ben gene buraya nereden düştüm hiç bilmiyorum. menajerlik hayatım cm serileriyle başlamıştı. 01-02 en güzelleriydi. insanın erkek kardeşi olunca bilgisayarda bunlar yüklü oluyor, haliyle ucundan, kıyısından bulaşıyorsun. ben de eskiden beri futbol izlerdim zaten, başlamış bulundum. ne güzel en son 2012 oynamıştım. sonrasında iş güç derken kalmıştı. tabi bir de artık erkek çocuğu gibi hissetmek istemiyordum kendimi. 25 yaşında kadının oynadığı şeye bak diyorsun bir yerden sonra. tabi fenerbahçe'nin futbolu trollemesinden sonra da soğumanın etkisi büyüktü. geçenlerde artık fenalık geldi. dedim girip emre'yi kovacağım ben bu takımdan ve rahatlayacağım biraz.
sonra işte böyle oldu. bağımlılık yapıyor resmen. yine evin içinde "aman tanrıımmmmm gökhan gönül sakatlandı da ne demeeeekkk" diye gezmeye başladım. emre'yi kovmayı bırak kondisyonu düştüğünde bile sinir krizleri geçiriyordum ki yaşlandı en nihayetinde. bir de gazeteciler daha sinir bozucu hale gelmişler. bir soru soruyor cevap vermeyince utanmadan "halk sizden net bir cevap bekleyecek" diyor. sanki ben başbakanım. gayet sakin, kibar, ne şiş yansın ne kebap bir cevap veriyorsun, bir manşet atıyor aman yarabbim. hayır zaten şu ortalığı karıştıracak cevapları vermek için yanıp tutuşuyorum, sırf bu yüzden bir kariyer daha açacağım sanırım. çok güzel seçenekler var aslında. "oyuncunun performansı beni ilgilendirmez, takıma bakarım.", "hahayt kazanacaklarını sanmıyorum, kimmiş ki onlar", "olm bana ne rakip takımdaki adamdan, hem iyi de oynamadı. siz salaksınız" gibi cevaplar var. aklım kalıyor hep.
sonra oyuncu görüşmelerinde de var bunlardan. adam gelip sana posta koyuyor da "ağzımızın tadi kaçmasın ali rıza bey" tadında yaklaşıyorsun ya. hah işte o diğer seçeneklerdeki "yıkıl karşımdan, gözüm görmesin" seçeneğini seçmek istiyorum. ne bileyim iyi oyununu övünce "o kadar da iyi değildi tımam mı.s" diyen oyuncuya "çıkşarı (çık dışarı)" demek istiyorum. biriyle sözleşme yeniledğimde "bon nodon onon kodor mooş olmoyorom" diyen oyuncunun poposunu tekmelemek suretiyle odamdan kovmak istiyorum falan.
neyse yine de takımımız aziz yıldırım belasından kurtuldu ve acayip acayip "club brugge köy takımı bi kere tağam mı" tarzı açıklamalar yapmıyoruz. emre, volkan gibi evden aldırma meraklısı arkadaşlarımız yok. sevgi yumağı, pırıl pırıl, adeta bir kolej havasında (bayılıyorum yorumcu klişelerine) bir takım olduk. başarılıyız. avrupa'da kupa geliyor falan. en son şampiyonlar ligi maçım vardı ki bu saatte bu heyecanı kaldıramayacağıma karar verip kapattım. sanırım yarın döpiyesimi giyip, morinho bakışlarımla saha kenarındaki yerimi alacağım. hayat çok zor.
allah aşkına ya. manchester united'ın hocasıyım. sezon sonunda swansea bana alan tate'in jübile maçı için teklifte bulundu. kabul ettim. günler geçti maç günü geldi.
maça başladım. öndeyim 1-0 falan. rooney çılgın atıyor, attığı gol sonrası taklalar parandeler falan neyse ilk yarı 1-0 önde bitirdim. ama gözüm tate'i arıyor. adam ilk 11'de yok! yedeklerde de yok! bir insan kendi jübilesinde bile kadroya giremez mi yahu? bu düşünceler beni alıp götürmüşken takım'a tıkladım. oyuncu listesinde yok adam! adam kontratı bitti diye serbest kalmış! kendi jübilesinde kontrat yenilenmediği için takımsız kaldı adam! inanabiliyor musunuz? bir insan kendi düğününe bile geç kalabilir gidemeyebilir başına bir şey gelmiştir falan. ulan kendi jübilesine katılamayan bir futbolcu olabilir mi ya? bu nasıl bir oyun saçmalığıdır allah rızası için!
Çok yakın bir arkadaşımla online olarak oynadığım oyundur.
Oyuna ilk başladığımızda arkadaşım destansı kadrosu olan Chelsea'yi ben ise yaralı, darbeli, harap ve bitap durumdaki Man. Utd'yi aldım.
Sezona başlarken chelsea kadrosunu Gareth Bale, Sergio Ramos, Sami Khedira, Dani Carvajal, Paul Pogba, Javi Martinez, David Alaba, Andriy Yarmolenko ve Juan cuadrado gibi yıldız isimlerle güçlendiriyordu. Tabi bunları yaparken ligde atılan 50 golden sonra verilecek yüzlerce milyon euro gibi oyun saçmalığı olan bir yolu kullanıyordu.
David Moyes'in bıraktığı berbat takıma Van Gaal'in saçma ötesi transferleri de eklenince tam bir enkaz devralarak yola başlayan ben ise kadromu Neymar, Giorgio Chiellini, Buffon, Koke, Lucas Romero ve David Bradley ile güçlendiriyordum. Bunları yapmak için takımdan De Gea, Valencia, Smalling gibi isimleri göndermem gerekiyordu tabiki de.
ilk sezonda beklenen gerçekleşti ve 500 milyon euro harcayan Chelsea şampiyon oluyordu. ismi büyük olan fakat oyunda küçük işler yapan futbolcularla(ander herrera, adnan januzaj, ashley young, michael carrick, rooney) dolu kadrom ve ben ise ligi ikinci sırada bitiriyor, capital one cup ve fa cup şampiyonu oluyordum. Bu arada dünyanın parasını harcayıp her mevkiye iki alternatif üreten Chelsea şampiyonlar ligini kazanmaktan çok uzaktı. Haa bu arada alternatif dediysem alternatiflerden biri 2014 dünya kupasının yıldızlarından juan cuadrado..
Zaman su gibi akıp gidiyordu artık ikinci sezon vaktiydi ve benim için artık başarısızlığın ardına saklanacak bir gerekçe yoktu. Takımı benden önce batıran bir david moyes veya benden önce gelip boşa milyon eurolar harcayan bir van gaal yoktu. artık ikinci sezonumdaydım ve tüm planlamayı yapan bendim. Bunun bilincinde olarak takımıma sağlam takviyeler yapmalıydım. Öncelikle kalede emektar yıldız Buffon'a güvendim ve kaleyi gelecek sezonda da ona devrettim. Defans hattımda yedek oyuncular dışında bir değişikliğe gitmedim. Sağ açık olarak kullandığım Di Maria'ya rakip olması amaçlı Hulk'u transfer ettim. Mata'yı satarak Marek Hamsik'le daha dirençli bir orta sahaya sahip oldum ve kiralaması biten falcao'nun yanında rooney persie ikilisini de gönderdim forvet hattımı lewandowski ile güçlendirdim. Ama henüz hiçbir şey bitmemişti. van gaal döneminin saçmalıkları olan blind, rojo, herrera gibi futbolculardan iyi para kazanmıştım; persie rooney gibi oyuncuların gidişi ise maaş bütçemi bir hayli yükseltmişti ve o tarihi an gelmişti. Chelsea'ye minimum serbest kalma maddesini pazarlıksız şart koşan pogba(ki kendisi oyunun açık ara en iyi merkez orta sahasıdır) artık Manchester şehrinin kırmızı tarafında ikamet etmekteydi.
En büyük rakibim Chelsea ise pogba'nın gidişiyle bitap durumdaydı. Vidal, james rodriguez, toni kroos, marcelo, falcao, rooney, pique, papadoupoulos gibi 'mütevazi' oyuncularla pogba'nın gidişinin etkisini en aza indirmeye çalıştılar durdular..
Sezon sonunda sürpriz bir şekilde Liverpool şampiyon oluyor ben ise Fa cup, Capital one cup ve geçen sezon katılamadığım şampiyonlar ligi şampiyonu oluyordum. Yarı finalde elediğim Chelsea ise son iki sezonda transfere 1 milyar euro harcamış olan arkadaşımın takımıydı.
Kariyerimizin ilk iki senesinin özeti çok uzun olduğundan geriye kalan altı sezonu kısaca özetlemek gerekirse; benim takımım olan Man Utd. ve arkadaşımın takımı olan Chelsea dünyanın en büyük iki kulübü durumunda. Hemen hemen her sezon tüm kulvarlarda birbirimizle karşılaşıyoruz ve bu genelde final veya yarı final oluyor. Geriye kalan altı sezondaki kupa dağılımı ise oldukça dramatikti. bu süreçte ben 4 şampiyonluk, 3 şampiyonlar ligi şampiyonluğu, 2 avrupa süper kupası , 3 dünya kulüpler şampiyonası şampiyonluğu, 5 community shield ve birkaç capital one cup şampiyonluğu kazanıyordum.
Chelsea ise 2 şampiyonlar ligi, 2 premier lig, 1 avrupa süper kupası, 1 capital one cup, 1 community shield ve 2 dünya kulüpler şampiyonası şampiyonluğu kazanıyordu.
Geçen zamanlarda ezeli rekabet sekteye uğruyordu ve Chelsea 3 sene üst üste herhangi bir kupa kazanamıyordu. Aramızdaki maçların mutlak favorisi konumuna gelmiş durumdaydım ve formsuz halimle bile üçleyip gönderiyordum chelsea'yi. en fazla gol attığım maç olarak 7-2'lik eşsiz zaferim gösterilebilirdi. 6 attığım bir veya iki maç mevcutken 5 attığım maçları artık ben sayamıyordum. Şaka bir yana sevgili sözlük okurları rekabetimiz bu skorlara rağmen tüm hızıyla devam ediyor ve edeceğe de benziyor. Yazıma ek olarak çok uzun yıllar ilerleyip oyun başında 18-19 yaşındaki oyuncuların olgunlaştığı dönemleri gören biri olarak sizlere birkaç oyuncu tavsiyesinde bulunacağım.
1)Lucas Romero-oyunun açık ara en iyi defansif orta saha oyuncusu oluyor.
2)Ruben Neves-oyunun Lucas Romero'dan sonra açık ara en iyi defansif orta sahası olma potansiyeline sahip. kendisini porto'nun b takımında bulabilirsinz.
3)Eder Alvarez Balanta-kendisi bir klişedir bilirsiniz.
4)Domenico Berardi-Bu adam bir harika dostum! Şiddetle öneriyorum.
5)Pierre Emile Hojbjerg-danimarka disiplinine brezilya'nın futbol zekası ve kıvraklığını eklediğinizi düşünün.
6)Saul-Atletico Madrid'in dünya futboluna sunacağı bir yıldız kendisi. özellikleri efsanevi değil ama tam bir joker.
7)Kevin Volland-O bir Alman!
8)Bilal ould-chickh-iyi işlenirse çok şeyler beklenebilir.
9)Ryan Gauld-bir oyuncu düşünün ki bir sezon ronaldo kadar iyi bir diğer sezon ise saç baş yoldurmaya ideal. Sporting altyapısı çıkışlı olması ve bu istikrarsızlığı bizlere nani'yi hatırlatmıyor değil.
Son olarak da parası olan kaçırmasın alsın dediğim oldukça pahalı ve genç sayılabilecek, sizi dünyanın en büyük takımı yapabilecek oyuncular ise kesinlikle Pogba, Neymar, Phil Jones, Luke Shaw, Ter Stegen.
tanım manım işte. kısacık ömrümdeki olağandışı kariyerimi devam ettiriyorum. şimdi size özetle kariyerimi anlatıyorum.
2014-2015 sezonu eskişehirspor
daha önceden editleyip 7+5 yaptığım yabancı kuralıyla takıma donattığım serbest oyuncularla ilk sezon hem para kastım hemde über ötesi cristian eriksen taktiği ile ligi averaj ile 6. bitirdik. kupadan ikinci maçta elendiğimiz için avrupaya gidemedik bu yüzden dardanelspor ile maç yaparak avrupa hasretimizi sonlandırdık.
2015-2016 sezonu eskişehirspor
kariyer basamaklarını koşa koşa çıkarken yeni sezonda serbestten aldığımız futbolcuları kasımpaşadır, fenerbahçedir artık para babalarına yüksek meblağlara satabiliyor (6-7 m dolar gibi) artık biz de bonservisli futbolcular alabiliyorduk. geçtiğimiz sezon kötü performans gösteren luciano vietto'yu 3 milyon gibi bir ücrete aldıktan sonra bu sezon dahilinde 27 lig maçında 25 gol atması, erkan zengin'in sol kanattan içe kat edip 12 gol 22 asist ile oynaması ise bize sadece 5.lik vermiş ama kupa galibiyeti ile hem avrupa vizesi çıkmıştı hem de kariyerimdeki ilk kupamı kaldırmıştım.
2016-2017 sezonu (şubat ayına kadar) eskişehirspor
avrupaya gitmenin verdiği ve kasada duran 20m transfer 12m maaş bütçesi içimi rahatlatıyorken takımıma moreno adlı bir stoper, perin adlı kaleciyi katmıştım. perin ismini pes 2013'ten hatırlamış olmamla, 3m gibi bir ücrete almama şok olmuştum çünkü adam italyada milli kaleci idi. bu şoku atlattıktan hemen sonra avrupa ligi grupları çekilişini izlemeye gittim ki gitmez olaydım. grubumda fiorentina, club brugge ve porto vardı. club brugge'un üstünde -12 averaj ile (brugge'a toplamda 6 gol atmama rağmen) grubu 3. bitirip avrupadan jet uçakla döndük. tam adımımı tesise attım ki karşımda real madrid sözcüsü duruyordu ve bana, okumadan imzala ortalığın anasını gibecez diyordu. hayır dedim, ben o takıma gelmem.
gitmedim. aradan 2 hafta geçtikten sonra internazionale milano geldi, nedendir bilinmez, ligde 12. olduklarından mıdır, gittim.
2016- 2017 sezonu (şubat sonrası) inter
intere geldim ve şööyle bir takıma baktım. en değerlisi 7m dolar para eden, en genci 29 yaşında bir herif olan takımı keşke araştırmadan gelmeseydim diye ahlar vahlarla şok oldum. başkanın sözleşme öncesi mülakatta bana neden para mevzularını açmadığını, her transfer sembolüne tıklayışımda -28 milyon dolar yazısı ile anlıyordum. niyetliydim, bu takımda durmayacağım. zaten tutmadılar. 4 maçın sonunda en iyi taktiklerimi kullanmama rağmen hem şampiyonlar liginden hem italya kupasından elenmiş, ligde de 15.liğe düşmüştüm. başkan görüşmek istedi, ben de tazminata gerek yok deyip istifa ettim ve sezon sonuna kadar kulüp bulmaya çalıştım.
2017-2018 sezonu (ben de takip edemedim tam hangi takım)
bana yeşil ışık yakan galatasaray'a selam çaktım ve gittim. 2 hafta dayanamadan istifa ettim çünkü başkan her boka karışan bir adamdı. sandım ki aziz yıldırım adını falan değiştirmiş. bu istifamın en temel nedeni sneijder ile daha ilk toplantıda kavga etmem ve bütün futbolcuların bana sırtını dönmesi. ikinci sebep ise ligi 6. bitirmişken ve yetersiz bir kadro varken hem para vermeyip hem de en az şampiyonluk isteyen bir takıma katlanamazdım. istifamı bastım.
basmaz olaydım ki temmuz ayından ağustos'un sonuna kadar kendime takım bulamadım. ardından bana tek teklif gönderen bergama bld spor'a geçtim. evet 2. lig kırmızı gruba gittim italyan fatihi olarak. ve orada aldığım başarılı 4 maç sonucunda karşıyaka beni çağırdı. ne oluyor dememe kalmadan yolum ptt 1. lige çıktı. bir sezonda tüm liglerde takım çalıştırma ünvanı kazanadurayım karşıyakada maç kazanamadım. ardından kovuldum.
kasım ayına geldiğimde kapımda bir italyan yatıyordu. açtım kapıyı "abi taşşağını yiyim gel kurtar" dedi. tamam dedim ve yolum tekrar italya'ya bu sefer lazio'ya düştü.
ilk sezon takımı 19.luktan alıp 7. yaptım ve bana taptılar resmen.
2018-2019 sezonu lazio
ligi 7. bitirmenin vermiş olduğu göt kalkıklığı ile "şampiyonlar ligi banko" dememin de götlüğü ile bana para akıtan yönetimin parasını rahatlıkla çarçur ediyordum. nasılsa dikiş tutturur iyi paralar kazanırız sanıyordum. eylül ve ekim ayında bırakın galibiyeti beraberlik bile göremezken atabildiğimiz 2 golün buruk sevinci na şuramda bir kıvılcım yakıyordu. yetmezmiş gibi elimde olan tek forvetin 6 ay sahalardan uzak kalması kalbimi acıtıyor, her maça yılmaz vural gibi başlıyordum. sezonun mart ayında yönetimden 4. ultimatomu yedikten hemen sonra kovulmam ise ligde neden 20.'yiz, durumu özetliyordu.
2019 yazı ve 2019-2020 sezonu
artık menejerliğimin geliştiğini, olgunlaştığımı ben de fark etmiştim. ispanya ve ingiltere'nin milli takım koltukları boştayken ben sadece ispanya'ya yönelmiştim ve artık bir milli takımın menejeriydim. derkennn. lazio'da sürekli beşiktaş ile ilgilendiğim için ultimatom yemiştim ve ardından kovulmuştum. bi baktım beşiktaşta menejer falan yok. mehmet özdilek kovulmuş ve beşiktaş bir önceki sezonu 10. kapatmıştı. tam ersun yanal'a teklif götürüyorlardı ki ersun'un önünden kağıtları aldım adımı yazdım imzamı attım. artık ben bir beşiktaş menejeri olduğumdan "bikerim ispanyasını karılar güzelmiş" deyip milli takımdan ayrıldım. ilk maçım ligin ortalarına denk geldi ispanyada çok yattığımdan beşiktaşla zaten şubat ayında anlaşmıştık. mart ayında galatasaray'ı 3-0 yenmiş olmak ise başkanı ve taraftarı sevindirdi. takımın 5 yıl evvelki kadroya fazla dokunmaması ve kasasının 30m dolar kadar dolu olması beni mutlu etti. kostas mitroglu'nu da almayı düşünüyoruz bu arada, eskişehir'de oynuyor kendileri, beni sever.
ilerleyen zamanlarda devamı gelecek yazının özetlenmiş hali. özetlenmeden tam anlamıyla yaşadığım ve her gün yazdığım yazı ise yaza doğru anlaştığım bir blogda yayınlanacak türkçe olarak. ingilizcesi de olacak efendim saygılar.
oyunun diger serilerindan farkli bir ozelligi de performansindan memnun olmadiginiz oyunculara pandik atabilmeniz. oyuncular eger yumusuk huylu ise olumlu tepki verip, maclara daha cok asiliyorlar, veya sizinle kavga edebiliyorlar. bu noktada oyun bir shoot'em up gorunumu aliyor ve futbolcuyla tekme tokat kavga ediyorsunuz. eger futbolcu kazanirsa, takimda size duyulan saygi (reputation) dusuyor, eger siz kazanirsaniz futbolcular poponuzu yalamaya bile basliyabiliyorlar.
football manager serisinin su ana kadar yapilanlar arasinda en yenlikci olani diyebiliriz. bu oyunu oynadikca ve daha yakindan tanima firsati buldukca, tecrubelerimi bu baslik altinda sizlerle paylasacagim.
kayserispor(1)
fenerbahçe(1)
monaco(3)
ve son olarak da inter(1)'le oynadım.
kayserispor'u süper lig'e çıkardım. ardından fenerbahçe'yle lig ve kupayı aldım. avrupa ligi'nde çeyrek finalde galatasaray eledi beni. sezon sonunda, monaco teklif yaptı. oraya gittim. icardi, marquinhos, ocampos, belhanda gibi cevherler vardı. ilk sezon 3 kupayı birden aldım. loic remy'i kiralamıştım, nöbetçi golcü semih gibi yedekten gelip, ilk 11 oyuncum icardi'den daha çok gol attı. valere germain de çok iyi oynadı. ikinci sezon sözleşmesi biten thiago alcantara'yı aldım. tielamans, mitrovic gibi genç yıldız adaylarıyla kadromu güçlendirdim. luke shaw ve suso'yu da kiraladım. ligde şampiyon oldum, bir tane fransa kupası aldım, birinde uzatmalarda elendim. şampiyonlar ligi finalinde united'a yenildim. 3.sezon, pierre holberg, zivkovic gibi gençlerle kadromu takviye ettim. icardi'yi 120 milyon'a psg'ye sattım. ligde zorlandım, kupada da keza öyle. bir kupadan elendim, diğerini kazandım. ve şampiyonlar liginde tekrar karşıma çıkan united'ı yendim, monaco sokaklarında adıma açılan pankartlar, çılgın sevinçler, tezahüratlar...
3 yıllık sözleşmemi tamamlayıp, inter'in teklifini kabul ettim.
italya kupasını kazandım, ligde 1 puan farkla 2.oldum.
sampdoria şampiyon oldu anasını satayım.
fenerbahçe'nin başına benden sonra hikmet karaman, monaco'nun başına ise mancini geldi.
türkiye oyunda süper güç. arsenal'i ibrahim hacıosmanoğlu, atletico madrid'i mecnun otyakmaz satın aldı.
son olarak da lacazette'den bahsedeyim. 32 maçta 34 gol attı hayvan. 2.lik ve italya kupası'nda emeği çok.
takım konuşmasına "hepiniz o.... çocuğusunuz ulan" talimatının eklenmesi gereken oyun. adamı kanser ettikleri bir maçtan sonra o siniri anlatacak fazla küfür bilmiyorum.