para babalarının, sonradan görmelerin, kolay yoldan ünlü olma/popüler kimlik isteyenlerin endüstriyel futbol kavramı üzerinden altını oydukları futbolun bu devir öncesinde taşıdığı değerleri ifade eden söz dizinidir.
simon cuper'in kitaplaştırması da bundan dolayı.
maden işçilerinin kah liman işçilerinin, kimi sosyal grupların hatta eşcinsellerin bile desteklediği bir araç olan futbolun yaşadığı şehrin ve insanların temel özelliklerini salt sahada değil tribünler üzerinden de yansıtabilmesidir.
bir spor dalı dışında kültürel kimlik haline gelmişken kazanma arzusu ve tamahkar insan duyguları arasında ekonomik anlam ifadeye etmeye başladıgı andan itibaren futbolun da karakteri değişmeye başlamış sadece büyük nüfuzlu(!)ların elinde bir oyuncak haline gelmiştir.
heyecanı, adrenali biz yaşarken onlar daha fazlasına sahip olması da bundandır.
işçi-emekçi bir ailenin okutmakta zorlandığı çocugunun futbolda yükselmek gibi bir hayati kısa yola sahip olması bile futbolun sadece futbol olarak yorumlanmamasını en iyi anlatacak bir örnektir. o ki altyapılarda hocaların arka çıktığı çocuklar arasında sivrilmeye, ayakalrının tekmelenmesine, kavgalara karşı dayanıp sonunda eline şans geçtiğinde degerlendirmeyi ummaktadır. belki de forvet olup atacağı son dakka golü sadece maçı kanzandırmayıp hayatı da ona bağışlayacaktır. ardından takım içersindeki dengede yer alıp yükselerek ünlü kulüplerin kıskacında bir transfer dönemi yaşarken ailesi de bundan etkilencektir pek tabii. istanbul yollarına düşene kadar sahanın efendisi olmaya çalısıp ailesini geçindiren çocuktur.
ama istanbula geldiğinde artık sahanın efendisi değil, basit bir futbolcudur. çünkü takımda onun gibi pek çoğu yer almaktadır. şimdi ise çocuklugunda yaşadığı açık kavgaların yerini gizli bizans oyunları almıstır. onu transfr eden teknik adamın/yöneticinin kanatları altında savaşmaya çalısırken istanbulun yaşamı da vucudunda dolaşan kanı etkilemeye başlamıstır bile.
sonradan görme/kapitalist iş adamı tavrı bu sefer ona geçmiş, büyük kulüplerde oynamanın tadını almıştır. ezilen şimdi anadolu takımı ve emekçidir. o ise sahada patron tarafındadır. halbu ki patron kısmı için değişen hiçbirşey yoktur. çünkü çoktan onun yerine gözüne kestirdiği birini transfer etmek için yola koyulmuştur bile.
bir sakatlık, gece gezmesi(!), bir sözlü kavga ayağını yerden kesmeye yeter bile.
düştüğünde ise yaşadıkları film şeridi gibi önünden gecerken çoktan valizleri hazırlanmıstır anadoluya.
kitabını okumayan çoğu andavalın "uww fıtbol hayat deildir qanqa, fütbol adam bıchaklamaktır" gibi yaklaşımla bu mottoya paralel yorumda bulunur. lakin kitap adının çok ötesindedir. futbolun politik yönünü mükemmel bir şekilde ele almıştır. aynı zamanda politikaya da futbol yönünden de bakmıştır.(zira günümüzde olanlar da bununla ilişkilidir.)
kesinlikle değildir. bugün en baba haber sitesine girin, ilk anda karşınıza çıkan içeriğin %95'i futboldur. işçiler mi öldü, israil suriye'ye mi saldırdı, benzine zam mı geldi, dert değil. belhanda fener'de mi, drogba geldi mi gitti mi? derdimiz bu mına koduğumun ülkesinde.
al buyur, belgelerle konuşuyorum. drogba nefes kesti, simeone anasının *mını dedi:
eskiyen jeneriklik gollerde daha bir anlaşılır olan sav. misal, glenn hoddle ın trt spor studyosu programının açılışında senelerce kullanılan golü. devrim bir zamanlar bir ihtimaldi ve çok güzeldi* gibi. futbol da öyle.
ingiliz gazeteci ve yazar simon kuper'in daha 22-23 yaşlarındayken dünyayı gezip her bölgenin futbol kültürü hakkında derlediklerini yazdığı kitap. Orjinal adı football against the enemy dir. Türkiye için yazdığı ön sözle yayımlanan basımında beleştepede maç izleyen bir kız çocuğunun fotoğrafını kapak olarak kullanmışlar gördüğüm en etkileyici kitap kapaklarından diyebilirim.