çok seviyorum bu kelimeyi.. kelimelerimin kifayetsiz kaldığı anlayamadığım durumlarda kullanırım en çok.. sorguyu başlatır bende.. gizemli debir havası vardır bu kelimeden yoksa yükle yükleye bildiğin kadar sıra dışı anlamı..
eklenmediğine şaşırdım. bu işide bana bıraktığı için sözlük yazarlarını kınıyorum.
bir servet kocakaya şarkısıdır. bu da sözleri ve şiiridir;
Ölse kimin umurunda kimsesi yok garip garip
Aynı benim durumumda kimsesi yok garip garip
Garip garip
Aynı benim durumumda, kimsesi yok garip garip
Kimsesi yok garip, garip, garip, garip
Yüzünde yaş izleri var hayal dolu yüzleri var
Ne karanlık gözleri var, kimsesi yok garip garip
Garip garip
Ne karanlık gözleri var, kimsesi yok garip garip
Kimsesi yok garip, garip, garip, garip
Şiir
Hâlâ simit satıyor içindeki çocuk
Kazandığı parayla mendil satın alıyor
Trafik ışıklarının alıngan çocuklarından
Mendiller yetmiyor gözyaşlarına, çünkü
Genetik şifre çözülmüş neylesin çocuk
Hem diyarbakırda kiralık bisiklete binmekte kolay
Filistinde elleri kalem yerine taş tutan bir çocuk olmak
Dahada kolay
Kar yağarken sokaklara mahkum olmak zor
Kar yağarken sokaklara mahkum olmak
Kar yağarken, kar, garip, çocuk, çocuk, çocukkkkk
Dünyası yok ahreti yok hiç bir yerde kısmeti yok
Yüreğinde dertleri çok, kimsesi yok garip garip
Garip garip
Yüreğinde dertleri çok, kimsesi yok garip garip
Kimsesi yok garip, garip, garip, garip
Başkalarının 87 milyon euro'sunu aklamayı kendine namus meselesi edinmiş asgari ücretliler, 3 ay önce kahraman polis deyip bugün katil polis diyen solcumsular, yargı sistemi sadece gruplar arasındaki intikam aracı olan bir ülke, bir de bu ülkeyi seven bu ülke için canını verebilecek saf insanlar. Ne biçim bir yer lan burası?
kemal sunal'ın oynadığı bir filmdir. film çok acıklı olmakla beraber oyuncuları çok doğaldır. insan ister istemez soruyor, bu kadar sahici oynanır diye.
Memduh Ün imzalı eser, Charlie Chaplin’in ilk uzun metrajlı filminin gerçek anlamda kültürel bir yeniden çevrimidir. Kemal Sunal ile Nilgün Saraylı’nın ‘baba-oğul’ ilişkisinden oluşan duygu dolu ve eğlenceli anlar ise dikkat çekicidir.
kemal sunalın hem hüzünlü hem de komik filmlerinden biridir. ayrıca o küçük cimbomlu kız bakkal teftişi sahnesinde salam ekmek galeta yerken hep acıkıyorum.
Aslında olağan olan ama bizim nedensellikten bağışık olarak işleyemeyen zihnimiz yüzünden anlam verilemeyen şeyler için kullanılan, "üç nokta" doğasına içkin olan bir kelimedir.
Sözlük, birisi var. Çok sıradan. Sizin konuşmak istediğiniz, söyleşmek istediğiniz, fikirlerini emmek istediğiniz biri. Ama imkansız bunu yapmanız. Garip kısım şu;sıradan ve belki de çok kötü, pislik ve değer bilmeyen insanlar bu kişiyle konuşma fırsatı bulabiliyor, onunla banka kuyruğunda kavga edebiliyor, onun yanında oturabiliyor, onun kahvesini servis ederken yüzünü buruşturup bakma cüretinde bulunabiliyor, onun komşusu olabiliyor, onunla aynı mahallede yaşayabiliyor, onunla metrobüste sıkış tepiş halde yolculuk edebiliyor,onunla aynı caddede yan yana yürüyebiliyor. Hem de farkında bile olmadan! Doğallıkla! Siz bir kere bile göremiyorsunuz, tesadüfen bile kolunuz çarpmıyor. Aynı şehirde bile olamıyorsunuz. Nasıl iş?