bi yandan ürkütücü, bi yandan garip bi şekilde ilgi çekici olan delilerdir. ikisinin de nedeni, yolda yürürken aklımıza komik bi şey geldiğinde bile yanlış anlaşılmamak için gülümsememizin dudaklarımızda donup kalmasıyken, onların bu korku olmadan her daim gülecek bi şey bulmalarıdır. aslında hayatın kendisinin komik olduğunu en az bizim kadar bilip bunu bastırmak için herhangi bi çaba göstermemeleridir.
bir deli ile konuşmak hayata gülerek bakmanıza sebep olacaktır. aslında normal olanlar onlar değillermidir belki de. ve belki de asıl deli olanlar bizlerizdir...
her daim konuşmak istediğim insanlardır ama yanımdakiler tarafından pek çok kere durdurulmuş ve bu dileğime bir türlü kavuşamamışımdır. Bunca salak konuyu merak ederken* onların hikayelerini merak etmeyenleri anlayamıyorum.
her şeyin sırrına vakıf, varoluşun sorun olmadığını farketmiş ve baktıkları yerden "normal"lerin görmediklerini gören özgürler onlar. gülümsemeleri müstehzi değil, eğlenir gibi de değil. biraz acıma var o gülüşlerinde (ben keşfetmedim, bir tanesi anlattı bana.)
çok önemsiz şeylere büyük anlamlar yüklediğimizi, sahip olduğumuzu sandığımız şeylere kölelik ettiğimizi, o şeyleri kaybetme korkusuyla aklımızı yediğimizi düşünüyorlarmış. kendi aralarında konuşmadan anlaşırken yazıklanıyor, üzülüyorlarmış bizim için.
çıldırmış gibi görünüyormuşuz birilerinin belirlediği küçük, devamlı ve oyalayıcı hedefler için koştururken. kendimizi çok önemsiyor evrenin kendisi sanıyormuşuz, ama aynı zamanda da hakettiğimiz gerçek ilgiyi esirgiyormuşuz kendimizden.
migrosun otoparkında karşılaştık geçen gün, geziyordu... durmadan yanımdan geçerken öyle kulağıma fısıldadı. gülüyordu ama üzüldüğünü hissettim. "kendi"miz olmaktan korktuğumuz için, sürüden ayrılamadığımız için, hepi-topu 50-60 yıllık süreleri kendimize zehir ettiğimiz için üzülüyordu. deli!
belki o gün bayramdır. ilk kez o bayramda birileri ona el uzatmıştır. yada ilk kez küçük bir çocuk deli dememiştir ona da oyuncak kamyonları ile oynamışlardır beraber.
"normallerin" somurtarak gezdiği dünyanın gülen yüzleridir. neden gülerler hiç neden yokken sokakta? peki biz neden somurtarak yürürüz sebepsiz yere her daim? yoktur onlarda kin, nefret, haset ve hırs da ondan. bir hayatın akışına bakarlar; bir de hepimizin ne zamandır bakmayı unuttuğu semaya, sonra gülerler içlerinden gelerek saf bir çocuk gibi. "bu insanlar ne budala, şu evrende bir nokta kadar bile yer kaplamadıklarının farkına varmadan kendilerini evrenin merkezi sanmakta. yerler birbirlerini fani bir çıkar, bir hırs uğruna. varsın ben olayım deli onların minik dünyalarında".
victor hugo'nun "gülmek için mutlu olmayı beklemeyin , belki de gülmeden ölürsünüz" sözünü kendine şiar edinmiş , tüm kalbiyle özümsemiş kimselerin işi. *
gezme eylemini icra ederken sadece delilere mahsus değildir anlamsız yere gülümsemek. aşıklar da böyledir. zati aşıklık ile delilik arasında inceden de bir çizgi vardır,ötesi yok...
saklambaç oyununu en iyi oynayan insan kitlesidir.
öylesine iyi saklanırlar ki kimse bulamaz, ulaşamaz. bu yüzdendir tebessümleri.. gülümsemelerinde hayatla dalga geçmenin ve görünürken görünmez olmanın esrarı, dalga geçişi vardır.
ya da herşeyi bırakıp çekip gitmiş olabilmenin gizemli mutluluğu..