daha yeni izlediğim çok güzel ya da kötü diyemeyeceğim aksiyon filmidir. vasat bir film yani. filmde bir çok saçma yerin olmasına rağmen aksiyon sahneleri bu açığı kapatmakta. 300'den tanıdığımız gerard butler iyi bir oyunculuk çıkartmış. en azından etrafına böğürmeden konuşabiliyordu! call of duty moderen savaş oynar gibi (filmi izlemem de cod-4'ü bitirmemin hemen sonuna denk geldi. bi garip oldu) etrafı yakıp yıktı. diğer oyunculuklar da fena değildi.
--spoiler--
film castle denen bir adamın oluşturduğu iki oyun üzerinde şekilleniyor. biri society, diğeri ise slayers. society fakir insanların ya da her isteyenin , zengin insanlar tarafından bir bölgede kontrol edilmesini içeriyor. bu kontrol edilen insanlar bu işten para kazanıyor. kontrol edenler ise şirkete para ödüyor. bu society olayı aynı sims gibi. bu beyinlerindeki değiştirilmiş hücreler nedeniyle kontrol edilebilen insanlar, oyuncular tarafından istenilen şekilde hareket ettirilebiliyor, giydirilebiliyor, istenilen kişiyle seviştirilebiliyor. yani bu society tam da kızlara göre. slayers ise aynı teknikle işliyor ama burada giydirilme ve seviştirilme değil, tam bir öldürme yarışı var. yani kontrol edilen idam mahkumları kazanabilmek için birbirlerini öldürüyor. tabi bu yarış sırasında kendi oyuncuları tarafından kontrol ediliyorlar. idam mahkumlarının elde ettiği tek şey ise özgür olmak. bunun için 29 (sanırım bu kadardı) yarışı kazanmak. film bu açıdan da call of duty modern warfare, the condemned, the death race gibi oyun ve filmlere de benziyor.
daha önce de söylediğim gibi birçok saçma şey var film içerisinde. başlıcalarını söylemek gerekirse bütün sistemin sırf patronları öldü diye, daha doğrusu patronlarını öldüren kable istedi diye iptal etmeleri, castle kable'dan kurtulmak istemesine rağmen tam da zenci azman bizim üçyüzüncü ıspartalıyı salatalık yapacakken gardiyanların onu alıp götürmeleri, kable vastle'ın kalbine bıçağı saplayacakken catsle'ın adamlarının bunu hiç sallamaması vs.
--spoiler--
sırf aksiyon izlemek istiyorsanız, surrogates, death race gibi filmleri sevdiyseniz izleyin derim ama sinemaya gitmemek lazım bu film için. hollywood çok para kazanmasın. ev'de izleseniz de olur.
not : bu arada zengin piçin minority reporttan arak bilgisayarına da hasta oldum yani.
bu gunlere gelene kadar bir çok dünyayı ele geçirme senaryosu izledik biz sevgili izleyenler. kimisi bir silah yaparak dünyayı ele geçirmek istedi, kimisi firavunları kullandı bu iş için kimiside uzaylıları. gelin görün ki filmimizde yeni çağın hastalığı internet üzerinden online oyun oynatarak dünyayı ele geçirebileceğini düşünmekte kahramanımız.
gelin görün ki oyuna virüs bulaşmakta birileri kahramanımızın bu amacı güttüğünü anlamakta. Hal böyle olunca da yeni bir dünyayı ele geçirme filmi ile karşımıza çıkılmakta.
gelelim görsellere ve senaryonun akışına senaryo fazlasıyla tek düze bir sonraki hareketi tahmin etmek pekte zor değil. görsel seviyesi ise oldukça alt sınırlarda kalmış sanal bir dünyadan bahsediliyor ama hala herkes zikiş zokuş derdinde günümüz oyunlarına bir bakacak olursak inek beslemekten uçuş similasyonlarına kadar renkli bir yelpaze bizi bekliyor ama tüm film secondlife olayına bağlamış ve bana kalırsa üzerinde de pek durulmamış
kısacası gamer isminde bir oyun yapılacaksa bence biraz daha hayal gücü kullanılıp insanları şaşırtacak bir iş yapılmalı. Senaristlerin ve yönetmeninde game in g sinden anlamadıkları son derece açık geçen bir yerde okumuştum bir hayat şekli ile ilgili birşey yazmak çekmek istiyorsan, örnek bankacılık önce gidip bankacı olmalısın o işte çalışıp o işi öğrenmelisin yazıyordu. bence bu durum bu filmi yapanlar içinde geçerli önce oyun oynamayı öğrensinler sonra film çekmeyi denesinler.
mantıksız aksiyon filmi mi olacağına toplumsal eleştiri yapacak ağır film mi olacağına karar verememiş sonucta kötü olmasa bile eldeki malzemeyi harcamış bir bilimkurgu macera filmi.
Çatışma sahnelerinde birinci sahıs olarak aksiyona dahil olabilseydik çok daha iyi olabilirdi belki.