bu deyimin çıkış noktası fransızların birçok milletin aksine ingilizce öğrenmemeleri ve dolayısıyla ingilizce konuşulan ortamda bön bön bakmaları olabilir. tabii bu bir tahminden ibarettir.
bu deyimin bütün dillerde karşılığı var aslında. En ünlüsü ingilizce'deki it is all greek to me deyimi. ama dünyalıların çoğu fransız değil çinli kalıyormuş. şurda yararlı bir derleme var:
''...bu tür deyimler genelde dahili diyaloglarda kullanılır. uluslarası diyaloglarda kullanıldığında bir gafa hatta bir hakarete dönüşme riski çok yüksektir.''
paris i ziyaret edip fransızların ne mal olduğunu gördükten sonra fransız kalmak sözünün alman kalmak falan olarak değiştirilmesi gerektiğine inanıyorum. fransız kalmak ne kadar küçük düşürücü bir laf.
kimileri bu deyimin, ekmek bulamayan halkına o zaman pasta yesinler diyen fransız kraliçesi marie antoinettenin tavrı yüzünden söylendiğini iddia ediyor.
yaygın olan görüşse deyimin hikmet kıvılcımlı tarafından geliştirildiği yönünde. sosyalizm tarihini inceleyen kıvılcımlı, marksizmi kendi üslubunca anlatırken marxın üç kaynak olarak gösterdiği ;ingiliz ekonomi politiği, fransız sosyalizmi (ve devrimci coşkusu) ile alman felsefesi üzerinde dururdu.
teorinin önemi ve pratiğin gereğini vurgulayarak bunlardan birini veya diğerini savsaklayan çeşitli sol çevreleri eleştirirdi. işte bu süreçte marxın zamanındaki dünya devrimci hareketinden örnekler verirken devrimci pratiğe önem vermek ve teoriyi ihmal etmek, sırt çevirmek anlamında fransızca konuşmak; kurama önem vermek, kuramla ilgilenmek anlamında da almanca konuşmak ifadelerini kullanırdı.
dev-gençliler, dr.un pratiğe öncelik ve önem vermek, teoriye aldırış etmemek anlamında kullandığı fransızca konuşmak ve teoriye önem vermek, özen göstermek anlamında kullandığı almanca konuşmak sözlerinden hareketle bir konuyu teorisiyle bilmemek anlamında fransız olmak / fransız kalmak deyimini türettiler. zaman içinde bu, konuşma dilimize de yerleşti ve günümüze dek geldi.
1789'da "halk aç, yiyecek ekmek bulamıyorlar!" dendiğinde, fransa kralı xvı. louis'nin eşi marie antoinette'nin "ekmek bulamıyorlarsa, pasta yesinler." demesine uzanan deyimdir. "fransız kalmak" deyimi, kraliçe marie antoinette'nin, halkının yaşadığı sefalete bakmamasına, halkına olan yabancılığına ithafen ortaya çıkmıştır.
ülkemizde, yaygın olarak kullanılmaya başlaması 1970'lere uzanır. 70'lerde sağ-sol atışmalarında hikmet kıvılcımlı, fransız kapitalizminin üzerinden genelleme yaparak, batı kapitalizminin insanlık ve hayata olan bakış açısının konuların özüne inmeden, tepeden bakmasını ifade etmek için sıkça "fransız kalmak" deyimini kullanmıştır.
başbakan recep tayyip erdoğanın avrupa parlamentosunda fransız bir parlamenteri kast ederek söylediği söz.
bu söz Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grubu Başkanı Andreas Gross'un hoşuna gitmiş ve bu cümleyi bundan sonra kendisinin de sık sık kullanacağını belirtmiş. Çünkü kendisi fransızların bilip anlamadan her konuda fikir yürüttüğünü düşünüyormuş.
bu deyimden anladığım fransız milletinin biraz saftirik olması ile birlikte, bizde bir konu hakkında bilgin yoksa fransız kaldı derler ve dilimize pelesenk olan bir deyimdir.
karşınıza aldıgınız türkçe bilmeyen bir fransıza türkçe ana avrat düz gittiginiz zaman size aval aval bakar işte o durumda o fransızın yerinde olmaktır.
avrupalıların kuyruk acısından* dolayı "türk" kelimesini "korkak" anlamında kullanmasına mütevellit yapılan misillemedir.
(bkz: alkışlarla yaşıyorum)*
not: eh ingilizcede "turkey" kelimesinin hindiye denk geldiğini bilmeyen yoktur herhalde. ayrıca yine ingilizcede "turkey" türkiye demektir.
not üssü not: bizim "türk rengi" dediğimiz "turkuaz"a ise avrupalılar "utanç rengi" derler. buda ayrı bir durumdur.