edit: bir sene sonra tekrar yazıyorum. deliliğimi tescilleyerek tercihlerde ilk sıraya istanbul üniversitesi gazetecilik yazdım, an itibariyle kazandığım öğrendim. deliyim, mutluyum.
Ben o yoldan geçmiş biri olarak deneyimlerimi paylaşayım. Şimdiki gençleri bilmem ama benim zamanımda daktilonun halen bir cazibesi vardı, gazeteci, daktilo kullanırdı (belki de bir yanılsamaydı, bilemiyorum) ilk sene sirkeciden bir daktilo satın aldım, parasını da anneannem ödemişti. Çok fazla okurdum, her gün okuduğum gazetelerden notlar alır, akşam eve gelince de konularla ilgili derin araştırmalar yapar, sonra da bunları daktilomla yazardım. mevzu bahis üniversite olunca her gün yeni bir kavramla, yeni bir kelimeyle karşılaşırdım. bunları unutmamak için de, o kelime ve kavramların geçtiği şiirler, hikayeler yazardım ki kalıcı olsun. Okul da pek keyifliydi, lisedeki sıkılığa meydan okurcasına tiryaki hocamızın (arif esin) "çocuklar ben sigara içmeliyim, isterseniz siz de içebilirsiniz" demesiyle, anfide sigara keyfi müthişti. Hemen her gün okula bir ünlü gelir, söyleşiler yapılırdı. Sonra,..
ilk sene bitince çoğu kimse işe başladı bir yerde, ben ve birkaç arkadaşım okulun tadını çıkarmak için işe girmedik. girmedik de ne oldu sanki, bomboş bir okulda, kantinde vakit öldürdük. Üniversite okumak çok kolay değildi o zamanlar, öğrencilerin çoğu %1'lik dilimle okula girmişler, dolayısıyla işten güçten eğlenceye vakit ayıramıyorlardı. Yani şimdiki gibi değildi hiçbir şey, zordu. Sevişmek bile çok ama çooook zordu. Bizden sonra arttı motorize ekipler. Velhasıl ben gazeteciliğin bir lisans programı olmasından yana değilim. Gazetecilik bir yüksek lisans programı olmalı. Örneğin spor akademisi okuyan biri ardından gazetecilik master'ı yapıp, spor gazetecisi yahut muhabiri olmalı. Lakin hiçbir gazetecilik mezunu, spor konusunu, spor akademisi okuyan birinden daha iyi bilemez.
ülkemizde muhtemelen gereksiz olabilir. zaten sosyal alanlar arasındaki geçişlilik çok fazlayken gazetecilik okuyarak vakit kaybetmek şahsi kanaatimce iyi niyetin ve mantıklı düşünmenin insanı yaptırabileceği yanlış işlerden biri olur. sonuçta burası türkiye ve burada o konuda insan ilişkileri daha ön planda. burada bölüm okuyup abd'de master gibi birşey yapılmayacaksa hiç gerek olmayandır. köşe yazarı olmak, editör olmak, muhabir olmak, genel yayın müdürü olmak ya da sayfa tasarımı hiç birisi için aranılan özellik gazetecilik okumuş olmak değil gözlemlerimce. sosyal alanda daha kaliteli bir bölüm okuyup insan ilişkilerini kullanarak gazeteci olmaya çalışmak çok çok daha mantıklı. iyi bir eğitim aldıktan,kendini geliştirdikten,istedikten sonra türk medyasında istenilen şey yapılabilir.
herkesin gazeteci olabildiği bir ülkede gazetecilik okumaya ne gerek var. devletin kanalı trt muhabir, editör, kameraman almak için sınav açıyor, lisans mezunu olmayı yeterli buluyor. türkçe öğretmenliği mezunu bir yıl sıkı hazırlanıp kpss'den 90 puan alınca trt'de muhabir olarak göreve başlayabiliyor. ancak bir iletişim mezunu, bir yıl hazırlanarak kpss'den 90 puan alarak öğretmen olamıyor, avukat ya da mühendis olamıyor.
tercih yapmak için kafa yoran arkadaşlara, "gidin başka bir bölümde okuyun, eğer mezun olduğunuzda yine gazetecilik yapmak isterseniz zaten yol açık, yaparsınız, ancak gazetecilik yapmak istemezseniz, gazetecilik okuyarak, diğer alanlar için şansınızı kaybedersiniz ve dönüş için şansınızı da tüketmiş olursunuz" derim.
ingilizce'nin yanına bir veya iki dil daha ekleyip avrupa'ya veya amerika'ya gitmesi gereken öğrenci. çünkü gazetecilik hala avrupa'da top class bir meslek. türkiye'de de epey ön yargıyla bakılıyor nedeni istihdam olanakları vs. ama herkesin atladığı bir nokta var o da kendini geliştirmek. 2-3 dil bilen, öğrencilik hayatında bu cemiyetin içinde koşuşturan buralarda yoğrulan biriyle herhangi bir alaylı başa çıkamaz.
Araştırmaya,okumaya, yabancı dillere meraklıysa bence okumalıdır. Ama öyle her yerde okunmaz. Ankara üniversitesinde okunur. Bu kadar da netim. istanbul üniversitesini de gördüm, aradaki fark çapa tıpla aöf işletme gibi. Bu güne dek fazlasıyla alaylı yetiştirmiş olabilir ama bundan sonra gazetecilik okumuş, kendini alanında geliştirmiş insanlar varken iş veren su ürünleri mezununu ne yapsın? Akla ve mantığa davet ediyorum aksini düşünenleri. Yok mezunlar işsiz yok türkiyede yapılmaz falan da hikaye. Herkes sevdiği mesleği icra etsin. istemeyerek sırf puanı tuttu diye okuyan, ya da okuyunca zorlanan işin altından kalkamayan ya da kendini geliştiremeyip iş bulamamış insanların sözüne itibar edilmemeli. insanın sevdiği ve adam gibi yaptığı işte başarılı olmaması için hiç bir sebep yok. Okuyorum çok da mutluyum çok da seviyorum. Yaşasın (bkz: ilef) yaşasın gazetecilik!
vakti saati belli olmayan meslek. cumartesi pazar mis gibi evinde olacaksın. sanat işi yok şöyle güzel böyle özgün tatavası yapmayın. gazetecilik işi tamamen insanin sömürüldüğü bi sektordur. ne calistigini alirsin ne aldigini yemeye vaktin olur. yaptik biliyoruz.