çocukken ailecek oturma odasında oturur televizyon izlerdik. evet, internet denen bok çukuru icat olunmadan böyle aktiviteler vardı. hep beraber polis akademisi 45. kere izlenir, mahoni'nin fırlamalıklarına gülünürdü. lakin fazla ısınan kalorifer ve sıcak aile ortamı dolayısı ile erkenden mayışır filmin sonunu bir türlü getiremezdik. o zaman babamız, anamız artık hangisi denk gelirse bizi koltuktan kaldırır yatağımıza götürürdü. bizim haberimiz olmazdı.
tabi televizyonun karşısında uyuyup yatakta uyanınca "ne oluyo yea" dediğimiz zaman anlardık olayı.
pavlov'un köpeği bile anlamış biz mi anlamıcaz, zeki afacan çocuklarız, bazı geceler tembellikten, bazı geceler "oğlum ödevini bitir sonra izle" baskısından kurtulmak için uyurmuş gibi yapardık. acımasız bir tavırla babamız bizi yatağa taşıyana kadar öyle malak gibi yatardık. sıcacık odadan, cup, sıcacık yatağa.. var mı böyle bi konfor.
baba bir taşır, iki taşır, elli, altmış gider böyle.
pavlov bile anlamış onlar mı anlamıcak, yılların çocuk taşıyıcısı, yine bir gece numara çekerken anne baba başlar: "ayy uyumuş mu bu çocuk kıyamam", "ayy yazık uyuyup kalmış ne şirin aman aman" falan.. gülmemek için direnirsin ama nafile. tam sırıtmaya başladığın anda arkanı dönersin yastığa bastırırsın yüzünü gülmemek için.
Küçükken hep yaptığım eve gelince sessiz sessiz hadi yatır lafını duyunca uyumadım ki ben yapıp en az iki saat daha gezindiğimi hatırlatan başlık. Özlemişim bunu fark ettim.