bugün çok enteresan bir gündü benim için. türlü türlü kevaşelikle, ahlaksızlıkla karşılaştım. taciz eden kadınlarla karşılaştım, gaspçılar denk geldi ve bunun yanında iyi bir olay olarak, çok yakışıklı olduğumu söyleyen ve kızına almak isteyen teyzelerle sohbet ettim.
sakallarım uzamış yaklaşk 8-10 santim olmuştu. sokakta beni çeçenli mafyacı sanmasınlar diye kestirme kararı aldım. bunun içinde aile berberimiz faruk abiye gittim. ufaklığımdan beri o keser benim saçımı. yumuşacık elleri ile saçımın her teline ayrı özen gösterirdi. yemyeşil gözleri, damarlı elleriyle çok yakışıklı bir adamdı vallahi. tüm kızlar ona hastaydı fakat o yüz vermezdi. eskiden ise badi yaptığı için arkadaşları ona badi faruk dermiş. pamuk gibi elleriyle de hiç rahatsız olmazdım onun ellerindeyken. onu tercih etmemin bir sebebi ise sakallarıma gösterdiği ayrı özendi. bakım yapar, her telini ayrı ayrı okşar konuşurdu sanki. bu traş olma fikri açıkçası beni mafyacı sanmalarından dolayı düşmedi aklıma. burda bir aileyiz ne de olsa arkadaşlar. açıklayayım rahatlayayım. babacığım sabah saçını kestirmiş, eve geldiği zaman ise yatalak valideciğim bunu farketmemişti. babacığım bu yüzden üzüldü ve trip yaptı tabir-i caizse. buradan geldi aklıma traş olma fikri yani.
hülasa, berber faruk abinin yanına uğradım ve hünerli elleriyle sakallarımı okşarcasına kesmesini talep ettim. bir yandan sakallarımı tel tel ayırıp kesiyor, bir yandan da dünya kupası maçını takip ediyordu benimle. aynadan görüyordum ben. tam o esnada puyol diye bir futbolcu kafayla gol attı. vay amın evladı sözüm meclisten dışarı dedi faruk abi. abi sana hiç yakıştıramadım dedim. üzgünce baktı ve haklısın yavrum ağzımdan kaçtı özür dilerim dedi. önemli değil diyerek konuyu kapattım.
tam o esnada kapının önünden şuh kahkahalar atan südyen yerine bikini altı giyen bir kız geçti. beyaz bir badi ve siyah bikini üstü giymişti. kot şortu ile kalçalarını sallıyor, oh biri beni gelse de yese diye bağırıyordu adeta. faruk abi; hiç arlanma yok bunlarda amına koyiyim ya diye derin bir ah çekti. öyle ya abi anasını sikeyim böyle hayatın dedim. biraz sohbet ettik ve faruk abimin masajıyla kendime geldikten sonra 3 lira tutan hesabı ödeyerek sokağa çıktım. az önceki geçen kızları gördüm ve beni taciz ettiler. tövbeler tövbesi bira da içiyorlardı. kırmızı kutuda üstünde tuborg mu ne yazıyordu. tam anlayamadım açıkçası. tedirgin oldum ve koşar adımlarla uzaklaştım.
bu belayı savdıktan sonra az ilerde demir doğrama atölyesi önünde oturmuş, kendini alkole veren bir amca gördüm. saçları ağarmış, bitap vaziyette ağlıyordu. bu zıkkımı içen ağlamaz ki ya, güler benim bildiğim ve allah yok yok diye şarkı söyler diye içimden geçirdim. bir yanım siktir et gebersin ılımlı alkolik, bir yanım ise hadi git kurtar onu bu sefil hayattan hbbia diye baskı yapıyordu. toplumsal duyarlılığım ağır bastı ve hemen gittim yanına.
lan alkolik kalk lan burda içme bu zıkkımı. pezevenk kalk lan sopa çekeriz sana bak dedim. bir anda hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı ve işaret parmağıyla ilerdeki kızları gösterdi. bir anda kafamdaki yapboz tamamlanıyordu. bu adamın kızıydı o alkolik ve şortlu kaşar kız. fakat emin olmak için; hayırdır amca diye yumuşadım ve ne olduğunu sordum.
o, o benim kızım. fuhuş bataklığında galiba. derdimden içiyorum kardeş, ben içmeyeyim de kimler içsin sen söyle allah aşkına deyince kendimden geçtim. allah böyle evlat nasip etmesin kimseye diye dua ettim. amca ağlamaya devam ediyor, kimse susturamıyordu. amcacığım kızınız için artık çok geç, yalnız böyle içmeniz hiçbir şeyi halletmez. hemen kolluk kuvvetlerine haber vereyim de kızınızı alıp götürsün. hem gözaltına alınırsa polis amcaları ona sahip çıkabilir dedim. amca hemen onayladı başıyla ve sağol bu kızım orospu oldu mu acaba? eğer öyleyse siktir olsun gitsin polise bunları da söyle dedi. peki dedim ve kolluk kuvvetlerimizi aradım.
kısa bir bekleyişten sonra gelen kolluk kuvvetlerimiz onları toparlayıp götürdü. artık emin ellerde olduğundan amcayı arkadaşımı çağırıp doblosuyla evine bıraktık ve bir daha alkol almaması üzerine yemin ettirdik...
eve geldim ve içime çöken hüznü bastırarak valideciğim ile babacığımı barıştırdım ve yatalak annemi balkona çıkarttım. birazcık sohbet ettik ve çaylarımızı yudumlarken birbirimizin gözlerine bakarak tebessüm ettik.
*kızının özgür olma durumunu yanlış anlayan babadır.
sabah 9 ile akşam 9 arasında bir fark olmadığını bilerek kızına 24 saat güvenen, bazı beyni uçkurunda olan ve hoplatılan tipler gibi evladını büyütmemiş kızına inanan ve seven babadır,candır.
9 ne yahu hava kaçta kararıyor zaten;
ne olacak hem kız sevişip gelse 11' de...
ne kaybedecek ki içinde mutluluk,
daha neyin önemi var?
zaten bir 20 yılı var
20-40 arasında onu da mal beyinlerin saplantılı kuralları için mi harcasın,
bir haz verilmişse ahlak ı yaratan tarafından neden zamanında hissetmesin
neresi ayıp, neresi günah, neresi yazık...
mahalleye karşı kendini sorumlu hisseden, güneşin batış saatlerine gereksiz yere ilgi gösteren babadır. Kızı 9 dan sonra dışarıda kalma eylemini sık gerçekleştiriyorsa baya dertlidir. hatta bir süre sonra tek derdi bu olabilir. tehlikelidir.