gece dediğin büyünün başlangıcıdır. gün boyu sizi esir alan bütün o sahteliğin -nezaket, mecburiyet, iş güç vs.- yakanızdan düşmesi demek gece. tavukların ve sürülerin aradan çekilmesi...
zihnin canlandığı zaman. hele bir 24 olsun saatler, ufak ufak ayıklansın ortalık. hır gür peşinizi bıraksın, "gerçek siz" ortaya çıksın.
hayat, geceleri daha güzel. daha soğuk, daha sıcak, daha dingin, daha enerjik, daha aşık, daha isyankar.
"plak gibi" olsun ama illa ki. hı hı, gecenin evet, sesi.. bak nası annadı, tatlım benim.
ya da diyorum, dities formatında olsa bi de bu gece meretinin sesi, yatıya giderim yeminnen. sabvufırın üstüne koydukmuydu bi de ufaktan bi şeyler bööle, ay yok bitmeyecek bu entry. yarına hadi.
gündüzün sona ermesi, güneşin gökyüzünü terketmesiyle yaşanılan günün vaktidir.
kimi bünyeler fazla uyarana açık olduğu için yapılamayan ders çalışma eylemi gecenin karanlığında daha başarılı olabilmektedir.
insanın kendini dinleyebildiği, karanlık, günün size genelde kimsenin karışmadığı saatlerini içeren zaman dilimidir. bu zamanlarda genelde kendinizi sorgularsınız. bazen en iyi dosttur gece.
biz bu siyahın içinde beyaz çiçekler aramıştık
kenarı sarı
ve hüznün damgasını yemiştik daha en baştan
bu yollar bizim değil demiştik evvela
sonra çıkılmamış yol bizim hiç değil deyip
kaptırdık kendimizi bildik yada bilinmedik
bir yörüngeye
şaşkın bakışlarımızın arasında sıkışıp kalmış
bir hengameye...
yolumuza çıkan her neyse biz ona takıldık
engellerine çarptığımız kendimizdik aslında
duygu sağanağının altında bilincimizi yitirdiğimiz
kendimiz
hep çıkmakta olan kuyularımızın duvarlarına tutunmaya çalışırken
incindi bileklerimiz...
"yaşanmamış şeylere kırılır insan" diyordu şair
biz yaşayamadıklarımızı büyüttük hep içimizde
yaşayamadıklarımızın hesabını sorduğumuz kimselerden
almak istedik intikamımızı
yaşamadıkça yaşamı bekler olduk
yaşayamadıkça küser olduk herkese
olur olmaz düşler
olur olmaz ülkeler
olur olmaz hüzünler yarattık
çok değil az kalan ömrümüzün günlerini
bir hiç uğruna savurduk
çok değil az kalan zamanlarımızın en güzel anlarını
tozlu raflara kaldırdık
ertelenmiş her şeyi bir başka bahara sarmalayıp sakladık
biz sakladıkça saklandık...
artık görünmez bedenlerimizle dolaşırken
bir değil, bir çok şehrin birbirine benzeyen yanlarında
hep aynı hikayeleri yarattık
bir kenara yazılmış gözden kaçırılmış
aslında görmezden geldiğimiz duyguları anlatan sözcükleri
hep müsvette yaptık...
biz yol deyip çıktığımız yolculuklarda
adını bilmediğimiz duraklar aradık
aradıkça çıkmaz yollar, çıkmaz sokaklar
biz hep birilerini ararken
kendimize çarptık
bu çarpmalar rastgele kazalardı
çok yara bere aldık
şimdi mevsim gece
şimdi penrecelerde çiçeksiz saksılar
çünkü mevsim kış
biriktirdiğimiz tohumlara gebe susmuş topraklar
çünkü gece
adı gece
adımız gece
siyahın içinde bir sarı alev
yüzümüz gibi...
haydi yak ışıkları sönsün
nasılsa yüzümüzde
hep o sisli
hüzünlü gölge...
1991 yılında bilge karasu'ya pegasus ödülünü kazandıran kitap. edebiyatın bütün olanaklarından azami derecede yararlanan bununla da yetinmeyip yazına, yazıma yeni olanaklar yeni açılımlar getiren, yazınsal türler arasındaki sınırları olabildiğine yumuşatan bir metin gece. kapalı olmaktan öte karanlık bir metin. el yordamıyla ucundan kıyısından tutulan, yakalanan bir anlam tam bir şeyleri yerine oturtmaya yardımcı olacakken, metin bambaşka bir yöne bambaşka bir ağıza kayıyor, akıyor. buna karşın, bölük pörçük durumların, bir iki saniyelik görüntülerin biraradalığıymış gibi duran metin, temelinde büyük bir düşünceyi, taşıyor. ne var ki belirgin, ha diyince dile gelebilecek bir anlam değil bu büyük düşünce. devinen, sürekli bir şeylerin etrafında dönen bir anlam bu. hepsi olmasa bile kişi, kişilik, kişiliğin içinde bulunduğu dünya hali belki de gece, bu büyük anlamın önemli bir kısmını oluşturuyor. karasu'nun metnin başında hegel'den alıntıladığı şu tümce de bu düşünceyi destekler nitelikte: "kendini kuran bireyliğin devinimi....gerçek dünyanın oluşumudur." çetin bir metin diyor kitaba bir önsöz yazan akşit göktürk. çetin, zor okunan, hatta okuyucuyu çoğu yerde yıldıran bir metin gece. ama metnin ikinci yazarı olan okuyucunun bütün düğümleri çözecek, bütün geceleri aydınlatacak güçte olduğu da unutulmasın. okunsun velhasıl. dememiş miydi zaten edip cansever: "kapalı şiir yoktur, şiire kapalı insan vardır."