en sevdiğim kemal sunal filmi. şuan star tv'de gösteriliyor. ama öyle kelimeler kesiliyor ki ayar oldum. günümüzde o kadar ahlaksızlık varken kemal sunal'ın kelimeleri neden kesilir ki.
en sevdiğim kemal sunal filmlerindendir. fatoş hasta olup, kemal abi ona muz ve pirzola aldığı sahnede ve bakkala girdikleri zabıta sahnesinde hep acıkırım. güzel filmdir. hem komik hem duygusal.
Bu gece saat 3 e doğru aldığım bir telefonla babamın hastaneye kaldırıldığı, yoğun bakımda olduğu ve durumunun kritik olduğu haberini aldım. Hastaneye gittikten 1 saat sonra doktorlar yapılacak bir şey kalmadığını başımızın sağ olduğunu söylediler. işte o an hissettiğim duygu bu gariplikti. Üzülmedim mi, üzüldüm. Üzülecek kadar da olsa içimde sevgi kalmamasına üzüldüm. Onunla yüzleşmeden, sözlerimin tamamını içimdeki zindana hapsedip gittiği için üzüldüm. Telefonunu bana verdiklerinde geçmişe baktığımda ensest porno videoları olmasına üzüldüm. Kendi kızı yaşındaki kızlara çaresizce attığı mesajlara üzüldüm. Garip hissediyorum sözlük. Babam öldü ama üzgün olmamın nedeni ölmesi değil. Açıklayamıyorum işte. Garip.
Sadece bir çocuğu peydahlamış olmak babası olmaya yetiyorsa söyleyeceğim bir şey yok. Fatoş'u ben kundakta bir bebekken buldum.Hem ana hem baba oldum ona.Altını temizledim, mamasını yedirdim, bezini yıkadım, dizlerimde yatırıp ninni söyledim.Et tırnak olduk onunla.Beraber aç, beraber tok yaşadık.Beraber gülüp beraber ağladık.Hastalandı, sabahlara kadar baş ucunda bekledim.Marifet diye anlatmıyorum, çocuğunu seven her ana baba yapar bunları. Ama şimdi suçlu mevkisinde ben değil, yavrusunu sokağa atan, milyonlar kazandığını öğrenince ona sahip çıkan şu adam oturmalıydı hakim bey. Sorarım size bir çocuğun babası onu peydahlayıp sonra sokağa atan mıdır, yoksa onu canı gibi sevip büyüten, uğruna her şeyi göze alan mıdır?
Aklımdan yaşadığım olay üzerine söyleyebileceğim tek kelime. Tabii aklımdan binlerce kelime, yüzlerce hazırlanan cevap geçiyor ama bunları garip çatısı altında toplayabilirim.
Çok sevdiğim ve beni de çok sevdiğim insanla öyle saçma bi sebep üzerine öyle hararetli tartıştık ki anlatamam. Olayın saçmalağından anlatmaya çalışayım, belki de anlatabilirim kim bilir. Şimdi öncelikle mesele bir sevgili meselesi değil. Çok ama çok sevdiğim, daha 1-2 saat önce birbirimizin hayatındaki en değerli varlıklardan biri olduğumuzu konuştuğumuz, birkaç gün önce birlikte olsak da bir sene boyunca görüşemeyeceğimiz için özlem duyduğumuz arkadaşımla tarih bilimi üzerine tartışalım dedik ki demez olaydık. Ben değer verdiğim için hassas davranmana rağmen, sinirimi artık bastıra bastıra bi hal olduğum halde arkadaşım bana "siktir git" mi demedi, "konuşma artık bi sus yeter" mi demedi, hatta abartıp "ben senin gibi insanla konuşmam. aptalsın sen. Aptal insana tahammülüm yok asla." mı demedi? Ben söylüyorum hepsini ve daha fazlasını teeek tek dedi. Niye mi? Şöyle ki; ben tarihin yalan olmadığını yanlışlar olabileceğini ama yanlışların doğruya yaklaştırdığını ve bilimde yalan diye bi şeyin olmadığını söyledim. O da "yalan" veya "yanlış" kelimelerine bu kadar takılmamam gerektiğini. Cümle içinde bir kelimeyi farklı kullanıp sabahtan beri aynı şeyi anlattığını halde nasıl yanlış anlıyor olabildiğimi filan söyledi. Tartışma buradan büyüyüp gittiiii ve en başta anlattığım halini aldı. Ben de en sonunda "siktin moralimi" dedim. "Siktir git" demiş. Kötü oldu. Değer veriyordum işte ve verdiğim kadar da değer gördüğüme inanıyordum. Ama demek ki bu kadar basit bir olayın sonunda bunları diyebiliyorsa o kadar da değer görmüyomuşum demek ki. Böyle resmen hayal kırıklığına uğradım. Bunları zaten birkaç gün sonra ona da söylerim ve büyük ihtimal sorun çözülür eninde sonunda. Ama benim esas "garip" dediğim kısmı oluşturan mesele sonlara doğru. Azıcık ağladım. Ağladım demekten hep utanıyorum ama ben de böyle bi olay karşısında üzülüp ağladım işte o kadar da anormal değil. Sonra bi süre "ağlamayıp kendimi toparlayıp yürüsem mi?" dedim. Sonra vazgeçtim. Ağlamak en iyisiydi, bastırınca ortaya daha fazla çıkıyormuş ya o yüzden. Sonra banyoya gidip tipime baktım, kaymış. Bu ne çirkinlik diye de biraz da ondan ağladım (az bir miktar). Sonra dolabı açtım gidip. "Acaba şimdi incir yesem başka zaman incir yiyince bu anı hatırlayıp bi daha inciri sevmez miyim?" Diye düşündüm. Sonra incir aldım geldim. Sözlüğe yazma fikri geldi aklıma. Baktım sözlüğe girip "sosyal medyada duyar kasan şarlatan" gibi bir başlığa tıklıyorum ve sonra bi an şaşırıp "ne kadar garip yaaa" diyorum. Niye diyorum? Ulan çünkü beş saniye önce üzülüyordun ne ara girdin de sözlüğe iki boktan başlık görüp bütün hislerini unuttun? Sosyal medya nasıl duygularını bu kadar çabuk unutturmaya başladı sana. Neye dönüşeceksin duygusuz birisi olacaksın herlade artık. Ayyy üzülmekten de yoruldum artık. Çıkıp dolaşıyım bari köpekceğizimle.
Aslında olağan olan ama bizim nedensellikten bağışık olarak işleyemeyen zihnimiz yüzünden anlam verilemeyen şeyler için kullanılan, "üç nokta" doğasına içkin olan bir kelimedir.
Sözlük, birisi var. Çok sıradan. Sizin konuşmak istediğiniz, söyleşmek istediğiniz, fikirlerini emmek istediğiniz biri. Ama imkansız bunu yapmanız. Garip kısım şu;sıradan ve belki de çok kötü, pislik ve değer bilmeyen insanlar bu kişiyle konuşma fırsatı bulabiliyor, onunla banka kuyruğunda kavga edebiliyor, onun yanında oturabiliyor, onun kahvesini servis ederken yüzünü buruşturup bakma cüretinde bulunabiliyor, onun komşusu olabiliyor, onunla aynı mahallede yaşayabiliyor, onunla metrobüste sıkış tepiş halde yolculuk edebiliyor,onunla aynı caddede yan yana yürüyebiliyor. Hem de farkında bile olmadan! Doğallıkla! Siz bir kere bile göremiyorsunuz, tesadüfen bile kolunuz çarpmıyor. Aynı şehirde bile olamıyorsunuz. Nasıl iş?
kemal sunalın hem hüzünlü hem de komik filmlerinden biridir. ayrıca o küçük cimbomlu kız bakkal teftişi sahnesinde salam ekmek galeta yerken hep acıkıyorum.