geceleri ağlarsın hep. gündüzleri çekinirsin çünkü; sorarlar ne oldu sana diye. söyleyemezsin onu hala unutamadığını... beklersin güneşin batıp, el ayağın çekilmesini. gece olup kendini en rahat hissettiğin yerde başını yastığa koyduğunda dalarsın düşüncelere. sorarsın neden diye ve salıverirsin boğazına düğümlenmiş hıçkırıklarını. ağlarsın, ağlarsın ağlarsın... zaman geçer, artık diner hıçkırıkların, tatlı bir anı olmuştur artık o büyük acın. ve bir sabah uyanırsın, pencereyi açıp temiz havayı çekersin ciğerlerine. ardından gülümsersin yeniden hayata ve pırıl pırıl güneşe...
sevdiğinden ayrı kalmış ve aşkın acı tarafını iyi bilen yüce insan halidir.
gece bir başına kaldığında, onunla yaşadığın ve yaşamayı hayal edipte yaşayamadığın anıları düşünmeye başlarsın... aldığın her nefeste biraz daha ölürsün içten içe, yavaş yavaş.. seni yaşamaya mecbur tutan umutların solmaya başlar... ki zaten bu hayatı sana yaşatan da bir tek o umudun kalmıştır. dünyan çoktan harab olmuştur.
uğruna savaşacak bir o umudun kalmıştır.
canın acır. ciddi ciddi göğüs kafesinin ağırdığını hissedersin tıpkı kalbinin acısı gibi.. boğazına zırt pırt tıkanan o yumruk ta keserya nefesini hani.. işte tam da bu aralarda biyerlerde birden bire ağlarsın yalnızlığına, hala nefes alıyorken ölmüş olmana ağlarsın.. bitmiş, darmaduman ve bir hiç olmana ağlar durursun.
balkonda sigara içerken, duşta üzerine akan suyun ısısına aldırış etmeden anlamsızca öylece dururken, şehrin göbeğinde o onca kalabalığın içinde yapa yalnız yürürken...
...ağlar durursun işte.
fakat sabah olduğunda dışarda yeni bir güneş açar, içinde ise yeni umutlar filizlenirya hani, işte bu seferde hafifçe bir gülümsersin içinden ve sonra bu dudaklarına yansır.