bir toplumun en önemli temizlik göstergelerinden olan tuvalet kültüründen yoksun fransızların dışkıladıktan sonra pisliklerini sokağa atmaları, tüm mahalleyi lağım çukuruna çevirmeleri trajedisidir.
1900 lü yılların başında şimdiki medeniyet timsali sayılan ingiliz ve fransızların ülkemize misafir olarak geldiklerinde o zamanlar yerleşimin olmadığı tarabya ve sarıyer tarafalarında ağırlanmalarına sebep olan durumdur. daha ne *okları varda konuyu uzatmayalım derim.
duyunca şaşırtan fakat kısa bir araştırmadan sonra gerçeğin bu yönde olduğunu hemen öğrenebileceğimiz mide bulandırıcı gerçektir. hatta bu fransızlar bizim şu dönemde yatağımızın yanına koyarak kullandığımız komidinlerin içerisinde biriktirirmiş kakalarını. doldukları zaman atarlarmış balkondan aşağı. alayı götü bokludur efendim bunların.
bu kokuları bastırmak için parfümler çıkmıştır, sokağa atılan boklara basmamak için de topuklu ayakkabılar. yani o zaman sokağa atılan boklar, günümüz dünyasında yeri çok sağlam olan iki tane pazar sahip olmamızı sağlamıştır.
Adamlar yuzlerce odali zamanin en tassakli sarayini insaa edip (Versay Sarayi) icine ne bir banyo ne bir tuvalet koymuslardir. Parfum sektoru, o nedenle ilk once Fransa'da bu kadar gelismistir.
önce nasıl yapıldığını antalalım ahali yanlış anlamasın, efendim önce bir foter ediniyorsunuz, büyüğünüz geldiğinde o fotere bir güzel dolduruyorsunuz. sonra kakalı foterin üstüne başka bir şapka koyuyorsunuz ve bu iki şapkayı bağlayıp iyice sarıyorsunuz. sonra üstünü gazeteyle sarıyorsunuz. daha sonra battaniyeyle sarıyorsunuz. bu sardığınızı küçük bir sandığın içine koyuyorsunuz. sonra küçük sandığı büyük bir çeyiz sandığının içine yerleştiriyorsunuz. bu büyük sandığı iyice kilitliyorsunuz, son olarak sandığı büyük bir vitrinin içine yerleştiriyorsunuz. ve bu vitrini balkondan aşağı atıyorsunuz.
Görüp arttırdığım vaka. Almanya'da bir şatoda üst katlardan birinde balkon misali çıkma halinde yapılmış bank gibi bir tuvalet aparatı görmüştüm. Oturup deliğinden direkt aşağıya doğru uçuruma misali yapıyorlarmış.
