steven pressfield tarafından yazılmış, 1998 tarihli kitap. türkçe'ye, "bilge sanat kültür" yayınlarınca "ateş geçitleri" adıyla çevrilmiş (çevirmen: sinem sancaktaroğlu).
kitaba değinmeden önce çevirisi ile ilgili bir çift lafım var. az ve öz olmak gerekirse, olmamış. hem cümle çevirileri dökülüyor, hem de terimler ve anlamlar. bir kere bu ölçüde bir kitap çevrilirken danışmanlık alınmaz mı? hem yunanca hem de tarih ile ilgili olarak. bunu bıraktım, çevirmen bence çevirisini özenle okumamış. öyle cümleler var ki anlamı geçtim grameri yok. ayrıca terimler keyfe göre çevrilmiş. fokis duvarı önce "fokis" sonra "phokian" terimi ile çevrilmiş, "Sacae", "Sacae" olarak bırakılırken, "Sparta" "ısparta" olarak çevrilmiş, "xerxes" adı "kserkses" olarak çevrilmiş ki nedir bu yani, vs. kitabı orijinalinden okumak şart sonuçta, sırf çeviri yüzünden zorlukla okudum kitabı.
kitabın içeriği ile ilgili diyecek bir şeyim yok. kitapla ilgili hissettiğim şeyler ise çok, ancak bunları yazamıyorum. tek diyebileceklerim şunlar:
bu kitapla ilgili tüm hislerim, sonuçta bu kitabın anlattıklarının doğruluğu kadar gerçeğe ve akla uygun olacaktır. bununla birlikte, bana kendimi, hayattaki yerimi, etrafımdakileri ve tarihimdeki insanları defalarca sorgulattı. defalarca durdum ve kendi zihnimi yoklamak zorunda kaldım. bunlarla ilgili hislerim çok karışık ve sanırım dienekes'in bahsettiği çok odalı evde, girilmemesi gereken odalarda saklılar. ne hissettiğimi anlatabilecek tek şey ise, bugün, o savaşın olduğu geçitlerde, simonides'e ait taşa kazınmış şu kısa mısralar olabilir:
"Go tell the Spartans, stranger passing by,
that here obedient to their laws we lie."
ve benim nacizane -halihazırdaki çeviriye inat- çevirim:
buradan geçen yabancı, git ve spartalılara söyle,
burada, onların yasalarına sadık bizler yatmaktayız.
benim, ne geçen yabancıya söyleyecek bir lafım, ne haber verecek insanlarım, ne gidilecek bir vatanım, ne hatırlanacak bir mezarım ve ne de sadık olacağım yasalarım var. işte bu kitabın bana hissettirdikleri bunlar ve bana bunu reva gören tarihe lanet ediyorum! umarım, kayıkçı beni anlar...