Yazarların peygamberidir.
Onu okuyan, ruhunu ateşle vaftiz etmiş sayılır.
Dostoyevski'den sonra hiç bir yazar, beni kesmedi.
Üstad vefat etmeden önce şöyle söylemişti;
"Öldükten sonra başkalarının hayatına dokunacağım için çok mutlu olacağım."
güncelleme yapmak istedim, epilepsi vurgusu, kumar bağımlılığı, kötülük, iyilik, kişiliklerin net bir şekilde betimlemeleri.
her şeyden vazgeçtik dostoyevski senden vazgeçmedik hocam.
“Suç ve Ceza gibi bir eserin düzeni duyulmamış, garip bir şeydir. Onu birkaç gün üst üste tahlil ettim. Bu harikulâde dramın perde perde üstüne tamamiyle Raskolnikov'un şuurunda geçtiğini söylemekle yetiniyorum. İki uzun cilt içinde, kahramanın muhayyilesinin yarattığı ve şuurunun açtığı hislerin ölçüsünden başka bir şey yok.”
yeraltından notlar'da kin tutmanın nasıl bir şey olduğunu ve sonuçlarını, suç ve ceza'da iç hesaplaşmaları ve vicdan kavramını, kumarbaz'da düşman kazanmaktan çekinmemeyi, karamazov kardeşler'de oluşturduğu karakterlerle insana inmeyi ve hukukun derinliğini, budala'da iyi bir insan olmanın ne gibi handikaplar yaratacağını, öteki'de kendi içimizde yarattığımız ve heves ettiğimiz kimliğimizi, ölüler evinden anılar'da içinde bulunduğumuz topluma ait olamama hissini ve biraz da entelektüel düşünceyi, ecinniler'de siyaseti, ezilenler'de kederi ve arka planda kalan diğer eserlerinde de yaşamı kaleme almış en sevdiğim yazar.
"inanırsa inandığına inanmaz, inanmazsa inanmadığına inanmaz." Altı kökteş sözcüğü bir araya getirip birçoklarının inanç durumunu yansıtan bir aforizma yaratabiliyor adam.
şöyle ki: bunca muhteşem psikolojik tahlilleri bir tarafa dursun, bazı betimlemeleriyle okuyucusunu güldürmeyi ihmal etmiyor. mesela "ölüler evinden anılar" adlı eserinde, bir keçinin masanın üstüne çıkarak arka ayaklarının üstünde doğrulup kaba saba bir mahpusun kafasına toslayışını betimlediği satırlar kahkaha atmama sebep olmuştu.
halen daha okumaya devam ettiğim ve sonlarına yaklaştığım "budala" adlı eserinde de ara ara beni güldürüyor.
zaten kendisi ironileriyle güldürebilen ve düşündürebilen bir insan ama aşağıda paylaşacağım ve okuyucusuyla doğrudan, samimi bir şekilde bağ kurmak istediği şu satırlar günüme neşe (aslında iki gün öncesiydi) kattı.
"hiç evlenmemiş, çocuksuz, yalnız yaşayan, dinde ayrılıkçı bu zengin yaşlı tüccar arkasında temiz birkaç milyon (ah sizinle bizde olacaktı ki bu para, okuyucum!) bıraktı."
“sadece gençken yaşanabilecek türden, muhteşem bir geceydi. gökyüzü pırıl pırıldı, o kadar çok yıldız vardı ki şöyle bir bakınca insan düşünmeden edemiyordu; böylesine güzel bir gökyüzünün altında bu kadar kötü insan nasıl yaşayabiliyordu?”
“Acı ve üzüntü, Engin bir bilinç ve derin bir yürek için her zaman zorunludur. Bence, gerçekten büyük insanlar, büyük acılar çekmek zorundadırlar.” Demiş modern dünya filozofu. Yazar. Psikolog.