avrupa’nın bütün nimetlerinden faydalanma anlamında en ideal ülke olabilir.
ülkede tek dil var: fransızca.
her yerinde geçerli (isviçre, belçika size diyorum).
diyelim burada 10 yıl kalıp bu dili öğrendiniz.
bundan sonraki hayatınızda gerçekten kullanabileceğiniz bir dil öğrenmiş oluyorsunuz.
bu dilde üretilen filmin, kitabın, dizinin, kaliteli youtube videolarının haddi hesabı yok.
dünyanın pek çok yerinden insanla da bu dilde sohbet edebiliyorsunuz.
sinema desen var.
en başta adamların cannes film festivali var. meraklısıysan git gör. hatta yaşadığım yerde dizi festivali bile var, yabancı oyuncular da geliyor.
müzik desen var.
hem kendi müzikleri popüler hem de dünyanın en iyileri sürekli burada konserler veriyor.
eyfel’in önünde ed sheeran, maneskin, black eyed peas, elton john, doja cat hep beraber konser verebiliyor.
l’imperatrice, m83 gibi gruplar yaşadığın yere geliyor.
yemek desen var.
en başta adamların yemek yeme kültürleri var. iyi yemek yemeyi seviyorlar. kendi mutfakları çok iyi. helal tüketmek isteyenler için de seçenekler çok.
hamurişi desen var.
hatta kralı var.
ekmek desen var.
bageti fırından alıp eve götürene kadar nasıl yiyeceğimin hayallerini kuruyorum.
tatlı desen var.
onun da kralı burada desem abartmış olmam.
teknoloji desen var.
hem kendileri teknolojide iyiler hem de teknolojiye entegre olma konusunda iyiler.
dün aile doktorumla e-nabız tarzı bir uygulama üzerinden görüntülü konuştum. 2 hafta önce randevu almıştım. vitaminleri yazdırdım. eczaneden alacağım.
bürokrasi anladığım kadarıyla almanyaya göre çok daha hızlı. on yıllık oturuma başvururken her şeyi internetten yaptım. mektup yazma işini de sadece bir kere yaptığımı hatırlıyorum.
deniz desen var.
üç tarafı deniz ve okyanusla çevrili.
akdenizlilik desen var. evine gittiğin kişi yedirip içirmeyi seviyor. seninle dışarıda yemeyi de seviyor.
nezaket desen var.
yemin ediyorum ömrü hayatımda bu kadar iyi muamele görmemiştim.
doktoru kibar, hemşiresi kibar, fırıncısı kibar, postacısı kibar, kargocusu kibar…
bir de buradaki nezakette bir amerikan bir ingiliz nezaketindeki sahtelik yok. yani tabii bir memurun sizi bir abiniz bir ablanız gibi sevmesini dünyanın hiçbir yerinde bekleyemezsiniz ama enteresan bir şekilde empati sahibiler. yani, nasıl desem, sohbet ettiğiniz biri bir şeye “aa çok kötüymüş ya. çok yazık.” diyorsa o kişinin o an üzülüp empati yaptığını gerçekten hissedebiliyorsunuz.
içten bir millet olduklarını düşünüyorum.
dört senedir burada yaşıyorum. fransızcayı gelmeden öğrenmeye başlamıştım. burada da insanlarla sadece fransızca konuştum. gittiğim hiçbir yerde ingilizce konuşmalarını beklemedim. konuşmadıklarında ayar olup triplere girmedim ve ayrımcılığın a’sını görmedim.
fransa bu açıdan çok enteresan bir ülke.
kolonicilik geçmişinden ötürü müdür bilmiyorum, yabancı olmak burada hiç zor değil. başka kültürlere acayip alışıklar. almanlar gibi toplu taşımada sana bakmıyorlar. youtube’da bile mağribilerin milyonlarca aboneleri var. takıldıkları adamlar da beyaz fransızlar. dizilerde, filmlerde mağribiler (kuzey afrikalı müslüman milletler) her yerde ve her roldeler. almanya kanallarında bizim türkler bu kadar göz önünde mi bilmiyorum.
mimari desen var.
inanılmaz güzel şehirleri var. en başında da paris geliyor.
toplu taşıma desen var.
trenleri bile genelde dakik oluyor.
doğa desen var.
her yer ya orman, ya park ya da ekili arazi.
kışın alplere git kayağını yap.
yazın güneye in denizine gir.
kuzeydeysen hafta sonu ingiltere, belçika, hollanda, almanya yap.
güneyde isen ispanya, portekiz.
doğuda isen almanya, isviçre takıl.
spor seviyorsan her türlüsünü yap.
futbol seviyorsan zaten yaşadın.
3 sene önce paris’te messi, neymar, mbappe izledim. yakın zamanda da lille’de real madrid’i, juventus’u izledim. yazın da lens’te leverkusen’i izlemiştim.
almanya ayarında vergi toplayıp yine almanya ayarında hizmet veriyor. hatta burada çalışma saatleri daha düşük. mesela ingiltere de almanya ayarında vergi topluyormuş ama amerika ayarında hizmet veriyormuş. o açıdan baktığınızda da fransa daha cazip geliyor.
alman’ın tribini çekip depresyona gireceğime fransa’da hayatımı yaşarım. almanca ile uğraşacağıma ingilizcemin üstüne bir de fransızca eklerim.
fransa dünyanın en mükemmel ülkesi değildir. zaten en mükemmel ülke diye bir ülke de yoktur ha belki isviçre mükemmel ülkeler içinde "en mükemmel"dir. ancak bugünkü fransa'yı tarihte ki fransa gibi bilmek te cahilliğin daniskasıdır ya da aslında mükemmel bir ülke olduğunu bilip, kötü yorumlarla kıskançlıktan bu ülkeye bok atmaktır yapılan şey.
hayatının nerdeyse tamamı fransa da geçmiş bir türk ve bir göçmen işçi olarak yukarda yapılan kötü yorumların hepsinin körükörüne yapıldığını hayretle izliyorum.
-ülkelerinde milyonları bulan yabancı uyruklulara karşı insan hakları kapsamında saygılılar ve yabancı uyruklularda her hakka kendi milletleri*yle aynı derecede sahiptir,
-hayvan haklarının var olduğu bilincine yıllar önce varmış olup doğadaki bütün canlılara saygılılar,
-lisanına saygılı, sahip çıkan, halkının yüzde 90 na yakın insanının ingilizce,almanca, ispanyolca bilmesine rağmen fransızca dışında bir lisana rağbet etmemesi onların kimliklerine* nasıl da saygılı olduklarının en iyi kanıtır,
-kültür düzeyi oldukça yüksektir, eğitim ve öğretim dünyaya örnektir,
-tarihte, evlere tuvalet banyo yapılmama hatta yıkanmama saçmalığını bugün çok iyi telafi ederek lüks banyolu evlerinde sabah akşam beden temizliklerine özen gösterirler,
evet diğer ülkelerden toprak ve mülk satın alırlar, bu durumda; (bkz: ülkesinin topraklarını yabancılara satan devlet)temi dir suç yoksa başka ülkelerinde toprağını satın alıp derinden ve sessizce bir ülkeyi istila etsek temennisinde bulunan ülkedemidir?
(bkz: ülkesini satan devletin malı deniz, almayan ülkeler domuz)
Degildir. Paris de dunya'nin en guzel sehri degildir. Fransiz kizlariyla sevismekten yola cikilarak atilmis baslik saniyorum. Hayatinda sevgiyle sevismek nedir bilmeyen birnin soylemi olabilir. Hissizlestiren bir ulkedir. Kapitalizmin en ucra koselerde bile kendini gosterdigi butun ulkelerde bu boyledir. Paris'in gorkemli tarihi ve yapilari bile ne yazik ki bunu degistirememktedir.
Paris'i yasayabilmek onemlidir. Champs-Elysées ve Eiffel kulesinden ibaret degildir. 1789, 1830,1848,1871,1914, 1939,1968 gibi onemli tarih donemeclerine ev sahipligi yapmis bir sehirdir. Paris'i yasayabilmek tarihi ve dunyanin butun milletlerinden gelen insanlarin kulturuyle mumkundur. Ancak hissizlestiren, tekduzelestiren bu yasam nedeniyle belli bir donemden fazla burada yasayinca, insan degisiyor ve tad almamaya basliyor.
En guzel ulke kavrami ise tartisilir. Insan faktoru onemlidir. Insanlarin yalnizlasmadigi, birbirine destek olduklari, arkadaslari, dostlari icin bir seyler feda edebildikleri ulkeler dunyanin en guzel ulkeleridir.
2 fransizin ortasinda new york - paris arasi olan yaklasik 8 saatlik ucak yolculugunu yapmamis insan soylemidir. bu yolculugu yaptiktan sonra gerek fransizlar gerekse fransa hakkindaki tum kanaatinin degiseceginin garantisini verebilirim.
yanlış bir önermedir. hem de hayatımda duymuş olduğum en yanlış önerme. tam ulusözlükten çıkmıştım ki başlığı gördüm, hemen geri döndüm. ve bunları yazıyorum. en gerzek genelleme hayatımdaki. zaten ben kabul etsem, tüm türkiye, tüm dünya kabul etse, fransızlar kabul etmez bunu. madem en güzel ülke bunlarınki neden her fırsatta bizim ülkemizden toprak almaya çalışıyorlar? hem de yüzyıllardır. daha yüz yıl olmadı, ilkokulda öğretmediler mi şu şehirleri fransa istiyor diye. kurtuluş savaşı kazanılmasaydı o şehirler fransızların değil miydi? madem en mükemmel ülkeydi, bizim kötü ülkemizde ne işleri var. mükemmelin ötesi yoktur, niye hala toprak arayışlarındalardı? iki asyalı orospu görüp de fransayı dünyanın en iyi ülkesi sanan, hatta ilk 5te bile sananın aklından şüphe ederim. bu kişi tayvana falan gitse her yer çekik gözlü hayat kadını, gelip sözlüğe dünyanın en mükemmel ülkesi tayvan yazıcak.
türkiye'yi görmeyen birinin edebileceği bir laftır. kirli sokakları, gıcık ve uyuntu insanları, kendi beğenmiş çocukları, su satılmayan marketleriyle uyuz olduğum paris'in bulunduğu uyuz ülkenin mükemmel olma olasılığı 'pratikte sıfır'dır.
siyah gözlük takan, muhtemelen gömleğin düğmesini iliklemeyen, görünen kılların kendine ayrı bir karizma kattığını savunan, tüm chat sitelerinde accountu bulunan, abaza yazardır.
pisliklerini örtmek için yarım litre parfüm boşaltan, koltukaltı kıllarını kesmekten aciz, sadece giyimleri hatta bazen giyinmemeleri ile güzel görünen kızların bizim türk erkeğinde bıraktığı etki nedeni ile söylenebilecek sözdür.
e türk erkeklerinin kafası da bacak arasına çalışmayı bıraksa anlarlar nerelerin güzel olduğunu.
not: fransız kızlara sorsanız ''en güzel memleket italya'' derler. malum oranın da erkekleri nam salmıştır.