gün bitmiş. yorgunluk çökmüştür size. akşam olunca nette dolanıyorsunuzdur. ayağınızda terlik ve pijama. havalarda ısındı ya şimdi, pencere açık. hafif esen rüzgar perdenin eteklerini savuruyor içeri. tam nette ayçanın fotolarına bakıp " çok güzelleşmiş olm bu, benle çıkarken neydi öyle " diye iç sesiniz söylenirken. sol tarafınızda camın orada birinin durduğunu görürsünüz. uzun boylu ,insana hiç benzemeyen. ama filmlerdeki uzaylı yeşil yaratıklara da benzemeyen ,hayal dahi edemediğimiz bir canlı duruyor. korkunç değil ama ilginç bir fiziksel yapısı var. ve o an hayal mi gerçek mi diye düşünürken , canlı parmağıyla sizi gösteriyor. (hani bir resim var ,tanrı bir parmağıyla insanın parmağına dokunuyor ) işte öyle bir durum ortaya çıkıyor. sizde istemsizce uzatıyorsunuz parmağınızı. ve canlı konuşuyor ;
douglas adams'ın "otostopçunun galaksi rehberi" serisinden arakmento yapılmış başlıktır. çakmayacağımızı zannettin galiba. o serinin ilk kitabında da aynen sen pijamayla evindeyken olaylar başlamakta -daha doğrusu robdöşambr- bir uzaylı sana gelip, dünyanın sonunun geldiğini söyler. ve kendini o halde bir uzay gemisinin içinde patlayan dünyadan ayrılıp galaksinin bilinmeyen yerlerine doğru giderken bulursun.
olur böyle şeyler, sonuçta insanoğlu mağara kovuklarında yaşarken akşamları ateş karşısında hikâye anlatmaya başladığından beri 5-10 tane hikâye dönüp dolaşıyor, hep farklı versiyonlarını ama aynı hikâyeleri okuyor, izliyoruz. douglas adams'ın zamanında aklına gelmiş olan, ondan bağımsız olarak senin de aklına gelmiş olabilir hubel dostum.