1997 yapımı andrew niccol un yazıp yönettiği mükemmel bilim-kurgu filmi. izlediğim en iyi bilim-kurgu filmlerinden biridir, kesinlikle herkesin izlemesi gerekir.
--spoiler--
normal doğanlarla, genetik mühendislerin üstün özelliklere sahip olan insanları yaratmasını ve bu yüzden oluşan acımasız sistemi ayrımcılığı konu alıyor. vincent normal yollardan doğan bir insandır, doğduğunda 30.2 yıl yaşayacağı ve kalp sorunu yüzünden öleceği tehşisi konulmuştur. kısa boylu, sıska, zayıf, gözleri iyi görmeyen ve kalp sorunu olan kısaca in-valid adı verilen bir çocuktur. asla üstün genlere sahip olan insanlar gibi, büyük mevkilerde olamayacak ve uzaya gidemeyecektir. çünkü onu yararsız olarak görürler, ebeveynleri üstün genlere sahip bir erkek çocuğu daha ister. vincent ömür boyu kardeşinin gölgesinde kalmaya mahkumdur, o vincentin aksine sorunsuz bir süper gendir. ama vincent mümkünsüz olanı başarıyor ve jerome morrow sayesinde gattaca ya işe giriyor. jerome eskiden en iyi yüzücülerden biriydi, sonra sakat kaldı. o yakışıklı, ileri derece de iyi gören gözlere, boğa kadar sağlam bir kalbe sahip kusursuz bir üstün gendir. vincent her gün kendi artıklarını yakıp, jerome nin artıklarını kendi vücudunun bir parçası haline getirerek uzaya gitmeye hak kazanıyor. artık vincent 1.86 boyunda, mavi 20/20 lik gören gözlere, boğa kadar sağlam bir kalbe ve güzel bir saç stiline sahip üstün genli önemli bir gattaca çalışanıdır. ama sadece öyle görünür, jerome nin kimliğine bürünüp mümkün olmayanı mümkün etmiştir. ne var ki, müdürün öldürülmesi ile planları tehlikeye girmiştir.
sonda vincent in uzay yolculuğuna çıkması, "bu hayatta hiç bir şey mümkünsüz değildir" cümlesinin en güzel kanıtıdır. jerome nin kendisini yakmasına hiç gerek yoktu, durduk yere ağlattı. jerome yi jude law canlandırmasa bu kadar üzülmezdim. steven spielberg gibi andrew niccol de bu adamın kusursuz bir varlık olduğunu kabul ediyor, gerçekten de üstün genli. normal doğanlara hiç benzemiyor, jerome rolü için biçilmiş kaftan.
--spoiler--
yıllar önce izleyip hayran kaldığım film. genetik bilminin en iyi kurgulandığı müthiş bir yapım, o yıllarda distopya olduğu düşünülse de artık hiçbir şey imkansız değil.
1997 yılında Andrew niccol isimli amerikan yazar tarafından yazılıp yönetilmiş bir bilim kurgu filmidir. Gattaca'nın kitabıda mevcuttur. Filmin ismini dna'yı oluşturan bazlardan edinmişlerdir ki daha cuk oturan başka bir ismi olamazdı herhalde. Film yayınlandıktan hemen sonra çok ses getirmiş ve nasa tarafından en iyi bilim kurgu filmi seçilmiştir. Genetik mühendisliğinin çok ilerlediği 21. yüzyılda, insanların noksansız klonlanmaya çalışıldığı ele alınıyor. Normal şartlarla dünyaya gelen insanların daha başarısız olduğu ve bu sebepten ikinci sınıf olarak görüldüğü bir hikayeyi işliyor. Film çok akıcı, süper efektlerle süslenmiş ve türlü mesajlar içeriyor. Fazla teknolojinin bile zarar olduğunu vurguluyor adeta. Mükemmeliyetçiliğin her geçen gün daha fazla kitle tarafından hedeflendiğinin altını çiziyor. Sürekli değişen hayaller, artan istekler, rol model olarak görülen zenginler, gereksiz rekabet kompleksleri gibi toplumsal hayatı olumsuz etkileyen faktörler.
Filmi izledikten sonra bir cımbız ile dna zinciriyle oynayabilmeyi hayal etmiştim. Kesinlikle izlenilmesi gereken çok kaliteli bir film.
97 yapımı Andrew Niccol un yazıp yönettiği filmdir. Başrollerinde Ethan Hawke, Jude Law ve Uma Thurman oynar. Çok güzel ve özgün bir konusu vardır. insanoğlunun hayallerini ve ona ulaşmak için yapabileceklerini anlatır.
Üç oyuncu da gayet güzel oyunculuk çıkarmışlardır.
bazı sinemaseverin auteur kimliğe sahip bir yönetmen olarak değerlendirdiği andrew niccol'un yazıp yönettiği 1997 yapımı bilim kurgu filmi. her şeyden evvel orijinal bir metin ve kurguya sahip olduğunu düşündüğüm film. bu açıdan bakıldığında filmin en büyük katkısı işin reji kısmında bitmiş gibi. devamında iyi oyunculuklardan da söz edilebilir elbette. özellikle jude law her zamanki gibi iyi iş çıkarmış. filme dahil olduğu ilk karede dahi ufak bir bakışı ile işini layıkıyla yerine getirmiştir. filmin oyuncu künyesindeki diğer isimler ise ethan hawke ve quentin tarantino filmlerinin gedikli oyuncusu uma thurman. onlarda gayet iyi, sade bir oyunculuk çıkarmışlar. lakin bilim kurgu türündeki filmlerin deyim yerindeyse en bıçak sırtı hadiseleri kurguları ve orijinal senaryolarında geçer. bu açıdan gattaca iyi bir film midir, kesinlikle öyle.
günümüzde hızla gelişen bilim ve teknoloji ile insan doğasına müdahale mantığı gayet iyi işlenmiştir. bu film eğer bir distopik filmler listesi yapılacak olsaydı ilk sıralarda yerini bulurdu. çünkü film boyunca gelişen teknolojinin bana kalırsa gayet olumsuz ve kötü yönleri ortaya koyulmuş, genler üzerinden ırkçılık hadisesi başarıyla işlenmiştir.
filmografisini beğeniyle takip ettiğim andrew niccol aslında beni şaşırtmadı. truman show filmindeki muazzam kalemini yine konuşturmuş, bir de üzerine sağlam reji ile iyi bir film yapmış.
ayrıca filmin belki de en güzel ayrıntılarından biri gattaca binasıdır. bilindiği üzere bu bina dünyanın en ünlü mimarlarından frank lloyd wright'ın eşsiz tasarımıdır ve bana kalırsa filme muazzam uyum sağlamıştır.
doğduğunda 30.2 yıl yaşayacağı tahmin edilen vincent'ın ailesi ikinci bir çocuk sahibi olmayı düşünürler. ama ikinci çocuğu genetik mühendisliğinin eline teslim ederler ve her anlamda süper genleri olan bir çocuk sahibi olurlar, hatta babası o çocuğa kendi adını verme şerefini layık görür. vincent onun üstünlükleri altında ezilir. vincent ve kardeşi hep denize olabildiğince açılarak cesaret yarışına girerler, kazanan her zaman kardeşi olur. ve bir gün vincent kardeşini yener, sonra da hayallerine ulaşmak için her şeyi geride bırakır. * bir uzay araştırma kurumu olan gattaca'ya hademe olarak girer. uzaya gitme hayali konusunda takıntılı oluşunu duyan bir amca da onu mükemmel genlere sahip, ancak bir kaza sonucu sakat kalmış jerome morrow* ile tanıştırır. jerome'un vücut artıklarını kullanarak onun kimliğine bürünen vincent işinde çok başarılı olur, titan'a gönderilmek için seçilen kişi olacak kadar yükselir.
film her ne kadar bilim-kurgu filmi olsa da hayallere ulaşmak için gösterilen bağlılığı, sıradanlık-mükemmellik ayrımcılığının var olduğu vakitteki insanların tavrı, şişirilmiş egoları çok güzel işlemiştir. vincent'ın yakalanayazdığı zamanlarda "in-valid" yazısının yanında çıkan resme kimsenin aldırış etmeyişi, insanların olayların bütününden çok kusurlu yanları gördüklerini ne de güzel anlatır. laboratuvar işlerinde çalışan amcanın vincent'ın gerçek kimliğini çook önceden anladığı halde onun hayallerine kavuşmasına destek olması, ayrımcılığın her şeyden mühim olduğu zamanlarda bile insanları hala insan olarak görebilen insanlar olduğunu hatırlatır.
--spoiler--
genetik mühendisliğinin gelişmiş olduğu ( öyle ki, istediğiniz özellikleri belirtip o özellikte bir çocuğa sahip olabiliyorsunuz) bir zaman diliminde genleriyle oynanmamış olarak dünyaya gelen ve 30 yıl ömür biçilen bir adamın, hayalini gerçekleştirmek için ( uzaya çıkmak) verdiği mücadeleyi konu edinen filmdir.
her ne kadar bir distopya filmi gibi gözükse de gen teknolojinin gelişmesiyle gelecek senaryosunu gerçekçi bir biçimde kurgulayan film.
giderek ilerleyen teknoloji, iş gücü niteliğinin artması ve kapitalizmin artık vazgeçilemez hale gelmesiyle film distopya dan çıkıyor, gerçekçiliğe doğru yol alıyor ve gen teknolojisinin nasıl ırkçılığa yol açabileceği yüzümüze tokat gibi çarpılıyor.
blade runner da benzer bi etki bırakmıştı bende. bu filmden de leziz bi tad aldım.*Andrew Niccol eli yüzü düzgün felsefe soslu bilimkurgu izlemek isteyenler için yapmış bu filmi..