saçma sapan taraftarı heyecanlandırma amaçlı yapılan 2000 ruhudur. yok öyle dünya arkadaşlar kaliteli yerli oyuncular ve üst düzey yabancı futbolcuları kadronda bulundur; iki veya üç sezon beraber oynasınlar gene avrupada başarı gelir. (bkz: eğri oturup doğru konuşalım)
bir derbi maçından sonra claudio andre taffarel grip olmuştu çünkü o maçta kaleye doğru dürüst bir tehdit gelmemişti.
en ufak ağrıda fizyoterapiste giden futbolcu yoktu, ciddi biçimde kolunu sakatlayıp maça devam eden bülent korkmaz vardı.
rakibin üstünlüğü karşısında geri çekilmek yoktu, milan' a karşı geriden gelip 2 gol atarak maçı kazanmak söz konusuydu.
artık küçüklüğünden beri tuttuğu(!) takımın formasını taşıyan genç bir futbolcunun kramponlarının vidalarını kontrol eder, gerekirse ayarlardı gheorghe popescu.
işte böyle bir ruhtu 2000 ruhu.
dostluk kıymetli bir olgudur. kolay kolay kurulmaz.
ortalama bir takım düşünün. birbirinin ayağını kaydırıp forma kapmaya çalışan futbolcudan, birbirine karşı kin besleyen malzemecisine kadar her türlü teksasvari içsesi barındırır.
fakat yine bir takım düşünün ki, inanç var. istek var. korkusuzca, cesurca savaşma isteği var. sımsıkı kenetlenmiş 18 aslan var. dostluk, kardeşlik var. onun açığı, onundur değil, takımındır mantığı var. top benden çıksın da ne olursa olsun mantığından söz etmek mümkün değil, bilakis top bana gelsin ben de faydalı olayım anlayışı mevcut. teknik direktör fatih terimi düşünün, en verimli zamanları. böyle inanmış bir takıma, gerekli motivasyonu sonuna kadar sağlayabilecek bir yapısı zaten fıtratının gereği. ve hepsini birleştirirseniz, savaş bombasını andıran bir takım oluşuyor. yetenekle istek, açlıkla inanç bir olunca da başarı kaçınılmaz oluyor.
taktik tam takımın yapısına uygun. herkes önce kendine, sonra takım arkadaşına inanıyor. benim yaptığım hatadan ne olacak amına koyim demiyor. ben de katkı sağlarsam analarını sikeriz diyor. işte bu ruh öyle bir ruhtu. o ruh bir daha gelir mi bilemeyiz, ancak şahsen benim en keyif aldığım, futbolun futbol olduğunu hissettiğim, izlerken kendimi tutamadığım takım, 2000 yılı uefa şampiyonu galatasaray'dı.
not: fenerbahçeliyim. evet. ama ondan önce iyi bir türküm. ülkemin takımı başarırsa gururlanırım. ülkemin takımı savaşırsa desteklerim. *
ortada avrupa kupalarında türk takımları bazında elde edilmiş şimdiye kadar ki en büyük başarı olduğu kesin , ancak bunu sürekli ruhla, oyuncu duruşuyla falan açıklamak yersiz , elbette elde edilen başarılarda futbolcuların takım olma bilince sahip , uzun yıllardan beri beraber oynayan futbolcular olması önemlidir ama asıl başarıyı getiren dönemin galatesaray' ında her mevkinin futbolcusunun kaliteli ve işini bilen adamlar olmasıdır. zaten başarının olmadığı, gelmediği takımlarda takım ruhundan ve arkadaşlık ortamından mücadele ve hırstan söz edilmez bu yüzden . bu kavramlar şarttır başarı için ama yalnız başına etken değildir. öncelik kaliteli bi kadrodan geçer . galatasrayın öncelikli olarak ruha değil iyi topçulara ihtiyacı vardır aynı başarıyı yakalamak için
tarih te osmanlı devletinin avrupa daki gelişmeler yüzünden geri kaldığını bir türlü kabullenemeyip sultan süleyman dönemine dönme çabaları vardır ki 1718 pasarofça barışına kadar sürmüştür. ondan sonra yavaş yavaş aklı ermeye başlamıştır gerçeklere.
galatasaray ın durumu da yaklaşık olarak budur ancak yakalaması gereken bir ruh değil yaratması gereken bir ruh vardır.