Gündelik olarak bakıp, selçuk oynamasın, sneijder oynasın demek yerine daha geniş düşünüp bir şekilde taraftarın kulüp üyeliği gücünü ve dolayısı ile yönetime müdahale edebilme gücünü elde etmesidir.
3 büyük kulüp içinde taraftarın en az etkili olduğu takım galatasaray'dır. 19. yüzyıl Amerikasının zencileri gibi maça gitmesi, ürün alması, bağırması, passolig alması beklenir ama kulüp yönetimi kalın abilerin işidir ve asla oraya müdahale edemez. Bugün aziz yıldırım bir şekilde sokaktaki fenerbahçeliyi, fikret orman sokaktaki beşiktaşlıyı konuşması, duruşu, hayatı algılayışı bakımından gayet iyi temsil ederken liseli veya değil hiç bir galatasaray başkanı sokaktaki galatasaraylıyı temsil edememektedir. Eski başkan Ünal Aysal liseden mezun olduktan sonra tam 42 sene kulübe üye olma ihtiyacı hissetmeyecek kadar (ilk üye oluşu 60 yaşında) kulübü takip eden bir iş adamı idi, sokaktaki kaç galatasaraylı kulübe istediği an üye olma şansı varken 42 sene bekler?. Mevcut başkan kendi ifade ettiği gibi passolig alma ihtiyacı hissetmeyen yani başkan seçilmese idi hiç bir maça gitmeyecek, en fazla evde digiturk'ten şöyle bir bakıp geçecek bir emekli rektör. Her ne kadar sevmesem hatta nefret etsem bile aziz yıldırım'ın yönetimden ayrıldıktan sonra hiç gidemeyecek olsa bile staddaki en pahalı locayı alacağından eminim.
Sonuç olarak taraftarın gazını almak için araya sos olarak Abdurrahim albayrak'ı yönetici almak yerine ( ki kendisi her zaman liseli başkanların listesinde bak liseci değiliz demek ve aramıza sizleri de alıyoruz mesajı vermek için alınır, liseli olmayan hiç bir başkan adayının listesinde kendisini göremezsiniz )
Mehmet Demirkol'un dediği gibi bir seçim günü taraftar istiklal caddesi'ne sel gibi akıp seçim alanını işgal edene kadar bu takım emekli rektörler, ömrü hayatında köfte ekmek yememiş, açık tribünden maç seyretmemiş, hatta hayatında maç bileti kuyruğuna girmemiş başkanlar tarafından yönetilecektir.