Bugün günlerden bir gün değil... Bugün Peygamber Efendimiz'in (SAV) dünyamızı şereflendirdiği kutlu doğum günü... Her yıl olduğu gibi bu yıl da bu müstesna günü Mevlid Kandili olarak kutluyoruz. Her ne kadar medya ve ticaret tezgâhları bir takvim çakışmasını fırsat bilerek bugün için bir başka etiketi daha fazla öne çıkarıyor olsalar da, bu bizi ilgilendirmiyor, ilgilendirmemeli. inanan bir insanın ilgilerini neye yöneltmesi ve vaktini neyle geçirmesi gerektiği bellidir. Özellikle tevekkül ve tefekkürle doldurulması gereken böyle müstesna bir zamanın, ucuz piyasa dolduruşlarına gelinerek zayi edilmesini bir Müslüman için asla kabul edilebilir bulmadığımı ifade etmek isterim. Sırf Mevlid Kandili ile Sevgililer Günü takvimin aynı yaprağında buluştu diye iki başlı, iki parçalı, bölünmüş bir gündeme razı olacak da değilim. Kadim olanla türedi olanı barıştırmaya çalışmak gibi bir gayretim yok. Sevgililer Günü'nün Roma Katolik Kilisesi'nin toplum hayatındaki küçük bir ritüeli dönüştürerek Hıristiyanlaştırmak suretiyle tesis ettiği ve aslen Aziz Valentin adına kutlanan bir gün olduğunu artık hemen herkes biliyor. Bizim ülkemize 90'lı yıllarda bir sosyete züppeliği olarak girdiği de biliniyor. Bir modaya dönüşüp toplumsal hayatta kısmi bir yaygınlık kazanması tıpkı Noel şamatası gibi, küresel tüccar zekâsının sıradan insanın tüketimi bir 'ayin'e dönüştürme eğilimini fark etmesiyle ortaya çıktı. Her yerin pembeye boyanıp her malın üstüne bir kalp kondurmak meseleyi "aşk"la ilgili hale getirmeye yetmiyordu ama; onun çaresini de aşkın tarifini değiştirmekle buldular. insanlar doğal hormonal eğilimlerinin, beğenilme arzularının, kısa ömürlü duygu tüketimlerinin kendilerine yaptığı şeyleri aşk zannetmeye başladılar kısa zamanda. Birbirlerine hediyeler aldılar, para dolaşıma girdi, tüccarlar kazandı. Ekonomik kazanımların insanların lehine olduğunun tartışmasızca kabul edildiği bir zamanda çarkları döndüren her şey gibi Sevgililer Günü de anında hazmedildi. insanların "aşk" konusundaki zihinsel berraklıklarını kaybetmelerinin, kalpleriyle ve duygularıyla ilgili erozyonlara da yol açacağı hesaplanmadı. Sonuçta aşk ya da sevgili olma hali, herkesin bir ucundan çekiştirdiği epeyce ucuzlatılmış bir duygu bulamacı oldu çıktı. Kutlanan da bir anlamda işte bu ucuzluktur. Bir anlamda içinden doğduğu Hıristiyanlık inancında bile zemininden kopmuş, dini bir ritüel olmaktan çok bir piyasa enstrümanı haline gelmiştir.
Bu manada ben takvime baktığımda bugünün sadece Mevlid Kandili olduğunu görüyorum. Şimdilerde dillendirilen ismiyle Kutlu Doğum, sadece bugünü değil, bütün zamanları şereflendiren, yeryüzünü nura garkeden müstesna bir hadisedir. Müslümanlara düşen, bu mübarek günü vesile ederek iki cihan serveri mübarek Efendimiz'in (SAV) hatırasını kalbinde yâdetmektir. Onun insanlığa bıraktığı nurlu mirasından payını alabilmektir. Salat-u selamlar ile kapısını çalarak, bereketinden bereket, feyzinden feyz, muhabbetinden muhabbet damlaları ümit edebilmektir. Ki o damlalar deryadır, ummandır bizim için...
Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki sadece kafalar karışmış değildir, kalpler de kamaşmıştır. Hepimizin su kadar berrak bir hayata ihtiyacımız var. Bunun yolu her şeyin aslını konuşmak, her işi özüyle tanıyabilmektir. Paha biçilemez olanla beş para etmez olanı aynı insanlığın içinde bir arada tutulamaz. Aklımıza da, kalbimize de sahip çıkalım artık.