çileden çıkmamız için gazete yönetiminin ellerinden geleni ardına koymadıkları,''ana gazetede yer ver(e)medikleri klişe bakış açılarını ve standart yorumları'' bize dayayıp tüketim çılgınlığına zemin hazırlayan,tiraj artırmaya yönelik sözde kültür/sanat/haber/yorum mecrası.
haftasonu geldiğinde gazeteyi daha bi okunur hale getiren durumdur.hafta boyunca sıkılan gerilen atmosferi düzeltmek için daha çok kültürel ve magazinel olaylara değinen eklerdir.içlerinde ayrıca bir sürü mağaza ve pc reklamlarıda çıkar 3 tane gazete alırsınız kütük gibi olur eve gelirsiniz dünya kadar okunacak şey çıkar.
bir de iş arayanlara ilaç olan geniş kapsamlı olanları da vardır.
ben uzun zamandır gazete almıyorum hatta bir yerde gözüm gazeteye ilişse de elime alıp okumaya da yeltenmiyorum.
mesela bugün cuma... yarın cumartesi ve pazar günü gelecek, boktan gazetelerin çarçur ilaveleri dangalaklıkta nirvanaya ulaşacak!
Basının büyük bölümünü oluşturan sayfalarca ve sayfalarca moloz, pazar günleri daha da kalınlaşacak... Sanki gayrimenkul ve araba alım satım ilanları ve turizm acentalarının taksitle tur reklamları yetmiyormuş gibi...
Çünkü tatil günüdür, insanların hafta içinde işten güçten başlarını alıp okuyamadıkları, oysa pazar günü daha çok okuyacakları, okuma aşkıyla yanıp tutuştukları varsayılır(!). Onlar okumaya çok düşkündürler ama kör olası "hayat telaşı" engel olmaktadır okumalarına(!). Eh, madem öyle, tatilde okusunlar bari diye bir sürü boktan şey sürülür önlerine...
Bilmece bulmaca buldurmaca...
yılın lahmacuncuları...
yeni araba modelleri...
şarkıcılar nerede ne yapmışlar, kimin kucaklarında hoplamışlar...
metin hara ve şu orospu manken ile aşklarında son durum...
hatta bu hafta sonu şu ölümden dönen maymuna benzeyen, memelerine silikon taktıran şarkıcıyla röportaj kesinlikle olacak! at fava bekle...
neyse, bu "ekler", eski deyimle "ilaveler", pazar tomarından ilk sıyırılıp atılan bölümleri oluştururlar ve genellikle de "mangal yapan" kapıcı ailesinin yelleyip mangalın közünü alevlendirmesine ya da ağaç gölgesinde çimenin üstüne, kıçının altına sermesine yararlar.
Çöp tenekesinin dibine döşemeye, patlıcan ve kabak kızartmasının yağını süzdürmeye de birebirdir pazar ekleri ha!
Eskiden soba borusunun deliğini tıkamak, kırılmış pencere camının yerini tutmak, zamklanıp kesekağıdı oluşturmak gibi işlevleri de vardı. Son zamanlarda bir de "direct mail" yöntemiyle gazetenin içinden dökülen Migros, Carrefour, Bauhaus gibi büyük işletmelerin ya da evlere de servis yapan pizzacıların el ilanları çıktını gördüm ki (hep de patır patır yere dökülürler daha gazeteleri eline alır almaz), onlar bu tür işlere de yaramıyorlar. Çünkü hem boyutları küçük, hem de kaymak kağıda basıldıkları için kayganlar.
bu arada gazete aldım, tövbe... bu üniversite öğrencilerinin sınava girdiği zamandı sanırım. pazar ilaveleri sınav ile ilgili yazılarla doluydu. Pazar günü, "mana ve ehemmiyeti" olan bir başka güne de denk düşünce, moloz kabarığının büyüdüğünü bir kere daha fark etmemi sağlamıştı...
o günkü ilavelerde hem bir buçuk milyon öğrencinin katılacağı sınav vardı, hem de "yok analar günü", "yok babalar günü", "yok sevgililer günü" (eğer denk geliyorsa o güne) cirosuyla yetinmeyen çakalların icat ettikleri günü alışveriş furyası... yazılar, 'sınavdan önce ılık su dökünün, yağlı ve ağır yemeyin, doğru dürüst bir yere giremezseniz fazla da kafanıza takmayın, biz okuduk da ne oldu' öğütlerinden geçilmiyordu.
Birkaç serseri çıkıp 'sınav sabahı alınması gereken gıdalar' reçetesi falan da vermişti, az şekerli çay, kibrit kutusu büyüklüğünde beyaz peynir (böğk!), "enerji olsun için" de reçel meçel... Eh, özel bir güne denk gelmişse o pazar, dolmakalem, anahtarlık, cüzdan, 'after shave', bilimum hediyelikler falan filan.
Bu arada 'sosyal içerikli' yazı yazanlar da görmüştüm, yüzbinlerce çocuğun açıkta kalacağını, bunun ne rezil bir eğitim sistemi olduğunu anlatmışlardı. Çocuklar bunların hiçbirini okumuyorlardı elbette. Akılları ya sınavda, ya karıda kızda veya oğlanda, ya gezmede tozmada, içlerinde en uyanık geçinenin de kendisine pazarlanan "Hollywood" türünden saçmalıklarda.
bu sadece en son bir pazar günü gazete almamın anatomisiydi...
ama bir açıdan çocuklara gıpta ediyorum. Büyüklerin 'büyük ve ahmakça' işleriyle uğraşmıyor, kendi 'küçük ve ahmakça' dünyalarında geziniyorlar.
Kadınlar da öyle mesela. suriye yansa yıkılsa umurlarında değil ama 'erkeği kafese koyup elinde tutmanın sekiz yöntemi' yazısını sular seller gibi ezberliyorlar. neden Kazuo Ishiguro Nobel ödülü aldı da daha fazla hak etmiş olan Haruki Murakami bir 10 sene daha ödülü alabilmek için beklemek zorunda olduğu değil, 'kuku tüylerini acıtmadan alan mucize makine' elbette çok daha önemli onlar için.
Fakat, orta yaşlılığa geçmenin verdiği 'yaşama yorgunluğundan' mıdır, görmüş geçirmişlikten, durmuş oturmuşluktan mıdır nedir, çevremi kuşatan bu 'kadın, çocuk ve yeniyetme uygarlığı' da bana sıkıntı vermeye başladı.
Her sene dön dolaş okulların açılma kapanma tantanası, her sene dön dolaş ösemeseyese sınavının birinci ayağı ikinci ayağı, her sene dön dolaş milli piyangoda kazanan numaralar gibi çarşaf çarşaf soru listeleri yanıt listeleri kazananlar listeleri kazanamayanlar listeleri...
Her sene lig şampiyonluğu patırtısı ve transfer dedikoduları ve balonları gibi...
yok o tinerci... yok bu fenevli...
Kadınlara pazarlanan bütün o zayıflama reçeteleri, güzellik reçeteleri ve aşk yazıları gibi.
Siz isterseniz bana 'içi geçmiş', ya da 'olumsuz', ya da 'sevgisiz' deyin, ne alakası varsa artık... ama ben artık gazete okumuyorum.