franz kafka

entry871 galeri65 ses1
    96.
  1. iç dünyası deşildikçe deşilesi harika yazar. Benim için yeri çok ayrıdır. Kafka'nın iç dünyasında gezerken kendi dünyamı görür gibi oluyorum çünkü. Dönüşüm harika bir kitaptır, ayrıca dava da öyle. Aslında diğerleri de. Derinliği sevenlerin vazgeçemeyeceği bir üstat.
    3 ...
  2. 95.
  3. Tarık tufan, Selahattin Yusuf ve ismail kılıçarslanın mürşididir.
    2 ...
  4. 94.
  5. 93.
  6. Şato ismi romanıyla insanı hem bir meraka sürükleyen aynı andada uzun diyaloglar yüzünden çabuk sıkılmamıza neden olan kişidir.
    2 ...
  7. 92.
  8. ne yazık ki yaşarken pek tanınmamıştır. yakın arkadaşı Max Brod'a verdiği vasiyetinde tüm yazdıklarının imha edilmesini ister hatta. kafka'nın viyana'da ölmesinden sonra Max Brod, kafka'nın yazdıklarını yayımlamaya başlar ve bu şekilde ölümünden sonra tanınıp üne kavuşur. ender rastlanan ve çok değerli yazarların başında gelir franz kafka.

    "tek eksiğim olan şey kendim."
    franz kafka
    5 ...
  9. 91.
  10. Ceza Sömürgesi adlı kitabında bir insan bir işkence makinesini nasıl bu kadar farklı,nasıl bu kadar etkileyici ve tüyler ürpertici bir biçimde anlatabilir diye düşündüğüm va daha fazla kitabını okumak istediğim muhteşem yazar.
    4 ...
  11. 90.
  12. kafka bilindiği gibi. yabancılaşmış bir kişiyi temsil eder.. babası çek proleteryasından annesi alman yahudisi kendisi de almanca yazan biridir. milliyetler, kişiler; kadınlar ve kişilikler arasında kalmışlığı en derinden yansıtan bir aynadır kafka. daha sonra eserlerinde de bu açığa çıkacaktır en can alıcı biçimde.

    kadınarla yaşadığı ilişkiler devreye girecektir, felice bauer, dora diamant ve evli olan en büyük aşkı niteliğinde milena jesenka. aynı zamanda hayatının son episodlarına doğru da vereme yakalandığı ve bunun da yazma edimini etkilediği bir diğer gerçeklik..

    kafka'nın üzerinde etkili olan bir diğer erk tahakümü ise ''baba imgesi''dir. hüküm, dönüşüm, dava, hatta hatta amerika'da bile az çok kendini hissetitiren bir etkidir. kafka bilindiği gibi öyle çok konuşan bir insan değildir. yazmak onun için bir tutku olup, hayatında aktarmak istediklerini ya da eleştirilerini hikayelerinde ve mektuplarında dile getirme cesareti bulmuştur.. (özellikle hüküm isimli öykü derinden incelenmelidir bu konuda)

    biraz kafka'yı anlama ve kafkaesk açısıdan derinleşmek istiyorum franz werfel'in bir yorumuna göre ''bodenbach sınırının ötesinde, kafka'yı anlayan tek kişi çıkmayacaktır'' şeklinde beilrtmiştir;kafka'yı anlamayı.

    kafkaesk'e bakıldığında derin bir alegori ile örülü ve aynı zamanda kurucusunun da bu dünyadan pek haberdar olmadığı, ilintileri zor kurulur labirentlerle dolu bir dünya karşımıza çıkar. ama en azından bir kemik de atar. tam manasıyla aç bırakmaz okuyucuyu. bazen de şu karşıtlık ve ilginç durum meydana gelir; "ben öykümü okuyorum bulmaca mı çözüyorum"

    kafka'nın metinleri eleştirmenlerin belirttiği gibi tam manasıyla bir yapbozdur. hepsi kendi içersinde bir dünya olmakla birlikte bunlardan birinden yola çıkarak da içinizde dolaştığınız bu kısır döngüye son vermeye çalışırsınız ama kafka ne yapar? size sadece yol gösterir. kapıyı göstermez yürümek ve yorumlamak size kalır. kafka romanlarını oluştururken dikkat ettiğim şeylerden birisi de, kafka romanları hikayelerin parçalarını birleştirerek oluşturmaktadır. yanlış hatırlamıyorsam ceza sömürgesi isimli kitapta yer alan ''yasanın önünde'' isimli öykü.. aynı zamanda dava'nın en sonundaki öyküdür.

    değişik iliştirimlerle kafka romanının yapısını kurar. kafka'nın en dikkat çeken özelliklerinden birisi de; diğer yazarlardan ayrılmasıdır; tam manasıyla sıradışıdır kafka! diğer yazarların her zaman düzeltmek istedikleri bir dünya vardır. bir müdahele söz konusudur. ama kafka'da bu durum farklıdır.. nasıl? kafka müdahele etmez okuyucuyla yüz yüzedir roman ya da öykü.. dedim ya sadece yolu gösterir yürümek ve bulmak ve yahut da yorumlamak size kalmıştır.. veysel atayman'ın dediği gibi

    "yazar metni unutup gitmiştir masanın üzerinde"

    yani sıkışmıştır biryerde. bunu da karakterlerden birinden dünyayı görerek yapar: mesela herkes dönüşüm'ü samsa'nın gözünden okur. onun düşünceleriyle şekillendirir. aynı zamanda diğer öykülerde olduğu gibi. dava'nın kahramanı joseph k:'da da durum pek farklı değildir. ya da ceza sömürgesindeki gezgin..(zaten yazar kendi metnindeki ana ilmikleri başıboş bıraktığında yardıma bir dal gibi karakterller ya da semboler yetişir)

    bir de diğer romanlar incelendiğinde.. üç evreli bir yapı ortaya çıkar..

    birinci evre; beklenmedik bir durumda ortaya çıkar. ikinci durumda; ders alınır ve olgunlaşma evresi de denebilir. üçüncü durumda da; zorluklar halledilir. herşey eskiye döner. işte kafka'da bu örgü söz konusu değil kafka'da karakterler hiç bimeden kendilerini ikinci evre içersinde bulurlar.. örnekverirsek daha da açıklayıcı olur:

    ceza sömürgesi:

    "kendine özgü benzeri olmayan bir aygıtttır bu" dedi subay gezgine ve kuşkusuz çok iyi tanıdığı aygıta hayranlıkla baktı"(aygıt ne? subay kim?, gezginin ne işi var orada?; soru işaretleri hemen bitmeye başlıyor)

    dava:

    ''biri joseph k.'ya iftira atmış olmalıydı, çünkü çok kötü birşey yapmış olmamasına rağmen bir sabah tutuklandı''

    sıkmamak açısından iki örnekle geçiştirebiliriz..

    birinci evre genelde ''...rdı'' şeklind anlatılır özlemli bir hava sözkonusudur. aynı zamanda üçüncü evreye de atıflar vardır. ama bu durumun nasıl olduğuna dair ipucuvermez. hem verdiği bilgiler de bizi kördüğüm eder. şato'ya bakan kahramanın daha dikkatli baktığına şato'nun daha belirsizleştiğini gördüğü gibi.

    zaman açısından ele alındığında ise;

    kafka'da zaman da oldukça belirsizdir hem de çok belirsizdir. daha doğrusu zaman bir durum içersindedir. ya da karakterlerin durumundan da zaman anlaşılabilir. karakterler açısından derin bir izafiyet sözkonusudur. mesela yasa'nın önünde isimli öyküde kapının önünde bekleyen iki yaşlanır ama bekçi de herhangi bir dğeişiklik hasıl olmamıştır.(pireler dışında!)

    esasında zaman belirsizdir demiştim. içinde bulunduğu bir düş alemi kurmuştur kafka; dünya sonsuzdur belki yaşamla iç içe belki tamammen kopuk böyle bir durumda zaman da belirsiz zaten doğru bir zaman kurmak olası mı? karakterlere göre boyutları değişmekte bu zamanın hem de en keskin bir şekilde!

    esas önemli nokta ise mekandır. mekan dediğimiz şey kafkaesk'de tam manasıyla farklı bir alemdir. burada da bir bürokrasi vardır nasıl? şatodaki güçlüler davadaki üst kişlerin bulunduğu loca ve aynı zamanda yasa önündeki bekçi ayakta dururken taşradan gelen kişi tabureye oturur. mekanda bir farklılık durumu hasıl olmuştur, mesela dönüşümde eski durma göre farklı görünür eşyalar(böcekleşmiş gregor). daha derinden incelendiğinde bir sıkışmışlık hakimdir ama bu sıkışmışlık ve kısır döngü içersinde de bir özgürlük vardır nasıl?

    ceza sömürgesindeki infaz subayı esasında görüldüğü gibi, yaşamını makinaya bağlamıştır. makinanın işleişinin en ilgi çekici olduğu zamanlar da o da en mutlu insanlardan biridir. mesela açlık cambazı(bazı çevirilerde açlık sanatçsısı olarak geçer) onun da özgürlüğü bir ilgiye ya da sanatını daha iyi bir şekilde icra edebilmesine bağlıdır(ya da o öyle hisseder). samsa da esasında kendini böcek halinde daha mı özgür bulmuştur? bence bu soruyu daha derinden irdelemek gerekir?

    esasında karakterlerin labirentler arasında dolaştığını söylemek daha doğrudur çünkü; özgürlükten hareket etmez onlar. hareket ettikleri sadece labirent içersindeki alandır! bir özgürsüzlükten(kendi içinde özgürlük) diğer özgürsüzlüğe doğru hareketlerini yoğunlaştırırlar. örneğin: samsa ailesine bakmak zorundadır ve iş onun özgürlüğünü sınırlandırmaktadır. ama aynı zamanda böcek olması da belki bir derece özgür kılabilir onu yani işten kurtarmıştır ama aynı zamanda bir diğer özgürsüzlüğü sürüklemiştir..

    bu labirentleri başka nasıl yorumlayabiliriz? "yasanın önünde" isimli öykü bunun için çıkış noktasıdır..(davanın sonlarındaki öykü) kapı önünde bekleyen kişi bürokrasininin zorluklarından dolayı mı orada beklemektedir ? farklı bir nedenden mi?

    bilindiği gibi yasa özgürlükleri sınırlayan bir şeydir. bireyin başının üzerine balyoz gibi gelir. bu bilinen bir gerçektir. bu labirentlerde belki de en aşağısı taşradan gelen kişi için açılan özgürlük kapısıdır ve bu kapının kapanması da onun özgürlüğünü sonuna kadar bitirmiştir. bu kapıdan geçildiğinde diğer özgürlükler söz konusu belki.. dava isimli romanda inceleyeceğim bir nokta burada çok dikkatimi çekti o da şudur davanın bitme olasılığı üç şekildedir..

    1-gerçekte aklanma
    2-görünüşte aklanma
    3-sürüncemede kalma

    gerçekte aklanma gerçek özgürlüğü sağlar aynı zamanda kişinin de dava dosyasının hiç görünmeyecek şekilde ortadan kaldırılmasını sağlar. en yüksek mahkemenin vereceği karar olup, hiçkimse (en az bilinen kesinlikte) hiçkimse bu aklanmayı sağlayamamıştır. ama bu olay bir eleştirmene göre. "ölüm" durumunu anlatır.. zaten taşradan gelen adam ölümüne yakın kapıdan gelen ışıkları görmeye başlamıştır(yaşarken bu kapıdan girilemez!). bir diğer olay. görünüşte aklanma olayıdır ki bu durumda dava dosyası kapanmış gibidir ama bir yargıcın ciddi incelemeleriyle yeniden açılacağı zamanı beklemektedir. ve bunun olması da davayı yeniden başlatacaktır.. diğer bir olay ise sürüncemede kalmadır sürüncemede kalmada ise: sürekli bir dava süreci sözkonusudur. bir koşuşturmaaca.. bir beklenti.. böylece davanın ne zamana kadar süreceği belli olmaz. işte kafka'nın özgürlük ve özgürsülüzlük noktası...

    "sürüncemede kalma" ve "görünüşte aklanma"nın bu labirentlerden birisi olmadığını kim söyleyebilir?

    ya da davadaki joseph k.'nın dava ile işi arasındaki ilişki de az çok bu olguyu adlandırmakta yardımcı olabilir...

    kafka'nın eserlerinde esasaında çok farklı bir dil konuşulur daha doğrusu anlaşılmaz iletişimisizliği buna bağlamak lazımdır biraz da.. daha doğrusu soyut bir devletin tahakkümünün neden olduğu temsilidir belki.(tavan arasında mahkeme mi olurmuş işte soyutlaşma)

    kafka'ya yazma gücünü veren şey nedir? ne ile yazmaktadır?

    esasında bilindiği gibi, kafka çok konuşmayan bir insandır. orhan tuncay'ın kafka hakkında şöyle bir yorumu var:

    "belli duyulardan yoksun olan kişilerin bu eksikliği gidermek için diğer duyularını geliştirdikleri bilinir kafka'nın edebiyat yaklaşmına ve ifade yeteneğine katkıda bulunan öğelerden birisi de konuşmayı sevmemesi ve konuşarak ifade etme yeteneğinin kısıtlı oluşudur".

    dil bilindiği gibi sınırlandırıcı bir etkendir. sembolizmin kökü de; dilin bu sınırlandırıcı etkisinden kurtulma ediminde ortaya çıkmıştır. böylece yazarı da dilin bu sınır konusunda şeffaf hale getirmiştir. aynı zamanda kafka orhan tuncay'ın da belirttiği gibi şunları söylemiştir;

    "bana göre başka türlü olmak olanaksız, çünkü konuşma binlerce dış faktörden ve kısıtlamadan etkileniyor böylece bu yalnızca gerektiği için değil, aynı zamanda ikna olmadığım için sessizim"(belki de sınırlanma!)

    yazma edimini sağlayan bir diğer gerçeklik de "korku" dur..(kimlieri tutkuyla yazar, kimileir ise güçlerini korkularından alırlar!)

    kafka kendi özünün korku'dan oluşturduğunu söylemektedir..

    "..ve ayrıca benim özüm korkudan başka bişey değil"

    devamını ahmet cemal'e bırakalım:

    "kafka aynı zamanda bu korkuya olumlu bakmaya başlar ve böylece de kendi kendini, özünü daha açık, adeta yakınmasız benimser. milene'ya yazdığı mektuptan:

    '" ...ve o korku benim için en iyi tanım. ve benim en iyi yanım olduğu için de belki sevdiğin tek yanım.. çünkü onun dışında sevilmeye değer bir yanım yok! ama bu korku sevilmeye değer"

    esasında buradan bakıldığında bu bir mazoşizm gibi görünebilir. belki korkudan korkuyoruz acı çektiriyor ama onsuz yaşayamıyoruz(aynı tutku gibi).. ama bu şöyle de yorumlanabilir: içinizde birşey var acı veriyor ama aynı zamanda da bir sır bellki de bir yetenek. onla da onsuz da olmuyor "iki cami arasında beynamaz" gibi bir durum..

    aklımıza bir soru daha gelebilir kafka'nın ilk üç romanı bitmemiştir.. bunun nedenleri içersinde düşünmek gerekir. bazı eleştirmenler ''böyle büyük bir romana yazacak uygun bir son bulamamıştır'' saçmalığın daniskası olarak geliyor bana(bu benim görüşümdür). kendi acizliklerini kafka'ya yüklemek gibi. bunun için anlama'da daha çok çaba göstermeliyiz: eserlerini yarım bırakmasının nedeni bana en mantıklı geleni söyleyeyim:

    kafkanın romanları insanlığın romanıdır; daha doğrusu insanlığın mücadelesinin romanlaırıdır. insanlık da yılmadan bu mücadeleyi sürdürmelidir.. bu nedenle romanlar bitmemiştir..

    bir başka yorum da bu konuda edwin muir'in;

    kitap ikisi gibi bitirilememiştir.. çünkü insanlığın durumunu ortaya koyma girişimiyle yola çıkan yaza, bu yolu sonsuza kadar sürdürebilir ve bir sona ulaşamaz. kafka aforizmalardan birinde şöyle diyor:

    "bir son var ama yolu yok. yolun içinden çıkılmaz olduğunu söyleyebilirim. tüm öykülerinden aklında tuttuğu yolu biliyoruz. ama sona ulaşacak yolda sonsuza kadar yürünebilir, çünkü ona göre yaşam sonsuz biçimde belirsizdir. bu da kaçınılmaz biçimde öykülerde boşluklara nedeeolur. eğe bu doldurulmuş olsaydı, başkaları ortaya çıkacaktı.."

    bununla birlikte kafka nedir? ciddi manada bu soruyu sordum hakikaten kafka nedir? kafka iyinin içine saklanmış bir şeytandır.. evet kafka öyledir. bakın mavi oktav defterleri'nde ne diyor:

    "şeytani olan, iyinin suretine bürünür bazen. hatta bütünüyle onun vücuduna yerleştirirkendisini. eğer bu gerçek bana gizli kalırsa, hiç kuşkusuz ezik düşerim, çünkü böyle bir iyi, gerçek iyiden ayartıcıdır. ama ya kendini gizleyemezse? ya sürek avındaki şeytan güruhu beni dosdoğru iyi'nin içine sürerse? ya iğrenç bir nesne olan ben, her tarafıma batan bütün iğne uçları tarafından yuvarlana yuvarlana, her yanım iğnelenerek, iyinin içine zorla tıkılırsam? iyi'nin göze görünür pençeleri üzerime saldırırsa? o zaman adım geriler, bütün o karar vermemi beklemiş olan kötü'den iççeri usulcacık ve üzgün giriveririm"

    aforizmaların son bölümündeyse şöyle bir hikaye anlatır:

    "iki çocuk, altı yaşlarında bir oğlan çocuğuyla, pahalı giyimli yedi yaşında bir kız, casinelli'nin vitrinin önünde bir aşağı bir yukarı dolanıyor. tanrı'dan ve günahtan konuşuyolardı. kız galiba katolikti, tek gerçek günahın tanrı'yı aldatmak olduğunu düşünüyordu.. çocuksu bir inatçılıkla oğlan, galiba bir protestandı, insanları aldatmanın ya da hırsızlık yapmanın ne olduğunu sordu. "onlar büyük günah" dedi kız, ama en büyüğü değil, sadece tanrıya karşı işlenen günahlar en büyüktür; çünkü insanlara karşı işlenen günahlar için günah çıkartırırız. günah çıkarttığım zaman, hemen bir melek gelir ve arkamda durur; ama günah işlediğim zaman, şeytan gelir arkamda dikilir, ama şeytan göze görünmez" ve kız yarı ciddi konuşmaktan usanmış, şakadan topukları üzerinde döndü ve dedi ki; "bak, bennim arkamda kimse yok." oğlan da döndü ve beni gördü: "bak" dedi. duyup duymadığına aldırmaksızın, belki de bunu hiç düşünmeksizin,

    "benim arkamda şeytan dikiliyor"

    kaynaklar:

    aforizmalar/franz kafka(Bordo Siyah Yayınları)
    mavi oktav defterleri/franz kafka(Bordo Siyah Yayınları)
    veysel atayman/kafka eleştirisi
    ahmet cemal, dava kafka ve gerçeklik
    kafka'yı kullanma kılavuzu/orhan tuncay
    şato/kafka,(cem yayınevi, gün yayıncılık)
    idris parry/kafka(şato)
    edwin muir/kafka (Şato Gün Yayıncılık)
    bir minör edebiyat için/guattari, deleuze, Yapı Kredi Yayınları
    21 ...
  13. 89.
  14. 20.yy'ın ne önemli yazarlarından biris olan franz kafka'nın kadınlarla olan ilişkisi incelenesi bir konudur. onun da hayatına bir çok kadın girmiştir ve ister istemez edebiuyatına ilham olmuştur;

    romanlarının şekillenmesindeki önemli pay kafka'nın kadınlarla yaşadığı karmaşık ilişkilerde gizlidir.. mesela dava'nın ilham kaynağı: felice bauer'dir. belki de savunmasını ona karşı yapmaktadır..

    kafka felice bauer ile iki kez, julie wohryzek ile bir kez nişanlanmış fakat bu nişanlılık dönemlerinden sonra evlilik gerçekleşmemiştir. aynı zamanda greta bloch(felice'nin arkadaşı) de belirli dönemlerde flört ettiği bilinmekte. hayatının son dönemlerinde de dora dymant ile birlikte olduğu bir gerçek.. esas yazışmaları milena ile olanlardır daha doğrusu bazı mektuplarda sırrını ona açıklayacağını söylemiştir..

    kafka, felice bauer ile ilgili yazışmalarında evlilik konusundaki isteksizliği dikkat çekicidir; belki de korkmaktadır: ama bunun ardında belki de edebiyatı beslemek konusundaki bir fikir de etkili olabilmektedir(bana göre biraz artniyetli bir düşünce gibi)

    orhan tuncay şöyle açıklar:

    (felice ile yazıştığı mektuplar).başka bir amaca hizmet ediyor gibidir. bu konu için canetti şöyle diyor:

    ''hergün iki üç kez mektup yazar felice'ye. güçsüzlüğüne ilişkin ısrarlı sözleriyle hayli çelişen bir tutum sergileyerek felice'den mektuplarına yanıt almak için yılmadan amansızca savaşır.. çünkü felice'nin düzenli mektuplarının kendisine sağlayacağı güç uğrunda kafka'nın savaşmasının bir anlamı vardır, sürdürülen yazışma boşuna değildir. bizzat amaç, salt bir memnunluk nedeni olmaktan uzaktır, kafka'nın edebi çalışmalarına hizmet eder..''

    kafka'nın milena'ya olan aşkı mektup aşkıdır.. aralarında da belirli bir mesafe vardır milena; viyana'da yaşar kafka prag'dadır, aynı zamanda milena evlidir ve kafka yahudi olmasına rağmen milena hristiyandır. aralarındaki mesafe buna bağlanabilir.. daha doğrusu bu mesafeyi kafka bir mektubunda

    ''aslında bu, hayaletlerle kurulan ilişki.. insan uzaktan birisini düşünebilir ve yakındakini de tutabilir.. yine de mektup yazmak, insanın hayaletler önünde çıplak kalmasını sağlar..''

    evlilik konusunda felice ile yaşadığı duraksamaları biliyoruz, kafka esasında burada bir mazoşist daha doğrusu yazma tutkusundan ayrılamayan birisi olarak açığa çıkar.. daha sonrasında akla bir soru geliyor insna nasıl yazabilir? hangi koşullarda gerçekleşir bu?

    ''sanat baskıdan doğar''

    önermesini doğrulayacak nitelikte davranır kafka burada..

    ''.. ve eğer değişimler olursa, bunlar herhalde yalnızca yazmama daha iyi uyum sağlamam için olacaktır;çünkü zaman kısa, gücüm sınırlı, ofis ürkütücü, apartman gürültülü ve eğer tatlı, düzgün bir yaşam olanaksızsa, o zaman kişi hafif manevralarla eğilip bükülmelidir''

    kafka'nın esas noktası burada yatar. kendisini bu tip bir baskı altına alır. belki acı verir, belki de başka bir şey ama onsuz yaşayamaz.. yazmazsa ölür o çünkü:

    ''ama yazmadığım anda, çöpe atılmak üzere dümdüz yere serilmiş gibiyim''

    bununla birlikte kafka'nın bazı romanlarında kadınlarla yaşadığı ilişkiler yoğun bir şekilde ele alınmıştır; dava'da üç kadınla ilişki yaşamış ama hiçbiriyle tamamına ermemiştir. avukat'ın hizmetçisi yavşama leni, daktilograf ve dava salonunda öğrenciyle kıştıran çamaşırcı kadın ve aynı zamanda milena ile ilişki yaşadığı dönemde şato'nn yazıldığı bilinmekte. bu romanda da farklı kadınlarla tuhaf ililşkiler içinde bulunmuştur. bar'da sevişmeleri sonra okula taşınmaları daha sonra olga'nın k.'ya aşık olması ve onun kızkardeşi. hemen hemen bir çok eserinde kadınlar göze çarparlar!

    bununla birlikte hepsinden ayrı olarak milena jesenka'-ki onun en büyük aşkıdır-yı ayrı bir yere koymak gerektiği kanısındayım!

    kafka'nın milena ile oln ilişkisi belirli bir süre sonra onun için işkenceye döönüşür. kafka'nın korkusu ve yetersizliği belki de bu iilişkiyi bu hale getirdi, aşktan acı çekiyordu:

    ''benim için aşk , kendime saplayacağım bir bıçak olan sensin''

    bilindiği gibi.. insan dünya üzerine düşüşten- adem ve havva'nın yasak elmayı yemesinden beri- bir uyumsuzluğa sahiptir. yani bir kutuplaşma gerçekleşmiştir kadın=+ erkek=- gibi bir kutuplaşma.. öncesinde bilinçsiz uyum hakimdir. ama bu olgu bilinçli bilgiye değişilmiştir. bununla birlikte her eril ya da dişil kişilik gibi kafka da bunun sıkıntısını çeker:

    idris parry bu konuda şöyle der:

    ''tamamlanmamış henüz doğmamıştı(işte doğmamışlık belki de elmayı yemeden önceki bilinçsiz durum). onu tamamlayacak tek kişi belki de mektup arkadaşıydı(milena). ona ''milene ana'' diye hitap ediyordu.

    ona ''yaşam veren güç'' diyebilirdi milena onun için, bilinç duraksamalarını yumuşatabilecek dünyevi bir anne'ydi(her erkğin sevdiği kadının annesine benzemesi gibi!)''

    kafka'nın viyana'ya gidip milena ile dört günlük bir görüşmesi ilişkileri açısından dönüm noktasıdır. oldukça da mutlu günler geçirmiştir orada! ama korku duyuyordu.. viyana'dan döndükten sonra da yaşayamayacağını anlamıştı esasında..

    yaşadığı korku varoluşundan kaynaklana bilinçsiz bir korku olabilir. belki de adem ve havva'nın bilgi ağacından daha yermiş yemeden önceki duydukları korku. bu biliçsiz kahramanlar ya da daha doğrusu tiplemeler(bilinçli uyum halindeki kafka'nın romanlarında görünür ve ortadan kaybolurlar. mesela şato'da kadastrocu'nun yardımcıları olan jeremiah ile arthur, dava'daki ressam titorelli'ni yanından ayrılmayan ''birisi kambur üç kız'' ve aynı zamanda yine dava'da önce onu tutsak alan daha sonra da bir cellat tarafından kırbaç yiyen iki nöbetçi de bunlara örnek gösterilebilir..

    kafka bir umutsuzluğun öyküsü müdür ya da yarım kalmışlığın?(kadınlar açısından galiba biraz öyle!)

    ''çitimin üzerinden bakıyorum.. ellerimle yükseliyorum ve yine düşüyorum.''

    kaynaklar:

    kafka'yı kullanma kılavuzu/orhan tuncay
    şato/idris parry(eleştirisi)
    sevgili milena'ya mektuplar/franz kafka
    sevgili felice'ye mektuplar/franz kafka
    5 ...
  15. 88.
  16. konuyu ele alış biçimini çok sevdiğim, metaforları kullanış biçimine öldüğüm bittiğim değerli yazar.metamorfoz'daki elması beni çok etkilemiştir.
    3 ...
  17. 87.
  18. istanbul şehir tiyatrolarının 2008-2009 sezonunu için çıkardığı dönüşüm oyununun yazarı.
    2 ...
  19. 86.
  20. Hayatta en çok korktuğu şey sevgi olan Kafka , Milena ' yı " koca denizin dibindeki minik taşı sevdiği gibi sever "
    4 ...
  21. 85.
  22. dönüşüm kitabıyla gecelerimizi melankolinin ve sıkıntının doruğunu ulaştırmış aforizmalar ile de kafamızı yormuş mülayim bir abimiz..

    (bkz: dönüşüm)
    3 ...
  23. 84.
  24. korkuları ile yaşayan, umutsuzluğun ve içe kapanıklığın yazarıdır.
    6 ...
  25. 83.
  26. beyoğlu galatasaray'da güzel bir cafeye ismini vermiş çek düşünür, yazar, büyük üstad.

    (bkz: kafka cafe)
    6 ...
  27. 82.
  28. 81.
  29. umut sarıkaya'nın dediği gibi çok canı sıkılan deha. ne tuğlalar yazdın sen öyle canım benim.
    2 ...
  30. 80.
  31. modern toplumsal yaşamın insanı nasıl yalnız korkak ve güvensiz bir varlığa dönüştürdüğünü bütün kitaplarıyla çok iyi ama gerçekten çok iyi ifade edebilmiştir.

    "roman bir efsane yaratmaktır, şiirse daha çok duaya benzer" lafı önemlidir.
    4 ...
  32. 79.
  33. Değişim, Bir Savaşın Tasviri, Taşrada düğün hazırlıkları, Şarkıcı Josefine ya da Fare Ulusu, Ceza Sömürgesi, Çin Seddi, Bir Akademiye Rapor adlı hikayelerin yazarı. günlük, roman, mektup türünde de eserler vermiştir. büyük yazar.
    2 ...
  34. 78.
  35. milena'ya ;

    "benim için dünya binlerce "belki" ile dolu...

    dürüst bir insanım milena. esaretin izin verdiği kadar dürüst.

    bir şeklimle herkese benzemeyen farklı bir yön var bende.

    huzur içinde bir dakika bile çok görülmüştür bana.

    herşeyi savaşarak kazanmak mecburiyetindeyim.

    sadece geleceğimi değil geçmişimi de kendim yaratmak zorundayım.

    dünya sağa dönüyorsa benim bu ritme uymak için sola dönmem gerekiyor.

    palto giymeye üşenirken bu koca dünyayı sırtımda nasıl taşırım ben?..

    "içinde bulunduğum durumu kimseye anlatamam sen de anlamazsın...

    ben bile anlamıyorum ki başkasına nasıl anlatırım! "
    8 ...
  36. 77.
  37. umut sarıkaya'nın can sıkıntısı üzerine adlı yazısında çok fena kafaladığı yazar bünye. kafka'nın çok canı sıkılan bir adam olduğu için bu kadar iyi eserler verebildiğinden bahsetmiştir. bulunuz, buldurunuz, okuyunuz.
    6 ...
  38. 76.
  39. "hiç boşluk bırakmadan, durmaksızın yukarıya, hep yukarıya doğru, dürbünlerimizin menzili dışına çıkana değin, eklene eklene yükselen bir yaşamın üzerine eğilirsek, vicdanımız bir daha rahat yüzü görmez. ama vicdanda böyle geniş yaraların açılması hiç de fena değildir; böylece her ısırığa karşı daha duyarlı olur. yalnızca insanı ısıran ve iğneleyen kitaplar okunmalı okunacaksa. eğer okuduğumuz kitap, kafamıza vuracağı bir yumrukla bizi sarsmazsa neden oturup okuyalım o kitabı?..."

    daha yirmi yaşındayken içimizdeki "donmuş deniz"den söz eden. yine de kendisini "bekleyen bir çocuk. yelkenli"ye benzetirim. istemiyor bitsin. bitmedi.
    2 ...
  40. 75.
  41. türkçe çevirmenlerine minnet duyduğum, duygu adamı, düşünce adamı, okumaktan asla bıkmayacağım harika kişilik. salome'yi dinleyin, aşk nasıldır, bir insan nasıl sevilir, izleyin.
    4 ...
  42. 74.
  43. dönüşüm kitabında bir gecede böceğe dönüşen ve bir böceğin izlenimlerini anlatan yazar. hangi ruh haliyle bu kitabı yazdığını bilmeyi inanın çok isterdim. çünkü aynı perspektiften bakıyoruz dünyaya. böyle bir şeyi benden önce biri nasıl yazar diye için için yemekteyim kendimi.
    5 ...
  44. 73.
  45. adını duymuş olursunuz genelde ama umursamazsınız önceleri.bir gece aklınıza gelir ve araştırma yapılır kendisi hakkında.yazılanları okudukça daha da meraklanırsınız.adamın babasıyla olsun manitasıyla olsun muhabbetleri garip gelir.yazdıklarını sadece kendisi için yazdığını söyleyip en yakın arkadaşına ölümünden sonra bunları yakmasını söylediğini duyduğunuzda ise daha da afallarsınız.dilinizden açıkça artize bak lafları çıkarken aslında gizliden gizliden bir hayranlık duygusu oluşmaya başlar ama hani delikanlıyız ya bunu direk söyleyemeyiz.araştırma sırasında aforizmaları da sarsar bünyeyi ve bu gece olduğu için etkisi biraz rüyalarınıza da tesir eder.artiz dediğiniz adama hayranlık dereceniz daha da artar.kendisinin genç yaşta veremden ölmesi de o atmosferde sizi ister istemez ona daha da yakınlaştırır.ve ertesi gün olur.kitaplarından bir kitap olan dönüşüm alınır ve hemen okunur.vakit artık çarpılma vaktidir ve çarpılınır da vesselam.
    kendi entryımı bari gündüz gireyim dedim.bünyeyi daha da sarsmamak lazım.malum hayat zaten serdarı yorduğu gibi bizi de yoruyor.
    4 ...
  46. 72.
  47. Bütün kitaplarını Almanca olarak yazmıştır.Ayrıca varoluşcu felsefenin edebiyatta karşılık bulduğu bir yazar olduğuda söylenir. Kitaplarında anlatmak istediği hikayenin tam olarak orijinal Almanca metinden karakterlerin ve yerlerin isimlerinin kelime anlamlarıda dikkate alınarak okunduğu taktirde anlaşılabileceği söylenir.Bohem olunduğu vakitler (Aslında her vakit) Kafka candır.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük