daha fakir olurdu.
Uyuyamayan, uykusuzluk hastalığı çeken kişiler, karanlığın getirdiği sınırsız özgürlük ve gerçeklikle baş edemeyen kişilerdir aynı zamanda..
Bu insanlar gün boyunca her şeyi izlemekle oyalanırlar, oysa gece artık izlenecek bir şey yoktur. Sadece yaşamın o belirgin sesi duyulur içten içe. Gündüzden soyutlanıp, kurutulmuş olan anlamsızlık, artık saklı değildir. Hayatta olma bilinci, kendini daha güçlü bir şekilde hissettirir geceleri, ölümün varlığı da öyle...
“Yaşamın anlamı” gece duyumsanır ve sorgulanır. Kimse bunu öğle yemeği sırasında tartışmaz.
Yaşam, gecenin konusudur!
En çok geceniste yakışır.
Hüzün kokulu battaniyelerimizi kaldırdık.
içimizdeki aşkı besleme zamanıdır.
Ne güzel şeydir öyle seni sevmek.
Hem sevebilmek.
https://galeri.uludagsozluk.com/r/1862809/+
Bir hüzün yağmurudur geceler
Gecelerde
Elleri kemerli hissizlikler
Bir kahkaha tufanı belirsizlikler
Yıldız yosması nedensizlikler
Perişan eller
...
Gecenist.
Yine böyle bir gece vaktiydi.
Belki biraz daha soğuk, çok daha sessiz ve dizlerini göğsüne çekmiş bir çocuk yalnızlığındaki yolculukla, harikulade yıldızların serpilmiş olduğu gökyüzünü seyre daldığım bir gece vaktiydi; ya uyandığımı zannettiğim ya da rüyaya daldığımı fark edemediğim güzellikteydi.
Bakışlarımı yükseklerde gezdirdiğimde insanlar da o yıldızlar gibi kayıp giderlerlerken hepsi güzeldi; sıcacıktı, onlar kadar parlak ve anlaşılırdı.
Yavaş yavaş yıldızlar azaldı, zamanla kayboldu ve yerini üryan bir boşluğa bıraktı...
yine uyudum ya da rüyadan uyandığımı zannettim; gökyüzü değiştikçe insanların bıraktığı hissiyat da değişti sanki,durmadan değişti gece.
Durmadan değiştik.
Kafiristan ülkesinde bir inanışa göre gece ile gündüz yaratıldıkları zaman birbirine aşık olmuş. Bu aşkı gören tanrı tebessüm etmiş ama sağ kolu olan azazil, (iblis) tanrı'nın aksine nefretle duruma bakmış. Ne yapıp ne edip bunları ayırıp, birbirlerine bakmasını engellemek olmuş.
Tanrı'nın göksel planına göre, gece ve gündüz birbirine sarmal olacak şekilde, iki renkli ve havalı gökkuşağı şeklinde imiş. Fakat bu taslak azazil'i içten içe öfkelendiriyor, içi içini yiyiyormuş.
Sağ kol olarak tanrı'ya biribirini (gece ile gündüz) uçtan uça bezemenin daha estetik duracağını, geceye eşlik edecek olan yıldızların ve ay'ın geceyi ışıldatacağını, güneşin ise gündüzle apayrı bir güzellik katacağını söylemiş. Tanrı bu fikre sıcak bakmakla kalmamış, bunu okunmuş bir şiir gibi hissederek, yedinci günün sabahına heyecanlanmış.
Azazil'in bu fikri, onu 'tanrı'ya ilk ve tek şiir okuyan' yapmış. Gece ile gündüz ayrı düşmüş. Gün doğumu ve gün batımı'nın kavruk kırmızısı onların gözyaşı hareleri oluvermiş.
Azazil, kovulduktan sonra şeytan olarak anılmaya başladı ya şiir bir anda kendini düzyazıya bırakmış. Tanrı işittiği ilk ve tek şiire farklı anlamlar ve yüklemler bindirmiş.
Gündüz çatık kaşlılığı, hoyratlığı, meşakat ve dikenli tarafı hep bu bindirmeden. Öte yandan gecenin hüznü, acıların gece azması, buhran ve keder de gecenin istihkakı olmuş.
şeytan boş durmayıp geceye cinayetleri ve kirli işleri serpti. Gündüz'e geçim sıkıntısı ve yorgunluk verdi. Tanrı da boş duranlardan değildi. Gündüze esenlik geceye sükunet verdi. Gündüzün üzerine güneşten, gecenin üzerine ay ve yıldız motifli örtüler çekti.
Kafiristan'da her gün doğumu ve batımı gece ile gündüz kavruk kırmızısı portakal çiçeklerini andıran gözyaşları döker.