füruğ ferruhzad

entry92 galeri62 video1
    50.
  1. “...

    ve ne kadar yılan yuvasına benziyor bu gökyüzü
    seni öperken bile
    düşlerinde darağacına senin için ipler ören
    adamların ayak sesleriyle dolu
    selam ey masum gece..

    ...”

    FURUĞ FERRUHZAD
    1 ...
  2. 51.
  3. "onlar bir yüreğin tüm saflığını
    kendileriyle masallar sarayına götürdüler
    ve şimdi artık
    nasıl birisi dansa kalkacak
    ve çocukluk saçlarını
    akan sulara dökecek
    ve sonunda koparıp kokladığı elmayı
    ayakları altında ezecek?"
    2 ...
  4. 52.
  5. kadın şair.
    bunun gibisi enderdir.
    iran halısı.

    "yeryüzü ayetleri" meşhurdur.
    1 ...
  6. 53.
  7. "kuş ölür, sen uçuşu hatırla."
    3 ...
  8. 54.
  9. Okuduğum bölümü bitirip, ingiliz edebiyatı üzerine lisans yapıp, tezimi üzerine yapacağım şair/yazardır. Kendisini geç olsa da tanımış olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Tanıma hikayem de arkadaşlar tarafından aa bak aynı sen denmesinden gelmektedir. Kadın cidden otuzlu yaşlardaki halim gibi. Hem bu sebepten, hem de tabi ki yaptığı edebiyatın kalitesinden, melankolisinin getirdiği bittersweet tattan, siyah beyazlığının nostaljisinden, aşklarından/nefretlerinden.
    Henüz kitaplarına hatta ve hatta kendisini tanıyan bir kitapçıya ulaşamasam da, kendisi ile bir ara aşk yaşayan daha sonra arkadaş olarak kaldığı (bkz: celal hosrovşahi)nin Füruğ'nun öyküsü adlı kitabına başlamak üzreyim. Kitabı hemen bitirip aktarımları buradan edit'le bildirmek isterim. Bu kadını tanıyın/ tanıtın. Fars edebiyatının buna ihtiyacı var. Cidden.

    Edit: Kitabımı hala bitiremedim. Lakin Aşk Şiirleri kitabını aldım. ve Füruğ'nun yutuba düşen kısa filmini izledim. (evet bu insan hem harika bir şair, hem güzel bir kadın, hem iyi bir oyuncu hem de toplumcu gerçekçi harika bir de yönetmen) Sevgili iranlı şair severler, böyle bir şiir okuma, böyle bir hüzünlü ses, böyle ahenkli bir dil yok mutlaka izlemeniz gerek. Tabi film kasvetin allahı. Bitirdiğinizde muhtemelen öeh niye izledim ki şimdi ayaklarına girebilir, hayatın boşluğuna dair kafanızdan türlü fikirler geçirebilir, aynaya bakıp kendinizi olduğunuzdan daha güzel görebilirsiniz.
    Hadi iyisiniz, bugün iyi günümdeyim. Linkini buraya bırakıyorum:
    http://www.youtube.com/watch?v=5WL4w5ceO7w
    2 ...
  10. 55.
  11. "Düşler
    ne kadar safsalar o
    yükseklikten düşüp ölürler"
    1 ...
  12. 56.
  13. ' kuş ölür sen uçuşu hatırla ' diyen güzel kadın.
    3 ...
  14. 57.
  15. şiirleri bir harika olan kadın ve bu şiiri ayrı bir sevilesidir..

    Yeniden merhaba diyeceğim güneşe
    Gövdemde akan nehirlere
    Bulutlar gibi uzayıp giden düşünceme
    Benimle birlikte kuru mevsimlerden gecen
    Bahçemdeki ağaçların hüzünlü büyümesine
    Gecenin kokusunu hediye eden kargalara
    Yaşlılık biçimim olan ve aynada yaşayan anneme
    Tekrarlanan şehvetimle döllenen yeryüzüne
    Yeniden merhaba diyeceğim
    Geliyorum, geliyorum, geliyorum,
    Saçlarımla, Yeraltı kokularının devamı
    Gözlerimle, Karanlık tecrübesiyle
    Duvarların ötesinden kopardım dallarımla,
    Geliyorum, geliyorum, geliyorum,
    Ve aşkla dolu avluda bekleyen kıza
    Yeniden merhaba diyeceğim...
    2 ...
  16. 58.
  17. Redaksiyon derginin, yeni çıkan kadın dergisi Redsista'da hakkında şöylesi bir yazı yazdığım, ölüm yıldönümünde yazarken duygulandığım şairdir. Benzetildiğimdir. Kendime benzettiğimdir. Keşke yaşasaydı'nın en içtenlerini söylediğimdir.

    Hüznün, isyanın ve şiirin kadını: Füruğ Ferruhzad

    Füruğ Ferruhzad; şair, yazar, oyuncu, yönetmen, ressam. Her şeyden önemlisi kadınlığı yasaklanmış topraklarda kadın olabilen bir iranlı. (fotoğraf altı özeti)
    …1935.Soğuk mevsimin başlangıcına inanılan bir Ocak günü, evdeki militarist düzene inat edercesine meraklı, bakışları saçlarından kara bir kız çocuğu doğdu komşumuz iran’da. ilkokuldan sonra Kız Sanat Okulu’na verilen Füruğ, burada “kız işleri” öğrendi. Dikiş, nakış, örgü... Ama bunun yanı sıra resim dersi de görüyordu ve ataerkinin oldukça hakim olduğu ailesinden, özellikle ordu mensubu babasından gördüğü erkek ayrımından dolayı duyduğu üzüntü ve kızgınlığı resimlerine dökmeyi öğrendi. Füruğ bütün hayatı boyunca bu düzenle mücadele edecekti. Sürekli evden kaçma planları yapıyor, kadınlara yasak olan pencerelerin bir gün kendisine de açılacağını, ‘kendine ait bir oda’sı olacağı günleri düşlüyordu. Şiirlerinde görülen ışık-pencere-perde-kapı imgeleri çocukluğunun soğuk günlerinin birer hatırasıydı onun için.
    "evime gelirsen eğer sevgili bana bir ışık getir ve küçücük bir pencere // oradan mutlu sokağın kalabalığını seyredeyim."
    16 yaşında geldiğinde, bu sefer evli bir kadın olarak karşımıza çıkacaktı Füruğ. Evlendikten bir yıl sonra oğlu Kamiyar dünyaya geldi. Ama birinin karısı olmak ona yetmeyecekti. O bir ‘kadın’, bir ‘şair’ olarak anılmak, yaşamını böyle devam ettirmek istiyordu. Bir yıl sonra eşinden ayrıldı. Şeriat kurallarına göre, çocuğun velayeti babaya verilirdi. Çocukluğundan bu yana gelen kederine keder eklendi Füruğ’nun, oğlunu bir daha göremeyecekti çünkü. Oğlu için şu satırları yazmıştı bir şiirinde:
    ”…seni istiyorum ve biliyorum
    asla koynuma alamayacağım
    sen o aydın ve pırıl pırıl gökyüzüsün,
    ben bu kafeste bir tutsağım…”
    Hüznünün yazı halini asla terk etmeyecek, Tahran’a dönüp ilk kitabını yayımlayacaktı Füruğ. Onun için hayat her zamankinden çok daha zor olacaktı. Hem ‘günah dolu’ resimler çizen, hem erotik bulunup acımasızca eleştirilen şiirlerin şairi, hem de boşanmış bir kadın olarak, toplumdan tamamen dışlanmış hissediyordu. O sıra “Günah” isimli bir şiir yayınladı.
    Günah işledim lezzet dolu bir günah
    Alevli yangılı bir kucakta
    günah işledim kinci, sıcak
    Ve demirsi iki kol ortasında”
    Bu şiirde başka başka aşklarından, yaşadığı gizli ilişkiden dem vuruyordu. Şiir tesirini hızlı göstermiş, ailesi dahil herkes tarafından ötekileştirilmiş, “kötü kadın” yaftası yemişti artık Füruğ. Yaşadığı yılların ikinci dünya savaşı zamanlarına denk düştüğünü de düşünürsek hayatı zindan edilmişti, sanatçıların, demokrat düşünlü insanların toplumdan dışlandığı, durmadan gözaltına alındıkları dönemlerdi zaten. Yazar arkadaşı Celal Hoşrovşahi Füruğ’nun Öyküsü adlı kitabında, bir gece telefonun çaldığını, polisin aradığını anlatır. Neden olduğunu sorunca, polis şöyle der ”Bugün bir miting sırasında yakalandı Füruğ hanım. Polise hakaret ve dövme suçundan…” işte bu sınırlara ve duvarlara boyun eğmenin doğaya aykırı olduğunu söyleyen bir kadının hapsedilmesinin öyküsüydü.
    1958 yılında aşka ve güneşe ibrahim Gülistan’la tanışarak merhaba diyecekti Füruğ. ibrahim, çevirmenlik ve yönetmenlik yapan aydın bir kişidir. Golestan adlı film şirketinin de sahibidir. Füruğ sinemada oyunculuk, dublaj, kameramanlık gibi birçok iş yapacak, hatta daha sonraları iranlı cüzzam hastalarını ve sorunlarını anlattığı bir kısa film çekecekti. Cüzzamın yüksek derecede bulaşıcı bir hastalık olduğunu bilmesine rağmen, 3 hafta kadar onlarla yaşayacak, yaşamlarına bizzat şahit olacaktı Füruğ. Tebriz Cüzzamlılar Evi’nde geçirdiği bu süre zarfında Hüseyin adlı çocuğun kendi gibi kara ve meraklı bakışlarından etkilenecek, kendi canından sayacak, onu evlatlık edinecekti. 1963’te “Yeniden Doğuş” adlı, şiirinin en olgun eserini yayınlayacaktı. Aynı adlı şiirinde dediği gibi onun payına düşen, anılar bahçesinde hüzünlü bir gezintiydi. isyanları, aşkları, şiirleriyle varolan bu kadın, stüdyoya yetişmek için arabasıyla hızla giderken, bir okul servisine çarpmamak için direksiyonu kırınca kaza yapıp daha 32 yaşında gözlerini yumacaktı hayata. “inanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına” adlı şiir kitabı sonsuza dek öksüz ve yarım kalacaktı. Ne acıdır ki, hayatını onunla mücadeleye verdiği bu düzen, yakasını öldükten sonra da bırakmayacak, bu günahkar kadının cenaze namazını kıldırmak isteyen hiçbir molla olmadığı için, cenazesi iki gün bekletilip, daha sonra bir yazar tarafından kıldırılacaktır.
    20. yüzyılın en önemli kadın şairlerinden olan Füruğ, yaşamıyla, durmaksızın sürdürdüğü başkaldırısı, hüzün yüklü şiirleri, kapkara bakışları, cesur bir kadın oluşuyla sadece iran’ı ve çevresini değil, tüm dünyayı etkileyecektir. Örneğin, Michael Hillman, “Yalnız Kadın” adıyla onun hayatını ve şiirlerini yayınlar. Noir Desir’in dinlemekten bıkmadığımız hüzün ritmli “Le Vent Nous Pontera” şarkısı da, iranlı yönetmen Abbas Kiyarüstemi'nin 1999 yapımı Rüzgar Bizi Sürükleyecek filmi de Füruğ’un şiirinden alır adını. UNESCO, Füruğ’un yaşamından yarım saatlik bir belgesel hazırlar ve aynı yıl Bernardo Bertolucci yaptığı bir televizyon belgeselinde Füruğ’a 15 dakikalık bir yer verir.
    “ve ne kadar yılan yuvasına benziyor bu gökyüzü
    seni öperken bile
    düşlerinde darağacına senin için ipler ören
    adamların ayak sesleriyle dolu”
    Füruğ Ferruhzad, kadın olmanın yasaklandığı topraklarda, kadın ve şair kalabilmek, önemsenmek için yaşamış, günümüzde bile geçerli olan bu dizeleri o günlerden yazabilmiş ileri görüşlü bir kadındı. Deliler dünyasında bir tek akıllı olmanın acısıyla büyüdü. Şiirleri, resimleri, yaşadığı her saniye erkekler dünyasına bir başkaldırıydı. O şiirin ahlaksız ve kederli kadınıydı. Ölümünün yıldönümünde bu biyografiyi yazarken, bu düzen içinde ölen/yaşarken yavaş yavaş öldürülen tüm kadınların gözlerindeki hüzne, Füruğ’un babasının nezdinde eril sisteme yazdığı şu sözlerle ortak olalım:

    “… Benim en büyük derdim sizin beni tanımamış olmanızdır; hiçbir zaman da tanımak istemediniz ve belki de hâlâ siz benim hakkımda düşündüğünüzde, beni uçarı, aşk romanları ve Tahran Müsavvar dergisinin öykülerinden dolayı kafasında aptalca düşünceler oluşan bir kadın olarak biliyorsunuz. Keşke öyle olsaydım ve mutlu olabilseydim. işte o zaman dünya küçücük bir odacık olurdu ve ben, dans partilerine gitmekle, güzel ve şık elbiseler giymekle, komşu kadınlarla çene çalmakla, kaynana ile dalaşmakla ve kısacası pis ve anlamsız binlerce işle yetinirdim ve daha büyük ve daha güzel bir dünyayı tanımazdım; bir ipekböceği gibi kendi kozamın sınırlı ve karanlık dünyasında kıvranarak büyürdüm ve hayatımı sona getirirdim. Fakat ben böyle yaşayamazdım. Ben kendimi bildiğim andan beri, benim başkaldırım ve isyanım bu aptalca görünüş ile başlamıştır. Ben büyük olmak istiyordum ve istiyorum. Ben, bir gün doğup ve bir gün bu dünyadan çekip giden ve arkalarında bu geliş ve gidişlerinden herhangi bir iz bırakmayan yüz binlerce insan gibi yaşayamam...”
    Bir kuş öldü, biz uçuşunu hatırlayalım…
    2 ...
  18. 59.
  19. "ve bu benim
    yalnız bir kadın
    soğuk bir mevsimin eşiğinde,
    yeryüzünün kirlenmiş varlığını anlamanın başlangıcında
    ve gökyüzünün yalın ve hüzünlü umutsuzluğu
    ve bu beton ellerin güçsüzlüğü"
    2 ...
  20. 60.
  21. benim kederli ruhuma ne lütfun var
    soğuk ve azardan gayrı?
    0 ...
  22. 61.
  23. yaşamak belki
    bir kadının her gün filesiyle geçtiği uzun bir caddedir
    yaşamak belki
    bir adamın kendini astığı bir iptir
    yaşamak belki okuldan dönen bir çocuktur
    yaşamak belki sevişme arasında yakılan bir sigara
    ya da bir yayayın şapkasını kaldırarak
    bir başkasına anlamsızca gülümseyip "günaydın" diyen şaşkın bakışıdır
    yaşamak belki
    senin gözbebeklerinde harap olan bakışımın kapandığı andır
    ve benim
    onun ay algılayışıyla karanlık kavramını karıştıracağım duygusudur"
    4 ...
  24. 62.
  25. "Kuş ölür, sen uçuşu hatırla"diyen güzel kadın.
    2 ...
  26. 63.
  27. Ev Karadır adlı filmiyle tanınır. iran devriminden önce çekilen bu film hala etkileyiciliğiyle izleyiciye hitap ediyor. Yaşama Uğraşı adında Türkiye'de faaliyet gösteren bir internet sitesi mevcuuttur. Filmde cüzzam hastalığına yakalanan bireylerle yakından ilgilenilir. Filmin asıl amacı cüzzam evinde kalan hastaları dünyanın görebilmesi. Cüzzam hastalığı tedavi edile bilen bir hastalıktır. Umutsuz olmamak gerektiği filmde çok güzel izleyiciye lanse edilebilmiştir.
    2 ...
  28. 64.
  29. iranlı bağrı yanık, yazar, oyuncudur. sadece şair diye nitelendirmek yetmez onu. asker bir babanın kızıdır. ölümü tam olarak aydınlatılamamışlardandır o da. şiirleri anlam bolluğu taşır, ağırdır.

    “ah…
    budur benim payıma düşen
    budur benim payıma düşen
    benim payıma düşen
    bir perde asılmasının benden aldığı gökyüzüdür
    benim payıma düşen, terk edilmiş merdivenlerden inmektir
    ve ulaşmaktır bir şeylere çürüyüşte ve gurbette
    benim payıma düşen, anılar bahçesinde hüzünlü gezintidir
    ve ‘ellerini seviyorum’ diyen
    sesin hüznünde ölmektir”
    2 ...
  30. 65.
  31. Ruhumu ruhundan üflemişler kadını.
    4 ...
  32. 66.
  33. ''Su gibi kendi çukurunda kuruyabilir insan.'' demiştir, ne güzel ne demiştir.
    2 ...
  34. 67.
  35. " Ben ağaçların soyundanım
    Ve bu "bayat" havayı solumak kederlendiriyor beni,
    Ölen bir kuş uçuşu unutmamayı öğütledi bana "

    Yaşasaydın keşke demeyeceğim, etrafımızda uçmaya devam et diyebilirim sadece.
    2 ...
  36. 68.
  37. “Kuş ölür, sen uçuşu hatırla.”
    2 ...
  38. 69.
  39. "O zaman
    Güneş soğudu
    Ve bereket topraklardan gitti
    Ve çöllerde yeşillikler kurudu
    Ve balıklar denizlerde kurudu
    Ve toprak
    Ölülerini kabul etmez oldu artık.
    Bütün solgun pencerelerde gece
    Belirsiz bir düşünce gibi
    Birikiyor durmadan ve taşıyordu
    Ve yollar
    Sonlarını karanlığa bıraktılar
    Kimse aşkı düşünmez oldu.
    Kimse düşünmez oldu yengiyi
    Kimse
    Hiçbir şey düşünmez oldu artık.
    Mağaralarında yalnızlığın
    Uyumsuzluk doğdu
    Afyon ve esrar kokusuyla kan,
    Başsız çocuklar doğdu
    Gebe kadınlardan.
    Koştular mezarlara sığındılar
    Beşikler
    Utançlarından.
    Kötü günler geldi ve karanlık
    Yenilince ekmeğe şaşırtan gücü
    Tanrı elçiliğinin
    Kaçtılar adanmış topraklardan
    Aç ve sefil peygamberler.
    insanın kaybolmuş kuzuları
    Çobanın seslenişini duymaz
    oldular
    Çöllerin cennetinde.
    Aynaların gözlerinde sanki
    Tersine yansıyordu renkler
    Kıpırtılar, davranışlar, görüntüler
    Bir şemsiye gibi tutuşuyordu
    Başlarında aşağılık soytarıların
    Utanmaz yüzlerin orospuların
    Tanrının o kutsal ışık çemberi
    Bataklıkları alkolün
    Ağulu buharlarıyla buruk
    Çekti derin köşelerine
    Durgun aydınlar yığınını
    Kemirdi aç gözlü fareler
    Altın yapraklarını kitapların
    Eskimiş raflarda, dolaplarda.
    Güneş ölmüştü
    Güneş ölmüştü ve yarın
    Uslarında küçük çocukların
    Yitik, belirsiz bir kavramdı.
    Defterlerine sıçrayan kapkara
    iri bir mürekkep lekesiyle
    Anlatıyordu çocuklar
    Tuhaflığını bu eskimiş sözcüğün.
    Zavallı halk
    Yüreği ölgün, bitmiş, dalgın
    Huzursuz ağırlığı altında ölü
    gövdesinin
    Bir yerden bir yere sürünüyordu
    Ve önlenmez cinayet isteği
    Durmadan büyüyordu ellerinde.
    Kimi zaman ufacık bir kıvılcım
    Bu cansız ve sessiz topluluğu
    Ta içinden dağıtıyordu birden.
    insanlar saldırarak birbirlerine
    Biri karısının boğazını
    Kör bir bıçakla kesiyordu
    Bir ana birer birer çocuklarını
    Tandırın ateşine atıyordu.
    Boğulmuş kendi korkularında
    Ürkütücü duygusu suçluluğun
    Öldürdü öldürdü kör ruhlarını
    Ve çocukları.
    Ne zaman bir tutsak asılırken
    Darağacının yağlı halatı
    Korkudan kasılan gözlerini
    Sıkarak dışarıya fırlatsa
    Onlar dalardı içlerine
    Şehvetle titreyen bir düşünceden
    Gerilirdi yaşlı, yorgun sinirleri.
    Ama her zaman alanın kıyısında
    Bu küçük canileri görürdün
    Durmuşlar ve dalgın bakıyorlar
    Fıskiyelerden suyun durmaksızın akışına.
    Ola ki gene de arkasına
    Ezilmiş gözlerinin ve donmuş derinlerde
    Yarı canlı bir küçük şey karışık,
    Kalmıştır.
    Güçsüz bir çırpınışla istiyordu
    inanmayı su sesinin doğruluğuna
    Ola ki…
    Ola ki.. ama ne sonsuz boşluk…
    Güneş ölmüştü
    Kim bilebilirdi artık
    Yüreklerden kaçan o üzgün
    güvercinin
    inanç olduğunu…
    Ah tutsağın sesi…
    Büyüklüğü senin umutsuzluğunun
    Işığa bir küçük yol açmayacak mı
    Bu uğursuz gecenin bir köşesinden?
    Ah tutsağın sesi…"
    1 ...
  40. 70.
  41. "varmak nedir bilmiyorum, ama kuşkusuz tüm varlığımın ona doğru aktığı bir maksat vardır."
    3 ...
  42. 71.
  43. ismiyle ne zaman karşılaşsam aklıma murat menteş i getiren kişi. Ismi Murat menteş in romanlarındaki karakterlerin nevi şahsına münhasır isimlerini hatırlatıyor. *
    2 ...
  44. 72.
  45. "kuş ölür sen uçuşu hatırla" dizesiyle akla kazınan.
    3 ...
  46. 73.
  47. (bkz: kuş ölür, sen uçuşu hatırla)
    Keşke bir güvercin olsaydım, bu dünya sevmek için çok küçük.
    6 ...
  48. 74.
  49. Efkarın, çaresizliğin ve hüznün bir bedende buluştuğu iranlı şair. Öyle ki ömrü boyunca öz oğlunu görememiştir. Oğlunun yokluğunu ise cüzzamlı bir ailenin Hüseyin adındaki çocuklarını evlat edinerek gidermeye çalışmıştır. Şu an kendi yetiştirdiği çocuk Almanya'da refah içinde yaşarken, bütün ömrünü onu görememenin acısıyla geçirdiği oğlu ise iran sokaklarında gitar çalarak yaşamaya çalışmaktadır. Sanılanın aksine bunca aşk şiirinin ilhamı fırtınalı aşkları değil, kendi çelişkilerinden, bunalımından ve iç çatışmasından kaynaklanıyordu. Füruğ hayatı boyunca zamansız ölmek korkusuyla yaşamış ve otuz iki yaşında bir trafik kazası sonucunda hayatını kaybetmiştir. Çok sevdiği oğluna ise şu şiiri ithaf etmiştir;

    "en küçük marşın
    öpücük olduğu gün
    ve insanın
    insana kardeş
    evlerin kapısını artık kapatmadıkları gün kilit
    söylencedir
    ve yürek yaşamaya değer

    tüm sözlerin anlamının sevgi olduğu gün
    son sözcük için söz peşinde olmayasın diye
    tüm sözcüklerin melodisi yaşam olduğu gün
    son şiir için uyak peşinde acı çekmeyesin diye
    tüm dudakların şarkı olduğu gün
    en küçük marş öpücük olsun diye
    senin geldiğin ve
    herzamanlığına geldiğin
    ve sevecenlik
    ve güzellik beraber olduğu gün
    güvercinlerimize yeniden tane serpeceğiz
    ve ben o günü bekliyorum
    benim
    belki bile
    olmadığım günü"
    4 ...
© 2025 uludağ sözlük