kitapta, deniz gezmiş'in son sözlerinden ''yaşasın türk ve kürt halklarının kardeşliği'' cümlesi vardı. bir kitabın, bu cümleyi taşıdığından ötürü toplatıldığını duymuştum. ben de o bölüme gelince ''yaşasın'' dedim ve beş nokta koydum, bir de dipnot düştüm ''buradan beş sözcük çıkarılmıştır'' diye. kitabın ikinci basımında bu cümleyi şöyle değiştirdim ''yaşasın türk....'' üçüncü basımında ''yaşasın türk ve kürt...'', dördüncü basımda ''yaşasın türk ve kürt halklarının'', beşinci basımda ''yaşasın türk ve kürt halklarının kardeşliği'' diye cümleyi tamamladım ve kimse anlamadı. hatta bunun üzerine nâzım'ın o ünlü dizelerini okumuştum: ''ben bir ceviz ağacıyım/ gülhane parkında / ne sen bunun farkındasın / ne de polis farkında.''
"Ve olmadı. Öldüremedik.
Bu konuyu aramızda hiç konuşmuyoruz.
...
Ben açıkça söyledim: "Öldüremem" dedim. Oysa başta "Öldürürüm" diyordum.
Sinan daha başlangıçta öldüremeyeceğini anlamış.
Hiçbirimiz adam öldürmemişiz ki o güne kadar. Hiçbir deneyimimiz yok. O günden sonra da öldürmedik kimseyi. Biz insan öldürmedik reis."
belki edebi değeri yüksek olan bir kitap değil ancak o duyguları, o amaçları, o gençleri çok iyi anlatan anı türünde bir kitap. görüşünüz ne olursa olsun, etkilenmemek elde değil. kendilerinin de dediği gibi yaptıklarını, kararlılıklarını okuyunca saygı duyuyorsunuz.
olayları 1. ağızdan anlatması, sürükleyiciliği, yaşanmış olaylar olması gerekçesi ile 2 günde bitirdiğim* inanılmaz eserdir. yoldaşların başına gelen olaylar insanı ağlatır. bunu yapan insan olamaz, bir insan bir insana bunu nasıl yapar lan dedirten ve herkesin okuması gereken bir baş yapıttır.
akıcılığı ve gerçekçiliği sayesinde 2 günde bitirilebilecek bi kitap. kitapta mücadelede bulunmuş kişiler olayı birinci ağızdan anlattığı için güzel de bir kaynaktır.
erdal öz kitabı.ne yazık ki ülkemiz gençlerini belirli bir ideolojiye ısındırmak için kullanılan kitaplar içinde ilk sıralardadır.oysa erdal öz ün amacı tam olarak bu mudur?tartışılır.
üç onurlu insanın, sayfalar dolusu gönlünüze akmasıdır bu kitap. boğazınız düğümlenir her sayfada. ellerinizin içinde yok olmaktadır güzel bakışlı insanlar ve buna engel olamayacak kadar acizdir yürek.
sonra karşıyaka mezarlığına bakıp pencereden, '' bu koskoca devrimciler, bu toprağın altında olamazlar '' dersiniz. inanmazsınız, inanmak istemezsiniz. '' yazık olmuş '' diyemezsiniz, çünkü her devrimci, '' yazık '' olmayacak kadar onurludur, bilirsiniz.
henüz ondört yaşlarındaydık solan güllerimizi tanıdığımızda. deniz yürümeye başlamıştı içimizde yaylana yaylana...kimin gözünde farkettilerse deniz'in tebessümünü, disiplin kurullarına sevkettiler, '' çocuğunuza birkaç soru soracağız diye evinden aldılar, karakollarda sorguladılar. sonra hukuki süreçlere devrettiler inancımızı. elimizde onurumuzdan başka birşey bırakmayıp, saldılar bizleri karartılmış geleceğimize. oysa bizler sevgilimize bu kitabı hediye etmekteydik yine de, '' onları sevmeyen bizi sevemez '' diye...
üç fidan yirmidört yaşlarındaydılar, çok oldu yirmidördümüzü geçeli ama onlar hep abimiz kaldılar. ne kadar acı kaldıysa da içimizde, bize o hüzünlü tebessümü bıraktılar...
'' karşıyakanın üç gülü
yürek dalıma gömülü
karşıyakanın üç gülü
tüm kançiçekleriyle
gözpınarıma gömülü.
denizgül, yusufgül, hüseyingül... ''
kim olduklarını, ne yapmaya çalıştıklarını anlamaya yarayacak bir kitap. kimlere nasıl kıymışız. o zaman bir kaç kişinin asalım demesiyle üç gence kıymışlar. şimdi bütün ülke asın onu(apo) diyor, ama cesur büyüklerimiz kıyamıyor. bu kitabı okuyalım en azından gençlerin ne kadar cesur olabileceğini öğrenmiş oluruz.
siyasi görüşünüz ne olursa olsun, okumanızı tavsiye ettiğim romandır. biyografi, ropörtaj, roman ve deneme türlerinin karışması sonucu oluşmuş hoş bir kitaptır. sol görüşün propogandasını yapmaz, bundan dolayı her türlü görüş mensubu tarafından okunabilir. *
''...aşk olsun sana çocuk demiş şair...öyle buruk bir tat ki ağızda bıraktığınız, ölümünüz, hayattan hunharca çekip alınışınız..öyle yutkunması zor, öyle yutulması. oradan bakıp bakıp iç çekiyor musunuz şimdi, ''ölüm amacımız, size yaşama sevinci kazandırmaktı'' diyor musunuz, hani acıyor musunuz bize, bir hiç oluşumuza...tek derdimizin daha çok para, daha çok seks, daha iyi bir araba oluşuna...acıyın bize, acıyın...acınmaya ihtiyacımız var çünkü.
hani, kendi tabureni bile kendin çekecek kadar gururluydun, sen... deniz... ya biz? yeşil parkan vardı hani, şimdi bizim de levislerimiz var, postalın vardı, bizim de pumalarımız, adidaslarımız var, ha birde amerika bayraklı bokserlarımız var...söylesene çocuk acıyor musun bize...söylesene kim ölü şimdi, siz mi biz mi?''
nerden nereye diyebilmemiz için ufak bir başlangıç olan kitap, okumamak suçtur, günahtır, ayıptır...
özellikle son kısımlarında fazlaca hüzünlendiren kitap. zaten erdal öz de bu kitabı roman gibi de okuyabilirsiniz ama sizde bırakacağı hüzün kalıcı olsun gibi bir şey diyordu. dağda vurulan yoldaşlarının cesetlerini teşhis eden, ayaklarının altı dirsekleri eriyen, kemikleri derisinden görünen, elektrikle işkence yapılan ve asılan çocuklara ağıt gibi...
** 'gemide' ve 'lalelide bir azize' nasıl birbirini tamamlayan iki filmse 'darağacında üç fidan' ve 'gülünün solduğu akşam' da biribirini tamamlayan iki kitaptır. farklı insanlar tarafından kaleme alınsa da bu neden oldu şimdi diye bir soru sorduğumda cevabını hep öteki kitapta bulmuşumdur.
edebi olarak güçlü değil, ama bir amaca hizmet ediyor sonuçta. erdal öz iyi bir yazardır, bu kitabın kötü olması, öz ün duygularını gemleyememesidir ve durum itibariyle normal karşılanabilir bu.