suc ve ceza gibi bircok saheserin yazaridir. Suc ve ceza si bircok kez sinemaya uyarlanmistir lakin BBC nin hazirladigi Raskolnikov karakterinin John Simm tarafindan hayat buldugu versiyonu izlenmelidir. Bitirme tezinde bu esere bircok kez atifta bulunmusumdur,lakin bana en ilginc gelenlerinden ikisi: Raskolnikov karakterinin Isa nin bir alegorisi olarak aci cekerek kurtulusa ermenin bir ornegi olarak gorulmesidir. Ikincisi de Dostoyevski ustadin eserde "la mission civilisatrice"i sorgulamasidir, evil nedir, insanlarin evil diye nitelediklerini toplum adina yok etmeleri ne kadar dogrudur. Hasili kelam, derin adamdir, okudukca sasirtir, bugun bile insanlarin ve halklarin ic dunyalarina ayna tutar. "N'olaydim da bir Dostoyevski de ben olaydim" dedirtir.
tek geçerim yazarıdır, üstattır.
romanı okurken o köhne odada siz de varmışsınız, o adama ilk kez bakıp onu yine siz tarif ediyormuşsunuz ya da tam da o konuşmanın içindeymişsiniz gibi hissettiren tek yazar.
kumar eğilimi olan bir yazar ayrıca. ama şöyle der üstat:kumar oynayarak para kazanmak söz gelimi ticaret yaparak para kazanmaktan niya daha kötü olsun ki?
suç ve ceza bir tarafa, karamazov kardeşler'de de öyle bir diyalog vardır ki değinmemek olmaz. sorgulama budur, vicdan, din, gerçekler budur demek gerekir, önünde diz çökmek gerekir bu konuşmanın. kumarbaz, budala ya da ezilmişler, işte hepsi içimizden.
kendi felsefesini yaratırken kendi gaflarını, kimi zamansa sonlarını hazırlayan insanlar..
sapına kadar rus milliyetçisi olan yazar. turgenyev ile atışmaları meşhurdur. turgenyev, dostoyevski'nin aksine batılılaşma yanlısıdır. dostoyevski ise sosyalizm ve nihilizm başta olmak üzere bütün avrupa kaynaklı siyasi ve felsefi akımların rusya'da güç kazanmasına karşıdır.
sosyalizm ve devrim karşıtı ecinler adlı eseri vardır. bu kitabı okuyanın ne anarşist ne de sosyalist olamayacağına dair bir söz vardır ki şimdi kimin söylediğini unuttum.
tek cümleyle tarif etmek gerekirse, gelmiş geçmiş en büyük romancıdır .
diger yazarların aksine karakterleri, satoda, sarayda, mutlu ve sıcak yuvalarda, sonsuz cayırlarda degil, kırık dökük harabelerde, bar köşelerinde, pislikten yasanmaz yerlerde yasıyorlardı. haliyle yine karakterleri önemli insanlar degil suclu ve günahkar insanlardı.
kitap basına aldıgı para 100 ruble iken, turgenyev inki 400 ruble ydi. ayrıca turgenyev i hic sevmezdi ve bir kitabında kendisini karitatürize etmişti. kitaptaki karikatürün kendisi oldugunu anlayan turgenyev ise dostoyevski icin " bu adam aklını kacırmıs. " demişti.
tolstoy un yazılarını cok begendigi halde de kendisiyle hic karsılasamamıs olmasına da cok üzülmekte olan bir rus edebiyatcısıydı.
bunlar da dostoyevski nin farklı kitaplarından alıntılarımdır. kitapları karıştırarak, altı çizili yerleri teker teker bularak kendi elcağızlarımla yazmışımdır worde. şimdi de oradan buraya* :
- insanlığa hizmet yolunda büyük işler başarmayı düşlüyorum sık sık. gerçekten de insanların mutluluğu uğruna çarmıha gerilmeye bile giderim belki, ama öte yandan bir insanla aynı odada iki gün yalnız kalmaya dayanamam.
- her insanın herkese söyleyemeyeceği, sadece dostlarına açabileceği özel anıları vardır. hatta dostlara bile açılamayacak, insanın ancak kendisine itiraf edeceği sırları da vardır. bunun yanında kendimize bile açamayacağımız şeyler vardır. en şerefli insanın hafızasında bile bunlar epey kalabalıktır. daha doğrusu, insan onurlu olabildikçe bunların sayıları artar.
- gururlu insan, ancak kendini bilen ve kendini büyük bir titizlikle sorgulayıp küçümseyen insandır.
- insan hayatı boyunca yalnız bir defa içindekileri boşaltır. bunun için de iyice bunalıma girmesi gerekir.
- bazen toplulukta iradeniz dışında, tamamen hislerinize ve iç sezişinize uyarak, birine yakınlık duyar, onunla dost olmak istersiniz.
- kişioğlunun zalimliğine "canavarca" diye bir sıfat yakıştırılmıştır, ama canavarlara büyük bir haksızlıktır bu: hayvan, hiç bir zaman bir insan kadar zalim olamaz. kaplan sadece parçalar, dişleriyle etlerini koparır koparır yer. bitirir avını elinden gelen budur. yapabilecek, elinden gelecek bile olsa, insanları kulaklarından çivilemeyi aklının ucundan geçirmez.
- topluluk işkencecileri küçük görür. ama centilmen işkencecileri değil.
- işkencecilerin iki çeşiti vardır; biri bu işi gönüllü olarak, öteki zorunlu olarak yapar.gönüllü işkenceci süğhesiz her bakımdan öbüründen daha aşağılıktır. oysa halk en çok ötekisinden çekinir. tiksinerek, dehşetle hatta farkına bile varmadan: mistik bir korku duyarak çekinir. şu halde işkencecilerden birine karşı böyle, adeta esrarlı bir korku duyulurken, ötekine karşı hareketine hak verecek kadar kayıtsızlık gösterilmesi nedendir acaba?
- ucuz bir mutluluk mu,
yoksa insanın ruhunu yücelten bir acı mı daha iyidir?
-insan bazen öyle bir sınıra gelir ki, onu aşamadığı için mutsuz olur. ne tuhaftır ki aşınca daha mutsuz olur.
-kendimi böyle suçlarken yavaş yavaş acılarım hafiflemeye başlar, sonunda da ciddi bir zevke dönüşürdü. evet zevk, gerçek bir zevk.
- bu zevk ufaldığımızın, bu yolda en aşağı dereceye ulatığımızın bilincine farmaktan doğar. durumumuzun çaresizliğine, olduğumuzdan başka türlü bir adam olamayacağımızı, değişmek için yeterli zaman ve inancınız olsa bile bu değişmeyi kendinizin de istemeyeceğiniz anlamanın tadına doyum olabilir mi??
- bu tat o denli ince ve anlaşılması güç bir duygudur ki, azıcık dar görüşlü, hatta sinirleri oldukça sağlam basit kişiler bundan en ufak bir zevk almazlar.
- evet acıda da zevklerin en büyüğü gizlidir. hele insan bir de durumun çaresizliğinden ileri gelen güçlüğü iyice anlarsa!.. burada şunu ekleyeyim ki bilinç hemen bir merhemle ovulmuş gibi olur.
- yüreğimle cenkleşeceğim. görüyorsun ya alyoşa, beş yıldan beri döktüğüm gözyaşlarımı çok seviyorum... belki de onu değil, uğradığım hakareti seviyorum!
- ben çok derinden acı çekiyorum diyelim, aam benim ne denli bir acım olduğunu başkası anlayamaz, çünkü ben değildir o bir başkasıdır. hem şu da var ki, insan başka birisinin derin acı çektiğini - sanki bu bir marifetmiş gibi- kabul etmez.
- temiz kalpli bu insanların romantikliğini tanrı kahretsin! şu iğrenç ruhların ahmaklığına, küçüklüğüne lanet olsun!.. hepinizin canları cehenneme! neden anlamıyorlar neden?!
- hayata olan inancımı yitirsem, değerli bir kadın hayalk kırıklığına uğratsa beni, dünyanın gidişinin yanlış yolda olduğunu görsem, hatta herşeyin karmakarışık, lanetli -belki şeytanca- bir kaos olduğuna inanmaya başlasam, kişioğlunu umutsuzluğa düşüren bütün felaketler başıma toplansa, gene de yaşamak isterim. hayat kadehini bir kez dudaklarıma götürdükten sonra dibine kadar içmeden bırakmam onu!
- her zaman önemli olan akıl değildir!
yeryüzünde herşey akılla yapılsaydı
- yeryüzünde her şey akıllıca yapılsaydı hiç bir olay çıkmazdı ortaya.
- aklın mantığın işi yok burada. ruhunla bedeninle seviyorsun, ilk gençlik gücünü seviyorsun...
acı çekeceksin acıdan eriyip mahvolacaksın!
- doğrusu şu ki, onu delice kıskandığım için ondan bu denli nefret ediyorum.
- bana elini verme seninle vedalaşmayacağım, çünkü sen ve ben biriz.
- kıskanç, bir anda (kuşkusuz önce kıyameti kopardıktan sonra) bağışlar...
- ama doğrusunu söylemek gerekirse, bazı durumlarda kişinin, mantıksız olsa bile yüce bir sevgiden doğan bir tutkuya kendini bırakması, bırakmamasından daha saygıdeğer bir davranıştır.
- akıl sevginin olmadığı yerde aranmalıdır.
- hayır, hayır liza, insan ancak yaşamı öğrendikten sonra başkalarını eleştirebilir.
- cehennem, daha sevememekten doğan acıdır!!
- başkasına karşı çok büyük bir sevgi duymak, biraz da ona karşı bencil olmakmış.
- neden iyilik üstüne, güzel şeyler, yüksek şeyler üzerine anlayışım derinledikçe daha da saplanıyorum batağa? tüm boğulma derecesine geliyorum!? bunun önemli yanı, bu durumun ben de rastgele değil de, sanki öyle olması gerekliymiş gibi olmasıydı.
- ne denli budalaca konuşulursa öze o denli yakın olunur. sözlerimiz de o ölçüde açık, anlaşılır olur. budalalık saftır, kurnazlık bilmez, ama zeka hileye, sinsiliğe başvurur. zeka dalaverecidir, budalalıksa dürüst ve doğru...
- insandan başka tüm yaratıkların günahsız, erdemli olduğunu, isa nın bizden önce onların içine yer ettiğini bilmek duygulandırıyor beni.
"onlarda da mı var isa yoksa?" diye sordu delikanlı. "başka türlü olamaz zaten." dedim. " kutsal sözler tüm yaratıklar için söylenmiştir çünkü. en büyüğünden en küçüğüne bütün canlılar, küçük bir yaprak bile kutsal söze yönelir. tanrı nın ününü söyler isaya sızlanır. bilmeden, yaşamasını sağlayan gizin buyruğuyla yapar bunu.
- kişioğlunun günahından korkmayın, günahkar da olsa sevin onu, çünkü böyle bir sevgi yeryüzünün en yüce sevgisi, tanrısal sevgiye en yakın olan sevgidir. tanrının bütük yaratıklarını, herşeyini, her kum tanesini sevin. bunları seversen tanrı nın gizine erersin. bu gize bir kez erdikten sonra her gün biraz daha iyi anlarsın onu. sonund bütün dünyayı sevmeye başlarsın.
- sevgiden doğan alçakgönüllük güçlerin en yamanıdır. her gün, her saat her dakika yokla kendini, görünüşünün alçak gönüllü olması üzerinde dur.
- çok bilen çabuk ihtiyarlar!
- dünyada saçmaa sapan şeyler de pek gereklidir.
- buğday tanesi yere düştükten sonra yok olmazsa, bir buğday tanei olarak kalır; ama yok olursa, o zaman bereketli ürün verir.
- on sekizinci yüz yılda ihtiyar bir günahkar, "tanrı olmasaydı onu icat etmek gerekirdi" demiş.
- bizler, bizim gibiler için tanrı nın verdiği en büyük mutluluk budur. çünkü benim gibi insanları hiç olmazsa bir kişinin sevmesi gerekir bu dünyada...
- şeytanın varlığını kanıtlamak, tanrı nın da varlığını kanıtlamak demek midir?
- yasak meyve iki kat tatlıdır.
- evet derin, gereğinden çok derin bir yaratıktır insan! ben olsam bu kadar derin yaratmazdım onu.
- şehvet fırtınadır, hatta fırtınadan da güçlüdür! güzellik ürkünç, müthiş bir şeydir. ürkünçtür, çünkü tanımlanamaz, tanımlanamaması da yalnızca tanrı nın bize bilinmezlikler verdiği içindir. burada kıyılar birleşir, büyün karşıtlıklar bir arada yaşar.
- "malesef insanoğlunun mükemmel uyum yetenenği bizim orada yaşamamızı sağlıyordu"
Rahatlıkla mutluluk olmaz. Mutluluk acıyla elde edilir, insanoğlu hayata mutlu olmak için gelmemiştir.
dostoyevski insanı her cümlesiyle büyüten ve büyülendiren muhtekalede yazar
kitaplar hakkinda bir sey bildigini zannedenler tarafindan tolstoy ile her seferinde kiyaslanan ancak eserleri tolstoy'unkilerin beste biri nitelikte/kalitede bile olmayan sahsiyet.
tolstoy ile kiyaslanmasi dostoyevski'nin yasadigi doneminde de var olan olaylardan biridir. hatta 1880'deki puskin'in dogumunun 100 yilinda yapilan torende kiyaslanan uc buyuk rus yazar tolstoy, turgenyev ve `dostoyevski yanyana bulunmalarina ragmen en cok alkisi alan dostoyevski'ye rakipleri yanina gelerek hakkini vermislerdir.
bir detay daha..tolstoy 1910 yilinda evden kacarken yanina sadece en sevdigi iki seyi almisti: biri en kucuk kizi, digeri de dostoyevski'nin karamazof kardesleri...
bir detay daha..eger yazarlar ve elestirmenler arasinda yapilan anketlere bakarsaniz dostoyevski gelmis gecmis en buyuk romanci sayilir. tolstoy degil...
Dostoyevski (Fyodor Mihailoviç). Bir doktorun oğlu olan Dostoyevski 1821de Moskova'da doğdu. Çocukluğunu Moskova'daki Marya Hastenesi'nin bir lojmanında, zorba ve çoğu zaman sarhoş olan bir baba ile hasta bir anne arasında geçirdi. Çok geçmeden annesi ölünce, katı disiplinli Petersburg Mühendis Okulu'na gönderildi. Sinirli, aşırı duyarlı bir yaradılışı olan Dostoyevski, Petersburg'da kitap okuyarak, bir köşeye çekilip düşlere dalarak ya da kardeşi Mihail ile söyleşerek günlük gerçeklerden kaçmaya çalışırdı. Babasının 1829'da aniden öldüğünü burada öğrendi. Kuşkulu bir ölümdü bu; onu yanında çalıştırdığı köylülerin öldürdüğü söylenir. Babasının ölümünü istediği düşüncesi, yakasını hiç bırakmadı ve Dostoyevski'yi bunalıma düşürdü. Bazılarına göre ilk sara nöbetine de bu suçluluk duygusu neden oldu. Freud ve birçok psikanalizci, babaya duyulan bu nefrete ve bunu izleyen suçluluk kompleksine dayanarak, Dostoyevski'nin hastalığının sinirsel kökenli olduğunu çıkardılar ve dehasıyla hastalığı arasında bir bağlantı kurdular. Oysa bu yorum yazarın nöbetler sırasında gösterdiği o zihin açıklığını, o dokuz canlılığı göz ardı etmek demektir. Sara, Dostoyevski için, gerçekte, istenç dışı, ama ayrıcalıklı bir deneyim, büyülten bir ayna olmuştur.
Dostoyevski zayıf sinirli, duygusal, bir anda coşkudan çökkünlüğe geçen bir kimseydi. Gogol etkileri taşıyan ilk romanı insancıklar, Belinski'nin övgülerini kazanıp yazarına ün sağladığında coşkuya kapılan Dostoyevski, daha sonraki yapıtları Öteki (1846) ve Ev Sahibesi (1847) aynı eleştirmenin alaylarına hedef olunca ruhsal çöküntüye düştü, derdinden hasta oldu. Kendisini dengesizliğe kadar sürükleyen gerilimlerden kurtulmayı bilen ve dış dünyadan kopan benliğinin parçalanışını kendisi çözümleyen yazarın yapıtındaki en zengin ruhbilimsel temalardan biri de bu çift kişiliklilik, ikizler-benzerler temasıdır.
Dostoyevski 1848'de Beyaz Geceler ile Bir Yufka Yürekli'yi yayımladı. Bu yapıtlarının da beğenilmemesi gururunu incitti. Petraşevski'nin çevresinde toplanan genç süikastçılara katıldı, onlarla birlikte tutuklandı ve ölüm cezasına çarptırıldı (Aralık 1849). Canlarının bağışlandığı cezanın infazına birkaç dakika kala bildirildi. Dostoyevski'nin cezası hafifletilerek Sibirya'da dört yıl kürek cezasına çevrildi. Tüm maddi ve manevi yoksunluklara ve sara nöbetlerine karşın bu korkunç yıllar, Dostoyevski'nin incil'i ve mahkumlardaki gönül zenginliğini, yani "sert kabuğun içindeki altını" keşfetmesini sağladı. Dört yıllık kürek cezasından sonra Semipalatinsk'te zorunlu ikamete mahkum edilen Dostoyevski, yoksul ve veremli genç dul Marya Dmitriyevna isayeva'ya acıyarak evlendi.18592da Petersburg'a dönmesine izin verildi, Ezilmiş ve Aşağılanmışlar (1861) ve Ölüler Evinden Anılar (1862) ile kendini yeniden kabul ettirdi. Kardeşi ve N.N. Strahov ile birlikte önce Vremja (Zaman), sonra da Epoha (Dönem) adlı dergileri kurdu ve yönetti.Bu dergilerde Batı karşıtı Slavcı düşüncelerini savunduğu tartışma yazılarını yayımladı.
Büyük metafizik romanlarının ilki ve tüm yapıtlarının anahtarı olan Yeraltından Notlar 1864'te yayımlandı. Suç ve Ceza (1866), Kumarbaz (1867), Budala (1868), Ebedi Koca (1870), Cinler (1872) gibi başyapıtlar birbirini izledi. Alacaklıları tarafından sıkıştırılan yazar, daha tamamlamadan yapıtlarını yayımcılara satıyordu. Daha hızlı çalışabilmek için sekreter olarak tuttuğu 20 yaşındaki Anna Grigoriyevna Snitkina ile ilk karısının ölümünden üç yıl sonra, 1867'de evlendi. Para peşinden koşması bitmek bilmedi. Kumar tutkusuyla Dostoyevski, borç aldı, ödedi; sonunda karısıyla ülkesinden ayrılarak Avrupa'nın kumarhanelerini dolaşmaya başladı. Bir kızı oldu, ama öldü. Bu ölüm, Dostoyevski'yil deliliğin eşiğine kadar sürükledi. 1875'te Delikanlı, 1876'da Bir Yazarın Günlüğü ve 1879-80'de Karamazov Kardeşler yayımlandı. Bu son romanının, bir bölümünü oluşturacağı Bir Büyük Günahkârın Yaşamı adlı büyük çaplı tasarısını gerçekleştiremeden 1881'de Petersburg'da öldü. Dostoyevski gelmiş geçmiş en büyük romancılardan birisi, belki de birincisidir.
(bkz: http://www.iletisim.com.t...tisim/person.aspx?pid=214)
freud'un dunyanin gelmis gecmis en iyi ruh bilimcisi olarak tanimladigi, kumar borclarini odemek icin cok kisa bir surede karamazov kardesleri yazan, asmis, olumsuz efsane.butun kitaplari defalarca okunmalidir.
(...) Kristof Kolomb, Amerikayı tam keşfettiği sırada değil, keşfetmeye giderken mutluydu. Evet, Kolomb, Yeni Dünyaya ayak basmadan üç gün önce, yani umutsuzluğa kapılan tayfaların gerisin geriye Avrupa'ya gitmek için ayaklandıkları sırada mutluluğun son derecesini tadıyordu. Yerin dibine geçsindi Yeni Dünya, onu gözünün gördüğü yoktu. Kristof Kolomb, Amerikayı Amerika olarak görmeden, nereyi keşfettiğini bilmeden ölmüştü. Asıl sorun o değildi. Asıl sorun yaşamada, olayı yaşamanın içinde, yani sürüp giden, sonu gelmeyen keşif eylemindeydi; yoksa keşfin gerçekleşmesinde değil. (...)
ben iki kelimeyi bir araya getirmekte güçlük çekerken adam kamazov kardeşleri, suç ve cezayı, ecinnileri yazmış.
keşke uludağ sözlükte yazsaydı be... rusça yazsın yine razıyım.
okuyucusuyla barışık, muhabbet edercesine yazan; yazardan çok öte, dede. hemen hemen her rus erkeği gibi kötü yola sapmış, kaka bok olmuştur; fakat her zaman sempatik gelir insana. "ehi ehi daha fazla sıkmadan hikayeme geçeyim ben" gibi bölümlere sıkça rastlanabilir romanlarında, hikayelerinde. vremya ve epoha adlı iki dergi çıkarmıştır. şahsım tarafından rusya'nın fethullah gülen'i olarak görülmektedir zira vremya zaman anlamına gelmektedir. tamam tamam kötü oldu. the times tadında bir dergidir kendisi.
zilyon tane üstün özelliğine rağmen, şahsımca ayak takımından, bildiğimiz alelade insanlara sayfalar dolusu nutuk attırması garip kaçan yazardır. sıradan kişilerden derin karakterler çıkarma konusundaki başarısını bir yana bırakırsak romanlarında öyle karakterler vardır ki sayfalarca konuşurlar, konuşurken de bir konudan öbürüne atlar dururlar. gariptir ki aynı şeyi dostoyevski kendisi de yapar, romanlarında aşırı derecede karmaşa hakimdir. zaman ve mekan kavramından soyutlanır, nereden nereye geldiğinizi anlayamazsınız çoğu zaman. bütün bu nedenlerle okumayı pek de sevmediğim, sadece yeri geldikçe psikolojik çıkarımlarına hayran kaldığım ve o gazla kitaplarını bitirdiğim bir yazar olmuştur kendisi. kendisi, evet çok iyi bir psikanaliz yeteneğine, insanın iç dünyasına mükemmel şekilde girebilme yetisine sahiptir ancak yazdığı romanların darmadağınıklığını da kendi kafa karışıklığına mı vermelidir bilmiyorum.
peşinen edit: dosyoveski hayranlarından bu entry'yi eksileyen, adama bak kimi eleştiriyor diyenler çıkacaktır. ancak benim bu yazdığım iki üç çekince dostoyevski'nin mükemmel bir yazar olduğu gerçeği ile ters düşmez. aksine belki de dostoyevski kendisi böyle bir üslubu tercih etmiş olabilir, fakat kimse de gelip dostoyevski hikaye yapısını, zaman ve mekan kavramını düzenli şekilde ele alarak roman yazar demesin, bozuşuruz. *
"kim çıkmıyor ki doğru yoldan ? ve bununla birlikte bütün insanlar, bilgeden haydutların başına kadar, hepsi de, değişik yollardan aradıkları aynı şeyi istiyorlar..." sözleriyle bana göre hayata dair pekçok şeyi özetleyen insandır.
Rus edebiyatının en baba isimlerindendir. Eserlerinde ahlaksal, dinsel, siyasal konulara yer verir; bunu da etkileyici bir dil ve mükemmel bir ustalıkla değerli okuyucularına sunar. zamanın Rusya'sını yansıtması faktörünü de unutmamak gerek. ayrıca kendinden sonra gelen yazarların neredeyse hepsi üzerinde etkili olmuştur. insancıklar, suç ve ceza, karamazov kardeşler, yeraltından notlarve kumarbaz; en bilinen eserleridir.
okunduğunda insana tarif edilmez bir rahatsızlık, zaman zaman da öfke verir. ancak buna rağmen okumaktan vazgeçemez insan. bağımlılık yapar. üst üste kitapları okunduğunda ise hastalıklı düşünce yapısı içe işlemeye başlar, böyle etkileyici bir dehadır kendisi.
dostoyevski'ye hayran bir başka dehayı da sevme nedenidir ayrıca; zeki demirkubuz