zaman kötü kolla götü tabirini iliklerinize kadar izlettiren paranoyak film.. o gün bugündür konuya komşuya ödünç bir şey veremez oldum lan.. yumurta,kahve,şeker falan istemeye gelen olursa açmıyorum kapıyı halbu ki bunlar benim çocukluğumu bilen komşular allah belanı versin haneke!.. daha psikopatı başka bir eşine dostuna güvenme filmi için aynı ipneden (bkz: benny!s video) izlenebilir.. *
spoiler içerebilir.
ağzıma etti resmen. hani bir noktada daha ne olabilir ki dedim ama dahası da varmış yani. o adamın da kameraya dönüp izleyiciyle konuşmaya çalışması ayrı bir gerdi zaten. o anlarda hafiften bir ne oluyoruz lan falan moduna girdim. cidden mahvetti beni. ayrıca çok da iyi film. uzun sürmesine rağmen sıkmadı da. ve fazlasıyla etkileyici. hani o moddan nasıl çıkacağım bilmiyorum. bazı noktalarda off yeter lan diyip müdahale etme isteği uyandırıyor ayrıca. baya çekiyor yani içine. güzeldi.
böyle soundtrack mi olur ya haneke! zaten yeterince müzik kullanan bir adam değilsin, gide gide bunu mu seçtin, gel sen türkiye' ye ben sana rakı balık ısmarlayayım, iki cillop hatun seyredelim , sinir stres kalmayacak yeminle.
eski sevgiliyle yatarken televizyonda görünce 'aa ben bu filmi izlemek istiyordum ya, hadi izleyelim' deyip ortalarında uyuyakaldığım film. zaten önceki gece de the omen'i izlerken işler korkunçlu bir hale gelince uyuyakalmıştım. bir daha da korku filmi izlemeye teşebbüs etmedim, hem hazzetmiyordum hem de vücudum gereken tepkiyi verip uyku moduna geçiyordu.
1997 yapımı rahatsız abi michael haneke'nin başyapıtı film. her bakımdan agresiftir. türünün diğer örneklerine, benzer gerilim filmlerine, hepsine saldırır. başarılı kelimesinin hafif kalacağı birçok müthiş sahne var filmde. ders diye okut o derece.
fakat bu filmdeki herşeyin kusursuz olduğu anlamına gelmiyor. karakterin kameraya bakarak seyirciyle direkt konuşması benim kişisel olarak nefret ettiğim bir olaydır. seyirciye mesaj vereceğim diye sinema'nın ana kuralının amına koymak benim için mazur görülebilecek birşey değil. mesajı seyirciye direkt vermek kolaycılıktır. aslolan bunu direkt seyirciye söylemek değil düşündürmektir. ikinci olarak kumanda sahnesi, afedersin ama siktir git dedirtti. seyirciye "filmlerde herşey istediğiniz gibi gitmez. dünya öyle gökkuşakları ve çiçeklerden ibaret değil" mesajını bu kadar bel altı vurararak vermek saçmalığın dik alası olmuş. aykırı olmakla saçmalamak arasındaki ince çizgiyi koruyamamış haneke.
iyi sahnelere gelince; baştaki yumurta isteme sahnesi muhteşem ötesi, "başkası yerine utanma" hissi zirve yapıyor, adam sinir uçlarımızda geziyor resmen. babanın bacağının kırılıp olayların koptuğu ana kadar geçen süre çok başarılı.
orospu çocuğu karakter mutfağa yiyecek birşeyler almaya gittiğinde gelen silah sesi, akabinde gelen kadının çığlığı, tüm bunlara rağmen bizim o.ç'nin hiç bir tepki vermeden mutfakta işine devam etmesi, meraktan ölmemiz... sonra tv'ye sıçramış kan gösterilirken karakterlerin arkada durumu değerlendirmesi, ve kadının şoktaki halini gösteren geniş plandaki uzun sahne, filmin zirve yaptığı yerler bence.
bir ailenin başına gelebilecek en kötü şeyi bizlere gösteren filmdir. sabrı test etmek amaçlı çekilmiş olduğunu düşündüğüm muazzam filmdir. film boyu canınız sıkılır istediğinizi vermez. sonu mutlu bitmez tam bir hüsrandır. aslında tüm suç baba rolünü oynayan o gerizekalıdadır. ilkten özgüvenli şekilde gençlere diklenir sonra bi darbe sonucu bitkisel hayata geçer sanırsınız. anne soğuk kanlıdır film boyu. çocuk ölür umurlarında olmazlar. kumanda sahnesi çok kötüdür. film bir yandan a clockwork orange filmine benzer. başyapıttır. yönetmeni gönülden tebrik ederim. farklı bir film olmuş.
1997 ve 2007 yıllarında aynı yönetmen tarafından çekilen ve bir arkadaşımın aşağıda linkini verdiğim yazısında da belirttiği gibi modern sinema ile klasik sinemanın farkını, ortaya emn iyi koyan filmlerdendir.
yönetmenliğini michael haneke nin yaptığı, avusturya yapımı, 1997 tarihli gerilim filmidir. gerilim tarzında film çeken yönetmenlere göre oldukça farklı bir çizgiye sahip olan haneke bu filminde de farklılığını ortaya koymuştur.
filmde ki gerilim ögeleri öylesine farklı seçilmiş ve kurgulanmıştır ki film kalitesi ni ta en başından izleyiciye sezdirmektedir.
yine aynı film aynı yönetmen tarafından 2008 yılında, başrolünde naomi watts olmak üzere yeniden yorumlanmıştır. (bkz: Funny games us)
beyaz her zaman masumluğu simgelemiyor dedirten filmdir. tam bir şey bitti dersiniz ama başka bir işkence, iğreçlik başlar. aslında eğlenmesini bilene iki kafadarın yaptıkları gerçekten 'funny games'.
klişeleri alt üst etmiş, klasik gerilim filmlerine bir darbe vurmuş Haneke filmidir. Bunu izledikten sonra izleyeceğiniz her gerilim filmi, size batmaya başlayabilir. izledikten sonra ne demek istediğimi anlarsınız.
o beyazlı iki dallamanın komedi filmini, ailenin de trajik bir gerilim filmini oynadığı filmdir. filmi tam haneke'nin de istediği gibi yabancılaştıran en önemli faktörlerdendir.
Kendini aşmış bir haneke filmi. Haneke kendisinin de belirttiği gibi seyirciyi rahatsız etmeyi amaçlayan bir yönetmen. Bu filminde de seyirci baştan sona kadar rahatsız edebilmeyi başarmıştır. Beyaz kıyafetleriyle bana otomatik portakalı hatırlatır iki oyuncu. izlenilmeli.
bir haneke şaheseri. şiddeti estetize eden onca filmin yanında şiddetin insanda yarattığı rahatsızlığı estetize eden bir film. sarsıcı, gerici ve mükemmel.
--spoiler--
anna, georg ve aynı isimli oğullarının yazlık olarak kullandıkları göl kenarı bir siteye gitmeleriyle başlar film. bu cümleden sonra filmin açılış sahnesini göstermemde fayda var, klasik müziğin bitip punk'ın başladığı an bize filmin gerçek yüzünü gösteren harika bir ipucu çünkü: https://youtu.be/bV547QctgwM
önceki entrylerde dendiği gibi tipik bir amerikan suburban ailesinden hiçbir farkı olmayan ailemiz, bir anda gelen paul ve peter isimli ziyaretçilerle gerilim dolu saatler yaşamaya başlar. peki bu saatleri şaheser haline getiren ne?
filmde hiç bir müzik yok ancak gerim gerim gerilme, koltuğa mıhlanma garanti.
işkence sahneleri direkt olarak gösterilmiyor, şiddeti göremiyoruz.
filmde ailemizin kurtulmasına yardımcı olabileceği sanılan hiçbir obje * onları kurtarmıyor, görülen silah patlamıyor.
paul çokça kameraya bakıp seyirciyle iletişim kuruyor, seyirciye şiddet görmek istediğini anlatıyor adeta, "uzun metraj uzunluğuna gelmedik" daha diyerek, öncesinde de "onların tarafındasınız değil mi?" diye sorması da hollywood klişeleriyle dolmuş seyirciye b.r atıf. anna köpeğin ölüsünü ararken göz kırpışı, son sahnede seyirciye attığı muzır bakış... yahu arno frisch, sen ne yaşadın da 17 yaşında benny'i,* 22 yaşında paul'u oynadın? tez zamanda christoph waltz'la hollywood psikopatlık tarihinde yer alman dileğiyle...
bu arada peter ve paul demişken, manyak ikilimizi ben ilk başta benny gibi gerçeği kurgudan ayıramayan iki burjuva mahsülü sanmıştım ancak bembeyaz kıyafetleri ve profosyonellikleri bana ölüm meleklerini hatırlattı, yüzünden gerizekalılık akan peter bile cep telefonunu suya atıp ailenin tek iletişim cihazını sabote etmeyi başardı, ayrıca paul'un peter'in geçmişi hakkında söyledikleri de bana luc besson'un angela filminde meleğin önceki hayatı için çeşitli hikayeler uydurmasını hatırlattı. bembeyaz kıyafetler içinde, kültürlü ve kibar yakışıklı delikanlılar olmaları da cabası.
son olarak, golf topunun yuvarlandığı sahne ve filmin son sahnesi kelimelerle açıklanmayacak kadar güzel bence.
--spoiler--
Kan ya da başka itici bir unsur olmadan da, bir insanın ya da izleyicinin nasıl gerim gerim gerilebileceğinin dersinin verildiği michael haneke filmi. Herkesin beğenebileceği tarZda bir film olmasa da külttür, en az bir kere izlenmelidir.
Şiddet ve iletişimsizlik bakımından (bkz: clockwork orange) ı anımsatıyor.ama çok daha fazla rahatsız edici.yine kötü diyemeyeceğim hatta başarısını takdir ettiğim ama kendi psikolojim sebebiyle çok zorlandım.interaktif film falan diye kılıf uydursam da ortasına doğru dayanamayacak gibi oldum,hiç sevmesem de yarıda bırakıp bırakmama konusunda gidip geldim, neyse ki sonuna kadar izledim, eğer etkisinde kalıp, korkuları su yüzüne çıkabilen bir insan iseniz izlemeyin inanılmaz rahatsız ediyor.
türk dizisi tadında film. türk dizilerinde olduğu gibi izleyiciyi rahatsız etmek adına gösterip vermez, sahneleri sündürür, türk dizisi klişeleri kullanır... dili almanca değil de türkçe olsa bu filmi tayfun güneyer yaptı sanacağım yeminle.
yalnız bu filmin türk dizilerinden farkı, yönetmen michael haneke'nin filmde anlatmak istediklerini bilinçli olarak yapmış olmasıdır. yani yönetmen filminden izleyicilerin rahatsız olmasını ister ve bunu yapar. türk dizilerinde de izleyicinin rahatsız olması istenmez ama ortaya konulan anlatı yapısı izleyiciyi rahatsız eder.