Gazi Mustafa Kemal savaştan sonra cumhurbaşkanlığı sırasında bir gün "halk ne alemde acep?" diye meraklanmış. "Savaş bitti ama bakalım halkın refah durumu nedir?" demiş ve atlamış v12 amblemli Lincolnüne, açılmış o zamanlar nüfusu 12 milyonu geçmeyen güzel Anadolu'ya. Tarlada çalışan bir köyü görmüş giderken. Durup hal hatır sormayı arzulamış. Köylü işi bırakıp atanın yanına koşmuş. "Nasılsın çocuk?" diye buyurmuş vakarlı önder. köylünün gözleri parlamış, milli mücadelenin kahramanı devletin başı hatrını soruyormuş. "Bugünümüze şükürler olsun" demiş, "iyiyiz". Sonra birden başını öne eğmiş, hüzünlenmiş ve gizlemeye çalışarak "Efendim" demiş. "Bir tek üzüntümüz sizsiniz. Duyduk ki çok hastaymışsınız. Çok içiyormuşsunuz. Siroz olmuşsunuz. içmeseniz? Size bir şey olsa biz ne yaparız?" Mustafa Kemal köylünün gizlemeye çalıştığı ayaklarına bakmış. Birinde yırtık eski bir karalastik, diğerinde o bile yok! Meşinle sarılmış, ip bağlanmış ki ayakkabı görevini görsün. Gözleri dolmuş ulu önderin, "ah" demiş, "siz bu haldesiniz diye üzüntüden içiyorum ben bir bilseniz!"
tarih 1920. mustafa kemal anadoludadır.
bir ingiliz gazetecisi köşesinde yazar, ''anadolu macerası''.
işte o ingiliz gazeteci kadar türk,
o ingiliz gazateci kadar anadolu insanı birinin ağzından ıkacak,
aklından geçecek durumdur.