Topraktan geçimini saglayan ve kelimenin tam anlamiyla hayatlari topraga bagli insanlarin krizle birlikte nasil savrulduklari ve muthiş insan karaktetlerinin zor sartlarda hayata tutunduklarini okuyucuya nefis bir üslupla aktarildigi muthis eser...
Endustri devriminin, belki de makinenin insani nasil ezdigini, degistirdigini; kapitalizimi ve komunizmi sorgulayacaginiz bir kitap
(bkz: john steinbeck)in kaleminden işçilerin uğradığı zülüm kendi topraklarından gitmek zorunda kalıp gitmeleri. hayal kırıklıkları. makineleşmenin işçileri yok edip patronları güçlendirdiğini gösteren üst düzey sürekleyici eser.
Bende 1967 den kalma ciltli ve az yıpranmış bir basımı bulunan kitap. Cildin sonradan yapıldığını düşünüyorum çünkü üzerinde kitaba ya da başka bir şeye dair hiçbir şey yazmıyor. Dokunmaya bile kıyamadığımdan okumuyorum arada karıştırırıp usulca yerine koyarım.
ilk sayfasındaki imzada da "suna noyan 1994" yazıyor.
başrolünde (bkz: henry fonda) ve yönetmen koltuğunda (bkz: john ford) un olduğu steinbeck' in aynı isimli öyküsünden uyarlanan 1940 yapımı abd filmidir.
gazap üzümleri filmi, amerikan rüyasına büyük buhran molasını betimleyen sanat eserlerinden başta gelenidir. filmi izledikten sonra o dönemin usta fotografçıların çektikleri fotoğraflar da mutlaka incelenmelidir.
yönetmeni yanılmıyosam john ford olan film. 1940 yılında çekilmiştir. başrolünde de henry fonda oynuyor diye hatırlıyorum. izlemedim tamamen ansiklopedik bilgi.
Hayatımda okuduğum en sikko kitap. Allahtan e-book dan okudum da para vermedim. Verilen her kuruşa yazık. Anlattığı dönem acıklı kötü bir dönem olabilir. Ama bu kitap tam da amele dilinden anlatmış.” Anne geldi. Hepimize kızdı. Yemekle oynanmaz dedi. Yemeğe oturduk. Hepimiz yedik. Yemek azdı. Sofrayı topladık. John amca geldi. Annem ona da verdi. Gece geç oldu. Yataklara geçtik. Derin bir uyku çektik.” Tüm kitap böyle. 500 sayfa bir çöp. Anlatmak istesen 20 sayfada anlatılacak bir kitabı 500 sayfa yazmak insalık suçudur.
okuduğum ilk klasik. babam “artık klasikleri okumaya başlamalısın” deyip gazap üzümlerini seçmişti. klasiğin ne olduğunu oldukça iyi anlamıştım. mükemmeldi ve olağanüstü bir betimleme romanıydı bence.
Özellikle yeni doğum yapmış, yanlış hatırlamıyorsam bebeğini kaybetmişti,genç kızın (ismini hatırlamıyorum) açlıktan ölmek üzere olan yaşlı adamı emzirmesi beni çok etkilemişti.
Ben bir kurt kadar cesurdum.
Ama şimdi bir tilki gibi cesurum. insan bir ava çıktı mı, avcı olur, güçlü olur.
Avcıyı kimse yenemez.
Ama seni avladılar mı, iş değişir. insana bir şeyler olur.
Artık eski gücün kalmaz, belki yine zorlu olursun ama, güçlü olamazsın.
1994 baskısını buldum evde sararmış bütün yaprakları, bir hayli kalın kitap. Okumak istiyorum ama hiç hevesim de yok üşeniyorum, bitiremem muhtemelen. O değil de ben de elimde bulunmayan klasikleri okumayacak olsam da alayım ileride çocuğum olursa eline geçtiğinde sararmış olur mutlu olur belki.
Gazap Üzümleri, bir toplumsal krizin etkilerinin epik bir anlatıyla gerçek bir sanat eserine dönüşmesinin Amerikan edebiyatındaki en güzel örneği. Bir cehennem kaç acıyla oluşur bu dünyada? Toz fırtınalarıyla tarladaki mahsulün mahvolması, Büyük Buhran’da bankaların topraklara el koyması ve sonunda, göçle gelen sefalet… Bir otomobili kamyona dönüştürerek çıktıkları mecburi yolculukta, acılarını ve açlıklarını, düşlerini ve öfkelerini de peşlerinden sürüklüyor Joad ailesi. Gazap Üzümleri, kaygı dolu günleri sessiz bir başkaldırıyla aşmaya çalışan insanların romanı. “Steinbeck’in asıl yeteneği, bizi Joad ailesiyle birlikte yaşatmasıdır. Ailenin konuşmalarına daldığınız, kişiliklerini öğrendiğiniz anda sanki onlarla yürüyormuş, araba tamir ediyormuş ya da kamp kuruyormuş gibi hissedersiniz.”