hayat ve bir kutu çikolata gibidir ve içinden ne çıkacağı belli olmaz repliğiyle akıllara kazınmış film. tom hanks i tebrik etmek gerekir bir rol ancak bu kadar iyi oynanabilir. yer yer güleceğiniz yer yer hüzünleneceğiniz kaliteli bir filmdir kendileri.filmin sonunda jenny nin öldüğü ve forrest ın mezarına gidip anlattıkları vardır ki sormayın beni bile ağlatma aşamasına getirdi diyebilirim.filmle ilgili aklıma takılan bir soru var aslına bakılırsa 75 ıq su olan forrest nasıl okula alındı annesiyle birlikte olan adam müdür müydü?
Forrest : Evet. Şey; Bilmiyorum. Bazen yağmur, yıldızlar çıkmasına izin verecek kadar duruyordu. O zaman güzel oluyordu. Gölde günbatımının hemen öncesine benziyordu. Her zaman suda milyonlarca yakamoz olurdu. Tıpkı o dağ gölü gibiydi. Çok berraktı Jenny. Sanki üstüste iki gökyüzü varmış gibi oluyordu. Sonra çölde, güneş doğduğu zaman, göğün nerde bitip, karanın nerde başladığını kestiremezdim.
Jenny: Keşke orada seninle birlikte olabilseydim.
Forrest : Oradaydın...
...
jenny ve ben köfte ile patates gibiydik...
Ben zeki bir adam degilim ama aşkın ne oldugunu cok iyi biliyorum.
ve daha nice güzel repliğe sahip olan, defalarca izlemekten asla sıkılmayacagınız,suratınızda kocaman bir gülümseme olusturan sahane bir film... **
defalarca izlediğim ve her izleyişimde ayrı bir tat aldığım efsane film.öyle ki bir başka efsane shawshank redemptiona bile oscar aldırtmamıştır.film gösterime girdiğinde 12 yaşındaydım ve o dönemin çocukları olarak bizlerin sinemaya gitme şansı pek yoktu.braveheart ve shawshank redemption ile birlikte sinemada izleyemediğim için bir ömür pişmanlık duyacağım filmdir aynı zamanda.hakkında yazılacak söylenecek o kadar çok şey var ki..
tüm zamanların en iyisi diye işaret edilen ''esaretin bedeli'' adlı filmin elinden aldı bu film en iyi oscarı. varsın toplam entry sayısı lost'un bir bölümünün onda biri kadar olsun. velhasılı gözümüzdeki kıymeti yitmeyecek olan filmdir...
izleyeli uzun zaman olmasına rağmen, sol frame de ismini görür görmez yazmalıyım dediğim, samimi, içten, gülümseten ve yer yer kalbe dokunan, izlenilesi, hatta tekrar tekrar izlenilip hiç sıkılmayası tatlı bir film kendileri. önceki entrylerden aldığım duyumlara göre, onun da okunalısı olduğunu tahmin ettiğim kitap versiyonu da mevcutmuş. önce kendime sonra meraklılarına duyrulur ve tavsiye edilir.
Okumam gereken ancak fırsat bulamayıp okuyamadığım; bu kitaptan sorumlu tutulacağımdan da bir arkadaştan özetini dinlediğim ve sınavını da başarıyla geçtiğim güzel kitap. insanları cesaretlendirmek için atılan bir adım; En kısa sürede izlemeyi düşündüğüm filmdir aynı zamanda.
bilmiyorum tesadüf mü... filmi yine yeniden bitirir bitirmez bir tane entry girmek istedim ve sözlüğü açtığımda en üstteki konu buydu. böyle bir filmin ardından oldukça garip.
yıllarca büyük bir sabırla arşivimde tuttuktan sonra izlediğim, izlerken oyunculuğuyla olsun, müzikleriyle olsun, beni benden almış, hayatımın filmleri kategorisinde sağlam yer edinmiş bir filmdir kendileri.lakin dün gece iki kız arkadaşımla bir kez daha izlemek gibi bir gaflette bulundum.filmin ortasında, yüz ifadelerine bakıp öylesine sorduğum "sıkıldınız mı?" sorusuna, "evet sıkıldık, hadi beyaz show izleyelim." cevabını aldıktan sonra anladım ki hiç kimse, hiç kimse sen değil be gülüm.
izleyen herkesi 'bir şekilde' kendine bağlamayı başarmış filmdir. gary sinise'ın muhteşem oyunculuğu da muhtemelen akademinin 'yeterince oscar verdik, o da almayıversin' mantığına takılmıştır.